Neyi seyrettiğimizin farkında mıyız?
Kobra yılanının üzerine doğru geldiğini görmeyen insana çevredekiler avazı çıktığı kadar bağırır, uyarmaya çalışır. Kişi ya inanır geri döner ya uyarılara aldırış etmez, başına geleceklere katlanır.
Birinci Körfez Savaşı’nda ta 1960’lardan SSCB’nin dağılmasıyla kurulacak Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye Cumhuriyeti’nin irtibatını kopartmak için “Bir Kürdistan kurmayı” programına alan ABD millî konularda hassas kesimlerin bütün uyarılarına rağmen hedefine her geçen gün biraz daha yaklaşmış bulunuyor. Üstelik bunu göstere göstere yaptı, yapıyor. Biliyorsunuz o dönemde önce halkın “Çekiç Güç” dediği bir operasyon gücü Türkiye’ye yerleştirildi. Merkezi Diyarbakır’da olan ve güya Türkiye’nin kontrolünde bulunan bu güç Irak’ın kuzeyindeki Kürtleri Saddam’ın kimyasal silahlarından koruyacaktı. Oysa Saddam’a o kimyasal silahları veren de Batılılardı. Neyse, Çekiç Güç 36’ncı paralelin kuzeyindeki bölgeyi Saddam’a “yasak”ladı. Uygulamada ise 36’ncı paralelin kuzeyinde kalan Türkmenler Saddam’ın insafına terk edilirken 36’ncı paralelin güneyinde kalan Kürtler, koruma alanının dışında olmasına rağmen Saddam’dan korundu. Yani 36’ncı paralel Kerkük’teki Türkleri Saddam’da bırakacak ama bölgedeki Kürtleri Saddam’dan kurtaracak şekilde bizim Ege kıyıları gibi girintili çıkıntılı uygulandı. Yine aynı Çekiç Güç helikopterleri PKK’ya Cudi çevresinde teçhizat yardımı yaparken suçüstü yakalandı. Yine o Çekiç Güç Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis Paşa’nın helikopterini taciz etti, paşa ölümle burun buruna geldi.
Askerî olarak ABD Irak’ın kuzeyinde bir “Kürdistan” temeli atarken Türkiye içersindeki Amerikan diplomatları özellikle Adana Başkonsolosu Güney Doğu’yu mesken tutmuş, ayrılık fitnesini körükleyip duruyordu. Bugünkü DTP’nin o günkü versiyonu olan partinin Batman İl Başkanı, “Bu adamlar bize geliyor, ‘Bırakın Türk’le, Türkiye ile birlikte yaşamayı, ayrılıklarınızı öne çıkarın’ tavsiyesinde bulunuyor” demek zorunda kaldı ve tabiî ânında görevinden alındı. Sivil toplum kuruluşları ile dirsek temasına geçen Soros ve diğer CIA unsurları, MOSSAD uzantıları Türk’ü Türk, Türkiye’yi Türkiye yapan bütün kodlarla oynamaya başladılar. Meselâ, “Şehitlik ve gazilik kavramları kaldırılsın” önerileri yapıldı. Mehmetçiğe şehitlik ve gaziliği çok görüyorlardı. İşte böyle bir ortamda değişik pazarlıklarla Türkiye’nin gündemine AKP geldi. AKP döneminde oğul Bush güya Saddam’ın elindeki kimyasal silahlara el koymak için Irak’a girdi. Elbette Saddam’da kimyasal silah yoktu ve artık bugün bunun ABD’nin Irak’a girmek için uydurduğu bir yalan olduğu bizzat ABD tarafından itiraf edilmiş durumda. Irak’a giren Amerikan askerlerinin yaptıkları ilk iş peşmergelerle el ele vererek bütün tapu ve nüfus dairelerindeki kayıtlara el koymak, yani Türk’e ait ne varsa resmiyetten kazımaya teşebbüs oldu. İkinci safha olarak da Mehmetçiğin tartışmasız psikolojik üstünlüğünü yerle bir etmek için o meş’um “çuval geçirme” hadisesi hayata geçirildi ve peşmergenin kamera kayıtları ile bu hadise belgelendi.
Daha ne olsun ey millet!
Bütün bunlar siyasetçilerin, gazetecilerin gözü önünde oldu. Direnen kalemler susturuldu, “Eyalet Sistemi”nin temelleri atıldı. Yani her şey ayan beyan ortada, Türkiye’den ve Irak’ın kuzeyinden bir “Büyük Kürdistan” çıkartılıyor ve içimizden birileri dışımızdaki pek çok unsurla bu konuda el ele kol kola vermiş, “Demokrasi” yalanı ile milletin gözünü boyayıp duruyor.
Partiler ne yapıyor!
Sivil toplum kuruluşları, sendikalar, gazeteciler ne yapıyor?
Sen ne yapıyorsun, ben ne yapıyorum?
Söyleyin, nereye gidiyoruz?