NOSTALJİ DEMOKRATLARI!..
Aslında bunlara “hayali demokratlar” da denebilir.
Ya da, “sahte demokratlar.”
AKP, iktidara geldiği tarihten (3 Kasım 2002) bu yana, aksini söylese de, büyük bir hınç ile yoluna devam ediyor.
Kendi yarattığı medya da yangına benzin dökerek destekliyor.
AKP, iktidarının ilk zamanlarında bir süre sessiz kalmıştı. Çünkü, atacağı adımları destekleyecek medyasını henüz oluşturmamıştı.
PROPAGANDA ORDUSU
Zaman içinde -yaptığı her yanlışa alkış tutacak- bir propaganda ordusu oluşturdu.
Arkasına “kendi medya ordusunu” alan AKP, artık “durmak yok, yola devam” noktasına gelmiş ve bunu açıkça hem de meydan okuyarak yürürlüğe koymuştu.
Atılan adımları başlangıçta algılayamayan toplum, kimi olaylarda sessizce destek bile oldu. O zaman çeşitli gerekçeler, yapılanları örtüyordu. Cem Uzan olayında olduğu gibi.
O tarihte halk, pek sevmediği Uzan olayına seyirci kaldı.
Ama Uzanlar’ın ticarette yok edilmesi, tüm işadamlarına bir mesajdı. “Biat edin, yoksa sizi de böyle mahvederiz!..”
Kimi işadamları da, “Biz farklıyız. Bize bir şey olmaz” rehavetine kapıldılar. Aslında yapacak bir şeyleri de yoktu. Bu düşünce onları kandırsa da, rahatlatıyordu.
Bir kısım işadamı ise, “Bunca insan çalıştırıyorum. İşlerim durursa, hem ben hem de binlerce insan batar. Hükümetle aramı iyi tutmalıyım ki, çarkım dönsün” düşüncesinde idi.
KORKUTULMAMIŞ KİMSE KALMAMIŞTI.
Çoğu zaman estirilen “medya terörü” de, insanların başını kaldırmasını engelledi.
Önce sevilmeyenler, sonra az sevilenler, sonra sevilenler ve çok sevilenlere sıra geldi.
Seyrede seyrede bugünkü duruma geldi Türkiye.
İnsanlar hak ve adalet arar duruma ve “hukuk hukuk” diye bağırma noktasına geldiler.
Ama artık, seslerini duyacak kimse kalmamıştı.
Tarih tanıktır ki, hangi makamda olursa olsun, eğer AKP’li değilse “korkutulmamış kimse kalmamıştı.”
Namuslu, dürüst, vatansever insanlar karalanırken, ülkenin altını oymaya çalışanlar baş tacı edildiler. Ülke bölünsün, federasyon olsun, Kürdistan’ı kabul edin, PKK ile mücadele eden general ve subaylara hesap sorun, kimse ağzına vatan sözünü almasın, evlere Türk bayrağı asmayın, Atatürkçüyüm demeyin, vs. diyenler ortada cirit atmaya başladılar.
Attıkları her cirit de hedefi vurdu.
YAŞAMAYANLARA DEMOKRASİ!..
Ama ülke bu durumdayken, yandaş medya desteği ile, birçok “intikamcı, kinci insan” demokrasi havarisi gösterildi.
Sahte demokrasi şovları düzenlendi.
Örneğin, yaşayanlara ülke zindan edilirken, artık yaşamayan Nazım Hikmet’e vatandaşlık hakkı verildi!..
Yaşamayanlara demokrasi(!), yaşayanlara zindan..
Çünkü, demokrasi geçmişe yönelik, nostaljik bir uygulama olarak sunuldu.
Aynı kesimler, “Yumruğunu masaya vuran genelkurmay başkanı istiyorum” diyen Erman Toroğlu’nu kınarken, masaya yumruğunu vuran Tayyip Erdoğan’ı alkışladı.
Askerlerin değil, sivillerin sert olmasını isteyen bir sahte demokrasi anlayışı desteklendi.
Yıllar önce “Korkutulan insan kolay yönetilir” demiştim. Bunu yıllar içinde Türk toplumu üzerinde denediler.
AB(D) hayranlarının anlayacağı iki sözle bitirelim.
İngiliz Shakespeare "Yiğitlik intikam almak değil, tahammül etmektir” diyor.
ABD’nin kurucusu George Washington ise, “Ayakta ölmek, diz üstü yaşamaktan daha iyidir” diyor.