Nereden nereye (03 Eylül 2015)
İnsan manzaralarımız her gün bir garip şekil alıyor. Toplumun yönü fazilet, dürüstlük, çalışmak değil döneklik, inkâr ve üç kâğıtçılık; dün söylediğini, yazdığını hatırlamakta hafıza zaafına tutulmuş insanlar topluluğu olduk. Hele bu yanlışların dini kimliğe sahip kişiler tarafından İslam dini kaynak gösterilerek yapılmakta olması insanın içine katran gibi oturuyor. Tarihin bütün devirlerinde büyük sıçrayışların, insani ve medeni hamlelerin temelinde dini ve millî heyecanlar vardır. Bugün üzülerek gördüğümüz gerçek İslam dininin şahsi menfaatlere alet edildiği, pek çok cücenin bu ihtişamlı değeri kendi menfaatine kullanmak isterken zillete düştüğüdür. Toplumun yönlendiricisi, rehber şahsiyetleri iman ve fikir adamlarından sonra siyaset adamlarıdır. Onların koltuk uğruna efendi arayışları ve yeni efendilerin önünde attıkları taklalardan hicap duyuyoruz. Vatan coğrafyası küçüldükçe insanların da şuur ve karakterleri küçülüyor. İkinci Viyana bozgunundan sonra ordu komutanı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa sağ kanattaki kuvvetlerin komutanı Koca İbrahim Paşa'nın boynunu vurdurttu. Gerekçesi Viyana'yı kuşatmış olan birliklerin yarısından fazlasının İbrahim Paşa'nın emriyle siperleri boşaltması ve geri çekilmesiydi. Viyana'nın düşmesini yakın gören Paşa; "Bu beni affetmez şehri alırsa beni öldürtür" demişti. Cellat baltasını kaldırdığı zaman İbrahim Paşa beyaz sakalını idam kütüğüne sürterek "Padişahımıza arz edin; beni haksız yere ölüme gönderiyor. Masumum. Ancak kellemin davasında değilim. Devleti içine düştüğü bu müşkül durumdan ancak Merzifonlu kurtarır. Varın arz edin" diye vasiyet etmiştir.
Ama ya o olmasaydı...
Millî Mücadelenin bütün paşaları Osmanlı'nın paşası idiler. O kültürle yetişmiş ancak dünyaya açılmayı yabancı diller öğrenmeyi asla ihmal etmemişlerdi. Gazi Paşa ile Millî Mücadeleyi yapan bu eşsiz kadro zaferden sonraki dönemde özellikle bazı inkılaplar sebebiyle M. Kemal Paşa'ya ters düştüler. Yolları ayrıldı, kırgınlıkları bir ömür sürdü. Ancak her birinin hatıralarında eksiksiz şu cümle yer alıyordu: "Biz olmasak da O Millî Mücadeleyi başarırdı. Ama O olmasa biz başaramazdık." İşte bir devrin topyekûn karakter sağlamlığı... Onların dirayetine, karakter sağlamlığına bakın, bir de bugünkü insanımızın fikir ve ruh sefaletini düşünün. Bugün Türkiye Kuvayı Milliye şartlarıyla kıyaslanamayacak kadar varlıklı ve güçlüdür. Büyük taarruzda Gazi Paşa'yla silah arkadaşlarının hazırladıkları taarruz planına göre saat 07.00'de Karatepe, saat 09.00'da Çiğiltepe alınacaktır. Bayburtlu yüzbaşı Agâh Bey ve arkadaşları destan çapında bir kahramanlıkla Karatepe'yi Yunanlılardan temizler ve alırlar. Saat 09.00 olmuş ancak Çiğiltepe alınamamıştır. M. Kemal Paşa, Reşat Bey'e gürlemektedir: "Reşat Bey saat 09.00, Çiğiltepe henüz alınamadı!", "Paşam bütün gücümüzle taarruza devam ediyoruz. Karşımda iki Yunan tümeni var. Ben bir taburla saldırıyorum." M. Kemal bir kere daha gürler: "Sabah 09.00'da tepenin alınması gerekiyordu." Reşat Bey telefonu kapatır, belinden tabancasını çeker, şakağına dayar ve intihar eder. Emir subayı "Yarbayım tepeyi aldık" diye heyecanla içeri girer. Sevincini yaşayamaz zira Reşat Bey kanlar içindedir. Atatürk, Büyük Nutuk'ta O'nun kahraman kimliğinden ve Muş muharebelerindeki cesaretinden sitayişle bahseder. Reşat Yarbay, Çiğiltepe'de bir garip köy mezarlığında yatıyordu. Kültür Bakanlığı eski Güzel Sanatlar Genel Müdürü Mehmet Özel ve Bakanlığın değerli personeliyle mezarı bir ayda ayağa kaldırdık. Orada düzenlenen törenle bütün şehitlerimizi ve bu kahraman askeri şükranla yad ettik.
Devleti kuran iradenin mensupları, savaş şartlarında verdikleri sözü yerine getiremedikleri için intihar edecek kadar onurlarına düşkün insanlar. Ya bugün?
Konfüçyüs asırlar öncesinden şöyle sesleniyor: "Onurlu insan karakteri üzerine titrer. Bayağı insan ise makam ve mevki titrekliği içindedir." John F. Kennedy'nin genç bir senatörken yazmış olduğu "Fazilet Mücadelesi" adlı eserde; karakteri her şeyin üzerinde tutan ve karakteri ile ilgili kıymet hükümleri üzerinde hassasiyetle duran inanç önderleri vardır. Bunlar ABD'de demokrasi rejiminin kökleşmesinde insan hak ve hürriyetlerinin mutlak koruma altına alınmasında büyük kavga vermiştir. Yaşadıkları dönemin aydınlığı olan bu adamlar bugün de Amerikan toplumuna ışık vermektedir.
Türkiye'nin millî tarihi Amerika'dan fakir değildir. Karakter ve irade sahibi şahsiyetlerimizi eğitimde, bilimde, siyasette, askerlikte inkar edilmez başarılarıyla tanımalı ve tanıtmalıyız.
Temel değerleri yıpranmamış toplumlarda insanlara itibar sağlayan çalışkan olmaları ve sağlam karakterleridir.