Neyleyim köşkü, neyleyim sarayı!.
Bu yazımda "devlet ebed müddet" felsefesinin spordaki savunucusu olarak, evirip çevirmeden Türk sporunda "kaybolan yıllardan" bahsedeceğim. Belki bana kızanlar da olacak. Fakat ne yapalım!.. Hani bazı "eski inanamadığımız davranışları beka ile açıklayanlar" var ya, işte onlar varsaysın ki bu benim yazım da "Türk sporunun bekası" için. Tabii bu örneklemede bir 18-20 yıl kadar geriye dönüp 57. hükümetin çok başarılı Spor Bakanı rahmetli Fikret Ünlü''yü de anmadan geçemeyeceğim. Şimdi size soruyorum. Sosyal demokrat gelenekten gelen ve iddialı bir adam olan Sayın Fikret Ünlü''den şikayetçi ve bizar olmuş bir tek spor il müdürü ya da spor teşkilatı çalışanına rastlayanınız var mı? Sanmıyorum. Yoktur. Hatta şahidi de ben ve GSGM mensubu arkadaşlarımdır.
Şimdi tüm okurlarım ve spor kamuoyunu o tarihteki gazetelerin spor sayfalarını incelemeye davet ediyorum. "Cumhuriyet tarihinin en başarılı Spor Bakanı Fikret Ünlü"nün ilk yaptığı iş nedir? Bunu inceleyen herkes Sayın Bakanın ilk hamlesinin "şahsiyetli, kabiliyetli ve liyakatli" bir kadro ile teşkilatı oturtmak olduğunu görecektir. "Ne diyorsun?" diyenlere cevabım; "Evet aynen.. Ne sanıyorsunuz ya!" şeklindedir. Sayın Bakan ve o tarihteki siyasi otorite, yani 57. Hükümetin başbakan ve yardımcıları, bu adamların fikri, zikri, siyasi görüşü ile hiç ilgilenmemiştir. İlgilenilen tek şey o il müdürünün liyakati, tecrübesi, şahsiyeti ve çalışması olmuştur. Zira onlar başarılı bir hamlenin işin erbapları olmakla birlikte, kendine güvenen kadrolarca yapılacağının farkındadır.
***
Ardından diğer başarı 2000''li yıllarda yaşanan "ekonomik darlıklara" rağmen kurulan bu kadrolarla; "100 gönüllü 100 tesis" denilen projeyle... 6-16 yaş grubundaki çocuklarımızın yeteneklerinin tespiti ile... UEFA Şampiyonu Galatasaray''la. Dünya 3''üncüsü Türk Futbol Millî Takımı ile... Basketbolda 12 Dev Adam''la... Voleybolda Filenin Sultanları ile... Formula 1 pisti ile... Halil Mutlu ve Naim Süleymanoğlu ile... Güreşte her sıklette madalya ile.. Türk atletizminde başlayan ilklerle kendiliğinden gelmiştir.
Yani işin özü ve başı spor teşkilatında yakalanan liyakat ve şahsiyettir, itibardır. O dönem teşkilat o denli şahsiyetli bir yapıdadır ki; Şimdinin en âli makamları işgal edenleri, müsabakalarda konuğumuz oluyorken, İstanbul teşkilatının protokol müdürü Cengiz Bakırcı Bey''ee, "Cengiz Ağabey" diye hitap ederken, gelinen noktada bırakınız Cengiz Ağabey''i, "il müdürünün esamesi" okunmamaktadır. Bu temsil ortadan kalkmış, "itibar törpülenmiş" ve son 20 senede spor teşkilatları il il dağıtılmıştır. Hatta ve hatta Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Vedat Bilgin, memura 3600 ek gösterge çalışmaları yapıldığını açıklarken, Gençlik ve Spor Teşkilatı''nın Cumartesi-Pazarı olmayan il müdürleri ya da emeklileri, başka bir deyiş ve özel vurgu ile bugünün en âli makamlarını işgal edenlerinin dün "Ağabey" dedikleri, bugün emsalleri millî eğitim, sağlık ve tarım il müdürlerinin gerisindedir. Ezcümle bu ezgin şahsiyetlerle de sporda başarı hayaldir. Sonuç Türk edebiyatında yazılıp sonra da bestelenmiş, "Neyleyim köşkü, neyleyim sarayı / içinde salınan yar olmayınca" misali; "Neyleyim yaptığın stadı, neyleyim salonu" / başında itibarlı bir müdür, içinde sporcusu olmayınca" demekten kendimizi alıkoyamıyoruz.