Niyetlerini örtemediler
En azılı ”din düşmanı“ bile, başörtülü kızlara, katıldıkları televizyon programında cehalet ve gaflet abidesine dönüşen “sözde başörtülüler” kadar zarar veremezdi
”Humeyni’yi seviyorum.
Atatürk’ü sevmiyorum.
Maraş’ta Fransız askerleri Nene Hatun’un başörtüsüne uzandı. Sütçü İmam ilk ateşi açtı, böylelikle Kurtuluş Savaşı başladı. O dönemin sosyolojik yapısını incelerseniz, cephedeki insanlar hep Müslüman... Atatürk olmasaydı, İngilizler olsaydı, haklarım daha geniş olacaktı.”
***
Böyle dedi.
“Türbanlı böyle dedi” demiyorum; çünkü bütün türbanlılar böyle düşünmediği gibi, böyle düşünen türbansızlar da var.
Demem şu...
***
Nene Hatun, Maraşlı değil.
Erzurumlu.
Savaştığı düşman, Fransız değil.
Rus.
Rus başörtüsüne saldırmadı. Aziziye Tabyası’na saldırdı.
Milli mücadelenin mangal yürekli evladıdır ama, milli mücadelenin ilk kurşununu Sütçü İmam sıkmadı.
Hasan Tahsin
sıktı. Maraş’ta değil, İzmir’de.
Takvime bak.. Hasan Tahsin’in tetiğe basmasıyla, Sütçü İmam’ın tetiğe basması arasında 6 ay var...
Sütçü İmam, Fransız
vurmadı.
Ermeni vurdu.
Maraş’ta düşmana ilk müdahaleyi yapan da, aslında Sütçü İmam değil.
Çakmakçı Sait.
Silahı yoktu.
Yumruğuyla saldırdı.
Şehit oldu.
Maraş’ı önce kim işgal etti?
Arkadaşın İngilteresi! Kim kurtardı?
Atatürk!
***
O dönemin sosyolojik yapısını incelerseniz, cephedeki insanların hep Müslüman olmadığını da görürsünüz...
**
Uzatmayayım.
Tehlike ne İran’dır, ne İngiltere...
Kara cehalettir.
Yılmaz Özdil / Hürriyet
Erdoğan’ın reformu
Siyaset bilimci, profesör olan bir zat yetkiyle konuşuyor: “Ülkemizde reformcu olarak iki siyasetçi çıkmıştır: Özal ve Erdoğan. Onların dışındaki siyasetçilerin hepsi tutucudur!”
Atatürk’ü küçümseyen türbanlı kızları anlıyorum. Atatürk reformcu değil, ama Erdoğan büyük reformcu!
Nedir Erdoğan’ın yaptığı reformlar? Kamu işletmelerinin haraç mezat satılmasından başka hangi reformu yaptı?
AKP’nin reformlarından biri de Türkiye’yi yurtdışında yabancılara şikâyet etmek olmalı. Sayın Cumhurbaşkanımızın eşi Hayrünnisa hanımefendi Türkiye Cumhuriyeti’ni Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne şikâyet ederek bu doğrultuda önemli bir adım attı. Başbakanımız “Biz Türkiye’nin zencileriyiz” diyerek ne kadar ezildiklerini beyan etti. Ali Babacan, Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada “Müslüman çoğunluğun sorunları var” diyerek ’İmdat!’ mesajı
gönderdi.
Ve son olarak Babacan, ABD’de “Anayasa’da laikliğin tanımının net olmamasından” yakındı.
Babacan’ın neden böyle konuştuğunu anlamadım, zira Anayasa’nın 24’üncü maddesinde laikliğin ne olduğu, nasıl uygulanması gerektiği pek güzel anlatılmıştır.
Anayasamızda olsun, dünyanın diğer anayasalarında olsun demokrasi, özgürlük, eşitlik, cumhuriyet, milli irade.. tanımı yapılmadan kullanılan kavramlardır.
Anayasalarda tanımları olmadığı için bu kavramları yok mu sayacağız?
Türker Alkan / Radikal
Hayret
Humeyni’yi Atatürk’ten fazla sevdiğini söyleyen Nuray Bezirgân, aslında her şeyi bütün çıplaklığıyla söylüyor:
Kız farkında ki, esasen emperyalizm, laiklik gibi, Atatürk ya da Cumhuriyet gibi unsurları her halükârda desteklemez...
Emperyalizm, çıkarı gerektirdiğinde şeriatçı rejimleri destekler ve bu onun hiç umurunda değildir...
Suudi Arabistan, Katar, ABD ve İngiltere tarafından açıkça desteklenmiyor mu?...
İngilizler Katarlılara “ay bırakın bu gerici düzeni” falan mı diyor?..
Yoksa idama giden Türk’ün öldürülmesini önlemek için devreye mi giriyorlar?..
Onlar değil mi dünyanın en koyu istibdat rejimlerini destekleyenler?..
Kız gayet açık, “İngiliz hakimiyetinde olsaydık, ben daha rahat edecektim...” diyor...
Fatih hâlâ soruyor: “Ama Atatürk düşmanlardan kurtardı?..”
Anlayamıyoruz değil mi?..
Bizim düşmanımızla o kızın kafasındaki düşman aynı düşman değil...
Ona hâlâ “düşman” bellediği adamın “düşmanları kovduğunu” söylüyoruz...
Ve bunu anlayamayışına hayret ediyoruz...
Oysa o da bize “hayret” ediyor!
Reha Muhtar / Vatan
Faizin ağır faturası
“Türkiye neden kalkınamıyor” diye soranlara, Yiğit Bulut’un yazısı ile cevap vermekte fayda var. Bakın Türkiye’nin sadece 2003-2007 arasında ödediği haftada bir milyar dolarlık faiz ile neler yapılabilrimiş:
Bir günlük faiz ile her ilde henüz benzeri olmayan bir hastane yapılabilir...
Sekiz haftalık faiz ile hızlı tren; İstanbul’dan Van’a kadar gidebilir...
Haftalık faiz ile 10 tane yeni üniversite kurulabilir... Dört haftalık faiz ile İstanbul-Konya arasına sekiz şeritli otoyol
yapılabilir...
Bir günlük faiz ile her gün 1.000 öğrenciye bilgisayar dağıtılabilir...
Her iki haftada bir, İspanyol tipi orta sınıf bir uçak gemisi yapılabilir...
Yiğit Bulut / Vatan
AKP’de “tren” kazası
Başbakan Tayyip Erdoğan, bir zamanlar bir tramvay lafı etmişti... “İhtiras tramvayı” mıydı? Hayır, hayır... Hah buldum: “Demokrasi tramvayı”ndan söz ediyor, hatta “indi / bindi” yaptırıyordu...
Çok parmağa sarılmış bir Tayyip Erdoğan beyanatıdır, “Demokrasi tramvay gibidir” lafı...
O kadar ki Erdoğan, pirincin taşını ayıklayana kadar akla karayı seçmiştir...
Sonra tren konusu, birinci iktidar döneminde, “hızlandırılmış tren” in yol açtığı elim olaylar çerçevesinde bir kez daha başına bela olmuştu Erdoğan’ın... Neyse... O talihsiz defteri yeniden açmayalım...
Ve en sonunda Tayyip Erdoğan, yine tren metaforuna sığındı... Bu kez partisinin grup toplantısında milletvekillerine, “Trenden inenler bir daha binemez” gibi bir laf etmiş... Bence birilerinin Tayyip Erdoğan’a şöyle bir tavsiyede bulunması gerekiyor:
“Aman Tayyip Bey... Sözlerinizin gücünü artırmak için lütfen raylı sistemlere müracaat etmeyin... Her defasında başınıza bela oluyor... Raylı sistemden uzak durun... Mesela ’gömlek metaforu’ gibi başka türden metaforlar bulun.”
Ahmet Hakan / Vatan
TELEGÖZ!
Emekli Büyükelçi Faruk Loğoğlu, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in ve eşinin onuruna evinde bir yemek vermiş... Daha davetliler bile Loğoğlu’nun evine gitmemişken STV, Yeni Şafak, CHA ve Star muhabirleri bu bulaşmayı nereden ve nasıl duydu da “olay yeri” ne geldi? Yoksa bu çok önemli isimler de mi “izleniyor?”
Mustafa Mutlu / Vatan
Kriter
Kiraz zammı
Sözcü’nün 1. sayfa haberi: Memur zammını yiyor! Fotoğrafa baktım hem de öyle bir yiyor ki löpür löpür... Günde iki kilo kirazı yiyen Maliye Bakanımız memura bir günlük kiraz masrafı kadar zammı reva gördü ya... Memur, Unakıtan’ın bir günde yediği kirazı ancak bir ayda yer. Zam kriteri bu mu acaba?
AK sesli Terete
Geçen cuma günü, Enine Boyuna programının yapımcısı, Profesör Ülkü Azrak’ı telefonla arıyor... Programa davet ediyor. Ülkü Azrak, konuşmacı olarak başka kimlerin çağrıldığını soruyor... Yapımcı “Levent Köker, Yasemin Çongar ve Süheyl Batum” adlarını veriyor... Prof. Azrak programa katılabileceğini söylüyor. Bir gün sonra yine telefon... Bu defa adres alınıyor ve Azrak’a araç yollanarak evinden aldırılacağı bildiriliyor. Profesör Azrak o yüzden randevularını iptal ediyor. Evinde beklemeye koyuluyor... Ama ne gelen var ne giden... Üstelik bir telefon edilip davetten vazgeçildiği de bildirilmiyor. Ülkü Hoca evde bekleyedursun, canlı program başlıyor... Anayasa Mahkemesi’nin türban kararı konusundaki programın katılımcıları, AKP’nin kadrolu bülbülleri Prof. Levent Köker, Doç. Serap Yazıcı, Etyen Mahçupyan, Hasan Celal Güzel... Ve karşı görüş olarak süs kabilinden bir isim Hikmet Sami Türk. Tek sesli koro Anayasa Mahkemesi’ne verip veriştiriyor... Hikmet Sami Türk konuşurken de pis pis sırıtarak akılları sıra onu küçümsüyorlar. Halkın vergileriyle AKP borazancılığı yapan TRT’nin görev ihaneti sözcüklere sığacak gibi değil...
Melih Aşık / Milliyet
AKP’lilerin abdestlerinden şüpheleri mi var?
Vakit panikte
Malum medya “topyekun savaş” için düğmeye bastı. AK Parti hakkında ne kadar aleyhte haber varsa ellerinin altında tutuyorlar. Hele şu işler biraz netleşsin. Hükümet, bürokrasi, milletvekilleri, belediyeler ile ilgili ne kadar yolsuzluk dosyası varsa, ya-da karı-kız hesabı, kaset iddiası varsa hepsini ortaya dökecekler...
Ne yapılacaksa hemen şimdi yapılsın?
Abdurrahman Dilipak / Vakit
MİNİ YORUM
Dost kazığı
“Başörtüsü” düzenlemesi gündemde yeniydi. Nuray Bezirgan, Bilgi Üniversitesi’nde yapılan 32. Gün’deydi. Bugünü işaret ediyordu avaz avaz. O “tip” leri nispeten iyi tanıyan Ahmet Hakan “Bütün türbanlılar aynı değildir” demenin pek bir anlamı kalmamıştır. Her gördüğü türbanlıyı aynı sayanlar maalesef haklı çıkmaktadır” diyerek yaraya tuzu basmış. Bu kız, üniversite kapısındaki bekleyişi bin yıl daha uzatmıştır. O ve O’nun gibiler olmasaydı, başörtüsü bu ülkede kangrene dönüşmez, başını bağlayan gencecik kızlara “öcü” gibi korku, öfke ve kinle bakılmazdı.
Selcan TAŞÇI