Nereden nereye
Başbakan pazar günü, biz tedbirlerimizi açıklayalım muhalefet yine karşı çıkacak göreceksiniz diyordu. Nitekim paketi açıkladı, memnun olan yok!
İşin ilk yanlışı PKK ile Kürtleri bir araya getirmektir. Kürtler bu toprağın evlatları ve cumhuriyetin vatandaşlarıdır. Devletin kurucusu Gazi Paşa: “Cumhuriyeti kuran halka Türk denir” , diyerek konuyu mühürlemiştir. Şimdi yapılan büyük yanlış kurucu halkın bir parçası olan Kürtleri, PKK ile aynı pazarlık kefesine koymaktır. PKK, Marksist, dinsiz, milliyetsiz bir terör örgütüdür. Hedefi T.C. Devletini yıkmaktır. İçinde Kürt, Rum, Ermeni tetikçiler vardır. Kürtlere gelince bu kardeşlerimiz Sünni, Müslüman ve devlete bağlı vatandaşlarımızdır. Aşiretler incelendiğinde ihmal edilmeyecek sayıda aşiretin Türk kökenli olduğu ilmin tespitleri arasındadır. Bu vatanda Türk-Kürt birliği ve bütünlüğü vardır.
Evlenmeler geniş bir akraba ağı oluşturmuştur. Ticaret hayatında, siyaset hayatımızda güvenilen pek çok Kürt asıllı kardeşimiz vardır. Ne yazık ki dışarıdaki düşmanlarımız, içerideki sahtekârlarımız, Kürt konusunu istismar etmek uzun vadede menfaat sağlamak için devamlı oyun üstüne oyun tezgâhlamışlardır. Son oyunun tezgâhtarı Apo; “rüyalarımı bile Türkçe görürüm” diyen bir Kürtçü teröristtir. İşte siyasi iktidarın, daha doğrusu iktidarların büyük yanlışı burada başlıyor. Kürtçü olduğunu iddia eden terörist örgütle, gerçek Kürtlerin varlıkları ve talepleri karıştırılıyor. Hakiki Kürtlerin demokrasi konusundaki talepleri daha derin bir biçimde Türkiye’de yaşayan herkes için geçerlidir. Can ve mal güvenliği, seyahat özgürlüğü, ferdi hürriyetler, seçme ve seçilme emniyetiyle ilgili talepler ülkenin bütününde aynıdır.
Başbakan; kendi tabiri ile açıkladığı pakette kendilerini iktidara taşıyan başörtüsüne rüzgârı dolduruyor, memleketin bütününde başörtüsü egemenliğinin yolu açılıyor. Halka biz İslam’ı getirdik denilerek siyasi propaganda malzemesi olarak başörtüsü kullanılıyor. İslâm felsefesini, İslâm medeniyetini, İslâm ahlak ve imanını bir kenara bırakıp sadece başörtüsüne sarılmak fukaralık değil midir? İslam’ın şiârı hukuktan korkmamaktır. Kul hakkına mutlak saygıdır. Yargıdan gelmiş dosyaları dokunulmazlık zırhı ile yıllardır bekletmek İslam ahlakına sığar mı?
Ağaç sevgisi, hayvan sevgisi ve nihayet insan sevgisi her şeyin zirvesidir. İslam dini, sevgi ahlakına dayanır. Bu ölçü ile hükümetin yaptıklarını değerlendirirsek sınıfta kalması kesindir.
Bu ülkenin kadınları Cumhuriyetle sosyal ve siyasi haklar açısından Avrupalı kadınların önüne geçti. Bu büyük lütûf; Kuvayımilliye’nin fedakâr ve feragat sahibi kadınlarına duyulan şükranın ifadesidir. Pekiyi bugün kadınlarımız bu işin ve gidişatın ne ölçüde farkındadır. Bu son paketle hükümet dünü unutturma yolunda yeni bir adım atıyor. Bu sebeple dününü unutanların yarını olur mu demekte haksız mıyız?
“Türküm, doğruyum, çalışkanım” diyen andı kaldırmak da fevkalade yanlıştır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hepsi bu andın içindedir. Buradaki Türk, ırki mensubiyet değil, T.C. vatandaşlığının ifadesidir. Milli mücadelenin kan, barut, duman dolu günlerinden zaferle çıkan yürekli nesiller, vatan çocukları milli bir onurla başlarını dik tutsunlar diye bu andı her sabah gür bir sesle okullarda okunmasını kararlaştırmıştır. Ne yazık ki bugün Cumhuriyetin 90. yılında bu diriliş haykırışı yasaklanıyor. İstiklal Harbinin bu vatan uğruna can veren yiğit şehitleri ve kan döken gazileri huzurunuza ne yüzle geleceğiz?..
Tecrübe ve tarihin öğrettiği şudur: İnsanlar ve hükümetler hiçbir zaman tarihten gerektiği ölçüde ibret almasını, faydalanmasını bilmedi. Bu sebeple tarihi öğrenmedikleri için onu tekrar yaşamak zorunda kaldılar. Tarihin sürekliliğini kaybeden bir millet, her şeyini kaybetmeye mahkûmdur. Milli andı okullardan kaldırmak tarihi sürekliliği kesmektir.
Evet, nereden nereye geliyoruz? Kayıpların meydana getireceği onulmaz yaraları görmek, söylemek bizim için namus borcudur. Namusunu pazarlayanlara gelince, onlara söyleyecek sözümüz yoktur...