Netekim...
Pazar günleri keyifli yazılar kaleme alıp okuyucunun moral değerlerini yükseltmeliyim planım yine suya düştü. Son yıllarda “Nasılsınız” ! sorusuna adet yerini bulsun diye “İyiyim” cevabını vermediğim gibi, “Memleket gibiyim” diyorum. Dolayısıyla bu memlekette insanın kendisini ruhen ve bedenen iyi hissetmemesinin mümkün olmadığını ifade ediyorum. Buna rağmen pazar yazılarımda iç açıcı konulara değinme gayretimi Hürriyet’in dünkü manşeti bıçak gibi kesti. Bana göre Türkiye’nin bugünkü duruma gelmesinde en büyük vebali olan Kenan Evren’in “12 Eylül’ün bakanı özür dilemeliydi” sözleri beni müthiş rahatsız etti. Neredeyse 30 yıl önce gördüğüm işkencelerin kapanmayan yarası derinden sızladı. Ilık ılık kan geliyor sandım ağzımdan, burnumdan. Vücudumda ağrımayan kemik kalmadı bu lafları okuyunca.
90’ına giren Evren’in “İnsana hâkim olamıyorsun ki” sözlerindeki riyakârlığa isyan ettim. “İşkence ile bir insan öldürülmüşse o derece bir eza, cefa görmüşse çok korkunç bir şey. Bunu onaylamak mümkün değil. Ama ne yaparsın ki oradaki insanlar bunu yapabiliyorlar. İfade alırken, orada kalırken kötü bir davranıştan dolayı istenmeyen şeyler oluyor. İnsana hâkim olamıyorsun ki... Kavga ederken veya böyle bir durumda bunu yapıyor ama sonra cezasını da çekiyor. 12 Eylül döneminde işkence olmamıştır diyemem, olmuştur. Bu bizim kontrolümüzde değildi. Orada cezaevlerinin başında görevliler aynen duruyordu. Biz onları alıp da yenisini vermedik. Polis aynı polis. Yapmışlarsa onları ilgilendirir. Oradaki idarecilerin, sıkıyönetim komutanlarının bunu takip etmeleri lazımdı. Bugün Adalet Bakanı’nın yaptığı doğru bir şey. O zaman da bakan vardı, bakandan sonra gelen yetkililer vardı. Özür dilemek onlara düşerdi. Cumhurbaşkanı’na düşmezdi. Nitekim bugün de özür dileyen Cumhurbaşkanı değil.”
Yaşlılıktan dolayı mı hafızasını yitirdi bilmem ama Evren’in bu sözleri insanları aptal yerine koymakla eşdeğer. Toplumu balık hafızalı zanneden bay Netekim, “Ne yani asmayıp da besleyecek miydik” sözlerini unutmuşa benziyor. Marmaris’te nü resim yapmakla yaşı 18 bile olmayan gençleri idam sehpasına gönderişinin affedileceğini zannediyor.
12 Eylül’den sonra kurulan Bülent Ulusu hükümetinde Cevdet Menteş, Rifat Beyazıt, İlhan Öztrak, Kazım Akdoğan ve Ali Bozer Adalet Bakanlığı yaptı. Bunlardan Cevdet Menteş, Ali Bülent Orkan’ın idamını askeri doktorların verdiği raporlarla durdurmaya çalışan avukat Şevket Can Özbay’ı dinleyerek gece yarısı bütün ilgilileri bakanlığa toplamıştı. Yasaya göre infazı durduracağına dair devlet sözü de vermişti. Ancak Evren’in telefonuyla devlet adına verdiği sözü yerine getiremeyip Ali Bülent Orkan’ın infazında da özür dilemedi.
1Amerika seçimlerini de değerlendiriyor bay Netekim. Siyahların vaktiyle işkence çekmelerine çok içerlediğini söylüyor. Ama konsey üyelerine suikast yapılacak dedikodusu üzerine “Bu durumda hapishanedeki örgüt yöneticisi ve üyelerini öldürtme emri verdim” dediğini hatırlamıyor. Adalet terazisine tezekten dirhem atıp bir sağdan bir soldan asıp dengeyi sağladık sözlerinin yazılı olduğu arşivlerin yandığını mı sanıyor?
Sıkıyönetim komutanlarına acımayın, polise faili meçhul olay kalmasın, her olayın failini şu veya bu şekilde bulup kabul ettirin, doktorlara işkence palavralarına inanmayın, zanlılara çay kahve ısmarlayıp ifade alacak değiller, anarşistlere sakın rapor vermeyin emrini veren sanki kendi değilmiş gibi topu taca atmaya kalkışan bay Netekim’e kim inanır. Sakın Kadir İnanır diye espri yapmaya kalkışmasın. Çünkü Kadir İnanır Cellat ismini verdiği filmde Evren döneminin işkence ve idamlarını anlatıyor.
Atatürkçülük adına Atatürk’ün kemiklerini sızlatıp ruhuna ıstırap veren Kenan Evren’i büyük kurtarıcı olarak görüp eline asa alıp değişik şapkalarla fotoğraf çektirmesini Atatürk’e benziyor yalakalığını yapanların Evren’in 12 Eylül’ün bakanı özür dilemeliydi lafazanlığına yapacakları yorumu merak ediyorum.