Nereden nereye; yana yana “karma eğitim”e mi yandın şimdi

İktidardaki “paydaşları(!)” Ankara’da “Kürdistan” ın ilanıyla meşgulken Sadık Yakut’un “karma eğitimi yanlış buluyorum” açıklamasıyla manşet olduğunu görünce derin bir iç çektim;
Hey gidi hey!..
On yıl kadar önce Yakut’u “günün adamı” yapan başka bir olay geldi aklıma:
SHP-HEP ittifakıyla girdikleri TBMM’de Kürtçe yemin ve PKK propagandası gerekçesiyle dokunulmazlıkları kaldırılan, “silahlı terör örgütü üyeliği” suçundan tutuklanarak cezaevine konulan eski DEP milletvekilleri, AB Uyum Yasaları çerçevesinde kendilerine sunulan “yeniden yargılanma” fırsatını kullanıp, 9 Haziran 2004 günü tahliye olur...
Aynı gün, TRT üzerinden, Türkiye’de ilk defa “devlet eliyle Kürtçe yayın” a başlanır...
“Toplumsal barış” lafı çok modadır; taviz tavizi getirir “Kürtçe hutbe de isterük”, “ezan da isterük”, “eğitim de isterük”ler başlar...
11 Haziran 2004’te, dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, o gün halen “yasa dışı silahlı örgüt üyeliği” nden yargılanması devam eden Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle ve Selim Sadak’ı Dışişleri Konutu’nda; yani “devlet katı”nda ağırlar! (Ki Davutoğlu’nun gidip Diyarbakır’da fetvaya kalkışması gibi, konu niye “Dışişleri”nin meselesidir ki!)
Neyse uzatmayalım, “bölücülüğün” başını kaldırdığını gören 10 AKP milletvekili bir araya gelir ve 15 Haziran 2004 günü “Yüce Türk Milletine” hitaben aşağıda özetlediğim bildiriyi yayınlar:
“Son günlerde yeniden eylemlerine başlayan “eli kanlı terör örgütünün” 30 bin vatan evladını katletmesi “milli vicdan ve hafızalarımızdan” silinmemiştir.
Bu “eli kanlı terör örgütü ve bebek katillerinin” sözde siyasi kanadı olan 4 DEP’li eski milletvekili “Vatana ihanet ve devletin bölünmez bütünlüğünü bozmak” fiillerinden dolayı bağımsız Türk mahkemelerince suçlu bulunmuştur. Kesinleşen suçlarının cezasını çekmek üzere 10 yıldır cezaevinde yatan sanıkların, AB Uyum Yasaları çerçevesinde “yargılamanın iadesi” yolu ile yeniden yargılanmaları aşamasında, Yargıtay’ca tutuksuz yargılanmalarına devam edilmesini beraat etmişçesine bir tavırla sözde demokrasi ve özgürlük maskesi takarak bölücü faaliyetlerine kendi ifadeleri ile “kaldıkları yerden devam edeceklerini” belirtmişlerdir.
Bu durum haince bir tutumdur.
(...)
Bazı demokratik tavırların cesaretlendirdiği bu zatlar, geçmişten ders almayarak, vatana ihanet ve ülkemizin bölünmez bütünlüğüne göz diktiklerini büyük bir pervasızlıkla yandaşlarına mitinglerde apaçık söylemekten çekinmeyerek yeniden suç işlemektedirler.
Bu bölücüler daha da ileri giderek hadlerini aşmakta ve eli kanlı terör örgütünün sözde ateşkesinin uzatılması için “vatan hainliklerinden vazife çıkararak” arabuluculuk-hakemlik rolüne bürünerek yandaşlarına moral vermektedirler.
Uluslararası hukukta ancak iki bağımsız devletin savaş halinde ateşkes ilan edilmesi mümkündür.
Ateşkesten bahsetme cüretini gösteren bu bölücüler, vatan hainliklerini yeniden ilan etmektedirler.
Üzülerek belirtilmesi ve üzerinde durulması gereken diğer bir husus da, bu zatların cezaevinden çıkar çıkmaz bazı resmi makamlarca hangi sıfat ve hangi gaye ile kabul edilmelerinin izahı mümkün değildir.
(...)
Vatanın bölünmez bütünlüğünün korunmasına and içmiş milletvekilleri olarak, Milli varlığımıza, milli birlik ve bütünlüğümüze yönelik her türlü tehdit ve saldırının karşısında ve bu hususların takipçisi olacağımızı ilan ediyoruz...”


***


Bu bildirideki ilk imza Sadık Yakut’a aittir. Diğer imza sahipleri Miraç Akdoğan, Mehmet Erdemir, Fuat Geçen, Süleyman Sarıbaş, Ali Küçükaydın, M.Sait Armağan, Osman Seyfi, Ali Ayağ ve Vahit Erdem’dir.
2004’ten bugüne iki genel seçim geçti. Bu geçen süre zarfında, PKK ile müzakereye oturulduğu anlaşıldı, Oslo pazarlıkları ortalığa saçıldı. Kürtçe eğitimin önü açıldı. Vatan toprağındaki imzalarımız olan yer adları silinmeye başlandı; yerlerine Kürtçe tabelalar asıldı. “Açılım”la, bölünme sürecinin “dümen” i eli kanlı katillere emanet edildi... Tümü AKP’nin eseri...
Ve Sadık Yakut hâlâ AKP Milletvekili;
“Sayın Öcalan”ların havada uçuştuğu TBMM’nin Başkanvekili!
Sırrı Sakık’ın TBMM kürsüsünde cep telefonundan Şivan Perver dinlettiği oturumu yöneten kişi!
Keza Ali Küçükaydın; hâlâ aynı partinin milletvekili!
Bu durumda “eli kanlı terör örgütünün katliamları milli vicdan ve hafızalarından silindi” mi?
2004’te kendi partilerine isyan etmelerinin sebebi olan Zana’ların “kaldıkları yerden devam edeceklerini söyledikleri mücadele” neydi, ne içindi? “Kürdistan” değil mi? Bunu 2004’te “demokrasi ve özgürlük maskesiyle bölücülük yapmak” olarak nitelendiren Yakut ve Küçükaydın’a göre, telaffuzuyla “Kürdistan” a meşruiyet kazandıran Tayyip Erdoğan’ın yaptığı ne oluyor?
2004’te “ateşkes” demek “iki ayrı devlet” ima etme cüretiydi de 2013’te “barış” demek ne peki; uluslararası hukuk mu değişti?
2004’te “hakemliğe-arabuluculuğa” soyunmak “vatan hainliğinden vazife çıkarmak”tı da, 2013’te “akil” atamak, PKK’lı caninin ayağına “müzakereci”, Kandil’e “arabulucu” yollamak ne?
2004’te “PKK’nın siyasi kanadını” Dışişleri Konutu’nda ağırlamak “izah edilemez”di; 2013’te Çankaya’da ağırlamak izah edilebilir mi; ya TBMM’de mesai arkadaşlığı yapmak?
2004’te “vatanın bölünmez bütünlüğünün korunmasına and içmiş milletvekilleri olarak” olmasından kaygı duyduğunuz ne varsa, mensubu olduğunuz parti tarafından bir bir hayata geçirilirken ve fiilen bölünürken vatan, yana yana “karma eğitim”e mi yanıyorsunuz siz şimdi?
Siyasi ikbal, iktidar, milletten tatlı geldi desem; üç dönemi doldurdunuz, siyasetten zaten silineceksiniz; bari giderayak adınızı “milli vicdan ve hafızalara” yazdırmayı deneseniz; becerebilirseniz...

Yazarın Diğer Yazıları