Nihilizm diplomasiye yakışmaz
Dışişleri’nin 1950’lerde Kıbrıs’a dair bir dosyasının dahi bulunmadığını iddia eden İlter Türkmen, Türkiye’nin 1930’lardaki politikalarını bilmiyor mu?
KKTC’nin kıdemli politikacılarından, Cumhuriyet Meclisi Başkan Yardımcılığı ve çeşitli bakanlıklardan emekli Salih Coşar tepkili bir ses tonuyla aradı beni. TC Dışişleri Eski Bakanlarından Emekli Büyükelçi İlter Türkmen’in KKTC’de iken seslendirdiği bazı görüşlere üzülmüştü..
Türkmen 1950’de çiçeği burnunda bir diplomat iken bir gün Dışişleri Bakanlığı’nın koridorlarında Azınlıklardan Sorumlu Masa Sorumlusu’nu koşuşurken görmüş. Ona “Hayrola ne bu panik?” diye sorunca şu yanıtı aldığını naklediyor: “Bakan Kıbrıs’la ilgili bilgi istiyor. Bizde Kıbrıs’la ilgili dosya ve bilgi yok. Kütüphaneye gidip ansiklopedilerden Kıbrıs’la ilgili bilgi derleyip Bakan’a takdim edeceğim”
Yüzyıllar boyu Kıbrıs’ı yöneten İmparatorluğun hariciyeci torunu bu!..
Salih Coşar o günlerde Türkiye’nin Kıbrıs’a ilgisizliğini vurgulamak için söylenen bu sözlerle ilgili şöyle diyor:
“Sözü edilen yıl benim Baf’ta tam da ortaokulda okuduğum dönem. İngiliz koloni idaresinin etkisindeki okullarımıza Türk kültürünü ve bilincini ulaştırmak üzere Türkiye’nin önemli girişimleri var. Kıbrıs’a en iyi eğitimciler gönderilmekte. Türkiye, onların eliyle okullarımızda düzenlemelere giderken, bir yandan da bilinçli bir nesil yetiştirilmesi için planlı ve programlı girişimler yapmaktadır.
Peki nasıl oluyor da o günlerde Türkiye Kıbrıs’a karşı tamamen ilgisiz gösteriliyor?
En azından o konularda yapılanların bir dosyası tutulmaz mıydı hariciyenin arşivinde?”
Yakın tarihe dair bilgilerimi tazelediğimde, İlter Türkmen’in kendisinin de mensubu olduğu Türkiye Hariciyesi’ne haksızlık ettiğini düşünüyorum. Çünkü hiçbir demagoji tarih olmuş gerçeklerin üzerine sünger geçemez. Nihilizm ise diplomasiye yakışmaz.
Kıbrıs’a dair reel siyasetlerin geliştirilmesi EOKA’nın harekete geçmesinden sonradır. Ve o siyasetler nüans farkları ne olursa olsun Kıbrıs Türk halkını Rum-Yunan egemenliğine sokmama kararlılığını taşımıştır hep.
O güne gelinceye değin Türkiye’nin Kıbrıs Türk halkına karşı tamamen ilgisiz kaldığını öne sürmek gerçekçilikle bağdaşmaz. Türkiye’nin ilgisini ve Kıbrıs Türk Halkı-Türkiye ilişkilerini kanıtlayan yığınla yaşanmışlık var. Yüzyıllar boyu Osmanlı’nın yönetiminde kalan bir Kıbrıs’ın arşivinin de Türkiye’de çok yüklü olması gerekmez mi?
Adanın İngiliz yönetimine geçmesinden sonra dileyen Kıbrıslı Türk’e Türkiye’ye gidip yerleşme hakkı tanınmış, adada kalmayı yeğleyenlerden ise ilgi esirgenmemiştir.
Efsane kruvazör HAMİDİYE’nin ünlü Mağusa ziyareti 30’lu yılların sonundadır.
Kıbrıs’ı yerinden oynatan bu ziyaret Türkiye Hariciyesi’nin bilgisi dışında mı gerçekleşmişti?
Kıbrıslı Türklere yalnız olmadıklarını duyumsatmak için en parlak Türkiyeli aydınların ve heyetlerin ziyaretleri de toplumsal bellekte yer etmiştir.
Dosya bulamayan o toy diplomat hiç değilse bakanına Sedat Simavi’nin Hürriyet’te Kıbrıs’a dair çıkan yazılarını bulup gösterseydi!..
* Ahmet Tolgay Kıbrıs Gazetesi
++++++
ÇİNLİ’YE DAVETİYE
MUSSOLİNİ’YE “DAVETİYE” ŞİİRİNİN YAZARI HÜSEYİN NİHAL ATSIZ’A İTHAF OLUNUR...
Tanrı’nın kılıcı Atilla’nın sesini duyup Avrupa’dan
Yüz mü çevirdik sandın Atayurttan?
* * *
Unutma tarihi bak eskiler ne der;
Azdan az, çoktan çok gider!
Sen zaten hep benden çoktun;
Sen hep savaşta kaybeden oldun!
Ben burada titretirken Avrupa’yı
Duyduk ki sen boş bilmişsin Asya’yı.
* * *
Oysaki hala suratındadır Kürşad’ın tokat izi;
Sızısı mı dindi de, yine çağırıyorsun bizi?
* * *
Gelgelelim şimdiki akıttığın salyalara
Uyguruma silah çatıp kurşunlamana
Sen adımız ayrı diye, birbirimizi tanımaz mı sandın?
Yoksa soy adımıza mı bakmadın?
Unutmadım, Altayların eteğinde at koşturanım ben!
Doğu Türkistanlı Kaşgarlı Mahmut’um ben!
Altaylarda yükselirken gökkubbeye tekbirler
Erciyes’te haykırır Bozkurtlar; Allahuekber!
And içilirken Urumçi’de intifadaya
Sırtımızı mı döneceğiz sandın Uzak Asya’ya?
* * *
Bütün dünya şaşkın;
Büyük Çin, muhteşem Çin, süper güç olmuşsun diyorlar
Senin adın geçtikçe tir tir titriyorlar
Sende bir havalardasın, ta ezelden küstahsın
Ne sen yalan konuş ne de ben; sen ezelden korkaksın!
Üredikçe üredin, milyarı geçtin ama, geçemedin Uygurum’u
Geçemedin Kürşad soylumu, İsa Yusuf’umu,
Osman Batur’umu!
* * *
Durum özetle, açık ve nettir:
Mademki bir Türk dünyaya bedeldir
30 milyona Bir buçuk milyar az gelir!
* Erhan Özhan
++++++
Bilgi Üniversitesi kurtarılmış bölge mi?
Hayatımın en mutlu günlerinden birini yaşıyordum...
Vatanıma hayırlı bir evlat yetiştirmenin gururu yanında, bilinçli Atatürk, Bayrak ve Misak-ı Milli şuurunu hazmetmiş evladımın İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden mezun oluşunu kutlamaya gitmiştik ailece...
İşte bu mutlu günümü zindana çeviren, adına “kep atma töreni” dedikleri Amerikan özentisi şovda yaşadıklarımdı.
Üniversitenin görkemli kampüsüne misafirler için özel olarak yaptırılmış tribünler, ve saha ortasına mezunlar için ve Türkyemizin yetiştirdığı değerli öğretim görevlilerimiz için hazırlanmış bir bölüm ve bunların tam karşısında da diplomalarını alacak yeni mezunlar için hazırlanmış güzel bir sahne vardı.
Dikkatimi çeken olay, daha sonra içe sığmaz bir şekilde büyüdü.
Kendimi tutamaz olmuştum. En yakınımda Sayın Kezban Hatemi’yi gördüm ve yanına giderek bu kurulu koskoca mekanda bir Türk Bayrağı ve Atatürk fotoğrafının olmadığını işaret ettim.
Bana Sn.Dekan Bey’e iletmemi önerdi. Onu ben de biliyordum ama, güvenlik bariyerini aşmam gerekiyordu öncelikle.
Kafama koymuştum... Yapacaktım. Bu büyük eksiği hatırlatacaktım.
Nitekim, bir fırsatını yakalayıp Betül Mardin,Tunca Toskay,Toktamış Ateş ve diğer hocalarımızın bulunduğu yere giderek, Türkiye’nin bu konudaki en değerli bilim adamlarına kendimce çok büyük eksiği!!! ve canımın acıdığını ifade ettim.
Mesajımın alındığını ifade ettiler....
Konuyu daha fazla uzatmak, yarayı daha fazla kaşımak istemiyorum.
Bugün Bilgi Üniversitesi’nin internet sitesinde en azından bu gençlerden bir özür dilemelerini beklerdim.
Kerameti kendinden menkul değerli bilim adamlarımız artık televizyonlara çıkıp takiye yapmasınlar...
Bu ülkenin gençleri de yaşlıları da kendilerini affetmeyeceklerdir.
Bugün değerli ilkokul öğretmenimin mezarını ziyaret ettim. Bir demet çiçekle kendisine Atatürk ve bayrak sevgisinden uzak hocalarımı şikayet ettim.
Nur içinde yatsın.!!!
Ben hala bugün tartışmaya açılan ilk okullarda okunan ” Andımız “ı okumaya devam edeceğim.
(Evladının mezuniyet onurunu eksik yaşayan bir veli)
++++++
Bilimsel geleceğe dair sorular
30 bin kişinin puanı hesaplanmayacak kadar düşük olduğu, 700 bin kişinin hiç bir fen sorusuna cevap vermediği bir eğitim sistemin artık insan ve düşünme sorunu haline geldiği açıktır.
Ayrıca yeni açılan ve alt yapısı yetersiz üniversiteler yanında, artırılan kontenjanlar ile üniversitede okuyamayacak çok sayıda öğrencinin yetersizliğini doğrudan üniversitelere yıkmak, ciddi bir yük ve sorumluluk demektir.
Okuduğunu doğru dürüst anlamayan, matematik ve fen bilmeyen insanlara üniversitelerde nasıl bilim anlatılacak?
Uzun zamandır bazı birimlerde özellikle düşük puanla öğrenci alan alanlarda öğrencilerin dersleri izlemekte zorlandıkları öğretim üyeleri tarafından dile getiriliyor. Bundan sonra öğretim üyelerinin ders anlatmakta daha da zorlanacakları anlaşılıyor. Üniversitelerimiz konuyu mutlaka değerlendirmelidir. Bu öğrencilere nasıl ders anlatılacak?
Ortaöğretimde sağlanamayanı üniversite vermeye çalışırsa, üniversite eğitimini kim verecek?
Gördüğüm kadarıyla, sorunun temelinde uzun zamandır uygulanan politikalar ve düşünen-sorgulayan bir toplumdan korku yatıyor. Zaten böyle bir insan ve toplum modeli de istemiyor. Okur-yazar olmayan bir topluma razılar gibi.
Artık rakamları bırakıp ciddi ciddi ülkemizin geleceğini düşünmek zorundayız. Konu ’işgal edilmiş olmak kadar’ çok ciddi sonuçları olacak özellikte. Önünü bile göremeyen, basit bir fizik kuralını algılayamayan bir toplumun bekası da sorunlu olacaktır. Konu temelden ele alınmalıdır.
* Prof. Dr. İbrahim Ortaş
++++++
Oldu olacak bayrağı da indirin
Bu iktidarın yaptığı hiçbirşeyin vatan millet ve din yararına olduğuna inanmıyorum... İnanamıyorum...
Herşeyden evvel düşünce kalıplarına itirazım var...
Sonra hareket ve fiillerine...
Gözlerden kaçan bir haber vardı. AB hattın(Nabucco) güvenliğini kendisi sağlamak istiyor. Geçtiği ülkelerde birlikler bulunduracak. Hattın geçtiği ülkeler ilk başta karşı çıkıyorlar. AB diretiyor. Diğerlerini bilmiyorum ama bizi hükümetimiz yeşil ışık yakıyor.
Neymiş efendim böyle olunca yükümlülüğümüz ortadan kalkıyormuş... Neymiş PKK eğer boru hattına saldırırsa AB’ye saldırmış olacakmış..
Mış.. Mış... Mış...
Onun için AB’nin kendi savunması çok güzelmiş... Akıllarına neden bayrağı indirip, yerine ABD bayrağı da çekmek gelmiyor acaba? O zaman da PKK ve bilumum düşmanlar ABD’ye saldırmış olur..
İnsan nasıl böyle düşünebilir?.. Böyle düşünenler nasıl bizi yönetiyor olabilir anlamak mümkün değil...
Tüccar devlet mantığı... Yeter ki kazanalım devleti bile satarız...
* Pusat Savaş
++++++
GÜNÜN SÖZÜ
Bir ülkenin geleceği o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır.
* Albert Einstein
++++++
MİNİ YORUM
Tasfiye
Mesela Kayseri “tarihi fırsat”lardan birine kapısını mı kapatmış umurlarında değil. Mesela birçoğumuzun 169 Doğu Türkistan Türkü’nün kurşuna dizildiği iddiasıyla kanımız mı dondu, onlar “ele güne karşı” kendilerini cümbüşe vurmuşlar. Hele bir şu HSYK raundunu da alsınlar, 30 Ağustos da “hayırlısıyla” atlatılsın gazete sütunları görün bakın nasıl bakla tarlasına dönecek. Fehmi Koru imparatorluğun tasfiye edildiği günlerde askerin fırsatı iyi değerlendirdiğini yazmış, iktidarın da bugün fırsatçı davranabileceğini söylüyor. Afedersiniz ama iktidar neyi tasfiye edecek?