Nihat Genç’ten Cemal Şener’e
Muhafazakar Sünni aileden gelmesine rağmen, Sayın Namık Kemal Zeybek’in deyimi ile “Türk Müslümanlığı” olan Aleviliği keşfedip genç yaşta “Alevi İbadetlerinin İslam’daki Yeri” adlı olağanüstü eserin sahibi Mustafa Cemil Kılıç aradı. İmam Hatipli Cemil’in kelimeler boğazında düğümlenip, sesinin titrediğini fark ettiğimde “Yine mi sürgün yedin!” demekten kendimi alamadım. “Keşke öyle olsaydı!” nın ardından “Cemal Şener Hakk’a yürüdü...” diyebildi. Hiç hayırlı haber alamayacak mıyım diye içerlenirken TÜYAP’taki kitap fuarına dalıp gittim. Bilge Oğuz standının karşısında yazarı ve yöneticisi olduğu Etik Yayınları’ndan koşturarak gelip nasılda kucaklamıştı beni. “Alevilerin Etnik Kimliği-Aleviler Kürt mü? Türk mü?” adlı eserini “Sevgili Dosta” diye başlayan yazısıyla imzalamış ve Yeniçağ Televizyonu’nun boşluğunun asla doldurulamayacağını ifade etmişti.
Cemal Şener, gençlik yıllarında sol rüzgarların etkisinde kalmış olsa da bana göre idealist bir Türk Milliyetçisiydi... Türkçüydü rahmetli... Atatürkçüydü... Aleviliği kimsenin ağzına almaya cesaret edemediği günlerdeki militan çıkışları, bu toprakların demiri-çimentosu olan Alevileri cesaretlendirmiş, Kürtçü-bölücülere karşı takındığı tavır ile gönüllerde taht kurmuştu.
Her fırsatta kaşınıp, Türkiye’yi bölme senaryolarına alet edilmek istenen Alevilik meselesinde Cemal Şener’in sergilediği tavrı özleyeceğiz. 29 Ekim akşamı katıldığı televizyon programında rahatsızlanan Cemal Hoca’nın aort damarları patlamış. Ameliyat hazırlıklarına rağmen en verimli çağında kaybettiğimiz Şener’i yatağında düşündükçe yüreğim burkuldu. Ölen Cemal Şener olsa da gerçek, Türkiye’nin durumuydu. O Hünkara... Hacı Bektaş-ı Veli’ye, Hoca Ahmet Yesevi’ye komşu oldu. Allah rahmet eylesin... Milletimizin başı sağ olsun...
Canımın sıkıldığı anlarda kendimle özdeşleştirdiğim Selim Pusat’la buluşma adına Atsız’ın “Ruh Adam” ına sığınırım. Rafların arasında Ruh Adam’ı ararken gözüm Nihat Genç kitaplarına takıldı. Karanlığa Okunan Ezanlar, Hattı Müdafaa, Memleket Hikayeleri, Veryansın, Nöbetçi Yazılar derken “Edebiyat Dersleri” ne uzandım. 621 sayfadan işaretlemediğim yer yok. “Ben sizden değilim, ben edebiyatı karşılıksız sevdim” sözleriyle herkese meydan okuyan Nihat Genç’i karşılıksız sevme adına cildi dağılmakta olan kitaptan her gün onlarca e-posta yollayan genç yazar adaylarına bir bölüm seçtim. “Edebiyata giriş Dersleri” nde Fransa’da Dreyfus Davası sürerken herkesin konuştuğu Edmond Rostant’ın Cyrano de Bergerac’ını yazmış Nihat. “Genç edebiyatçı için Cyrano’yu okumak askerlik hizmetidir. İşgal kuvvetlerine (medya yazarlarına) karşı savaşmak için edebiyatın hâletiruhiyesini, doğuş sebeplerini, varlık sebebini en iyi anlatan bu narfıromantik şaheserdir!” diye tanımladığı Cyrano’yu anlatırken olağanüstü edebiyat dersleri veriyor.
Nihat Genç’in neredeyse on yıl önce yazdıklarını derleyip ilk baskısının 2003’te yapıldığı kitapta altını çizmeyi ihmal ettiğim bazı bölümleri bugün keşfettim.
“Modern toplum, bütün insan yavrularına aynı yıkıcı merhameti gösterir, kendinizi acındırın, ağlayın, zırlayın ki yardım edelim, der. Çünkü gururu yıkarsanız, öfkeyi de yıkarsınız. Öfke yıkılırsa ’kutsal’ı da bertaraf edersiniz yani beş kuruşluk yardım için insan ortadan kaldırılır. Şefkat talep eden, merhamet dilenen bir köpekler sürüsüne döneriz, soylu aşklar artık bizim neyimize!”
Soylu aşkların yazarı Nihat Genç yıllar öncesinden çektiği memleket fotoğrafındaki bir diğer eksikliği: “Vatan için ölmek ile aşk için ölmek duyguları 19. yüzyılı sarhoş eden ” romantizm “in iki büyük ayağıdır. Vatan sevgisi, bir kadına aşk iç içedir, işte bütün coğrafyalarda milli bağımsızlık savaşlarını coşturan milli romantizm budur” derken Türk Milli edebiyatındaki aşk ayağının da eksikliğine dikkat çekmiş. Milli romantizmin hiçe sayıldığı dönemde halen elinde kılıç, beyninde kılıç şakırtıları olan kaç kişi kaldı?.. Sen çok yaşa Nihat Ağabey!..