Nerede o eski bayramlar(!)
Bu da oldu;
"Uçuracak" diyecekleri aşikardı.
"Çağ atlatacağı" yorumları kaçınılmazdı.
Adeta bir sosyoloji, sosyal psikoloji, hukuk, adalet, felsefe "şaheseri"ydi; daha iyisi hiçbir zaman yazılamamış ve hiçbir zaman yazılamayacak olandı.
"Aşılamaz"dı.
"Harika"ydı, "muazzam"dı, "muhteşem"di, bütün iyi, güzel, hoş, yüksek niteliklerin "en, en, en, en"iydi.
İnsanlığın yüz yıldır benimsediği ilkelere uymayı taahhüt eden İnsan Hakları Eylem Planı'na dair bütün bu ileri, aşırı yorumlar, ne kadar orantısız olurlarsa olsunlar, yağcılık ve yalakalık potansiyelimiz göz önünde bulundurulduğunda "öngörülebilir" şeylerdi.
Ama bu kadarı, ne yalan söyleyeyim beni bile hayret ettirdi; dün, iktidar yanlısı gazetelerin birinde, bu planın açıkladığı 2 Mart gününün "İnsan Hakları Bayramı" olarak kutlanması teklif edildi!
***
Neden olmasın?
Olur tabii.
***
Sırf siyasi ikbal uğruna, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin içinde, haşhaşi kafasıyla "paralel bir devlet" oluşturulmasına, ordu gibi, yargı gibi, istihbarat gibi, bir devleti "var" kılacak en stratejik kurumların, en stratejik kademelerinin, sonradan terör örgütü ilan edilecek bir yapıya terk edilmesine göz yuman, dahası ortak olanlar, her nasıl ki, bu veballerinin sonucu olarak gelişen "darbe girişimi"nin tarihini, "Demokrasi ve Millî Birlik Günü" ilan edebildilerse, 19 yıldır hangi insan hak ve özgürlüklerini çiğnediklerini uzun uzun itiraf ettikleri bugünü de "İnsan Hakları Bayramı" ilan edebilirler pekala.
Ar kaynaklı bir manileri yok nasıl olsa!
***
Hem, koskoca "Yeni Türkiye", "Eski Türkiye"nin bayramlarını kutlayacak değil ya;
"Cumhuriyet" neymiş…
"Egemenlik" neymiş…"Zafer" neymiş…
Cenaze namazı kılınan ilke, erdem, kavram ve kurumları "kutlamak" yakışır mı hiç dindar bir iktidara!
Rafa kaldırmak niyetinde olduklarının yerine mecbur, böyle "ruhuna münhasır" abidik gubidik icatlar çıkaracaklar; artık uysa daa, uymasa da…
Tabii, "millî irade" bu fırsatı tanırsa!
Bir 19 yıl da
bunun için mi lazım?
Asla, sırf eleştirmiş olmak için yahut kulp takmak için değil, konuya dair sözde olmayan/sahici bir hassasiyet taşıdığım için not düşme ihtiyacı duyduğum bir konu:
Çocuk mahkemelerindeki duruşma salonları, "çocuk dostu" olacak şekilde tasarlanacak, bu bağlamda, hâkim, savcı ve avukatlar da duruşmalara cübbe giymeden katılacaklarmış.
İnsan Hakları Eylem Planı'nın bu maddesi ilan edildiğinde, Silivri cezaevinin "çocuk dostu" görüş salonu geldi aklıma nedense!
Anneleri ve babaları, hukukiyi geçtim, hiçbir insani, vicdani sınır da tanınmaksızın iftiraya boğulan, arkadaş ortamında boyunları eğdirilen, okullarında "egemen zihniyet" doğrultusunda ezdirilen, rencide ettirilen, "aile"leri dağıtılan, "babasızlığa" mahkûm edilen, velhasıl çoğu pedagojik, psikolojik hatta psikiyatrik destek almak, tedavi görmek durumunda kalan çocukların, -ironik hatta trajikomik ama gerçek- psikolojileri zarar görmesin diye Pinokyo, Keloğlan, Alaaddin gibi öykü yahut masal karakterlerinin resimleriyle bezenmişti görüş salonunun duvarları.
Ne incelikti!
***
Çocukların psikolojik gelişimini sakınmanız gereken "cübbeliler" hâkimler mi? Savcılar mı? Avukatlar mı sahi?
19 yılda suça itilen, suça sürüklenen, suçun mağduru olan çocukların halinden çıkardığınız tek sonuç bu mu?
Sırf sırtında cübbesi, başında sarığı var diye el kadar çocukların, amiyane tabirle "günahına girdikleri" ortada olduğu halde dokunmadığınız, dokunamadığınız, çok ayyuka çıkınca dokunur gibi yapmakla yetindiğiniz sapıklar, sapkınlar ne olacak peki?
Çocukları "din"le korkutarak başta "eğitim hakkı" olmak üzere, "insan olarak doğmuş olmaktan kaynaklanan" birçok temel hak ve özgürlüklerini gasp eden, kullandırmayanlar?
Onları, cahil bırakanlar?
Onların kalplerini kin ve nefretle dolduranlar?
Onları robotlaştıranlar?
Sırf "sizden" oldukları için her türlü denetimden muaf olarak açtıkları yurt binalarında çocukların diri diri yanmalarına yol açanlar mesela?
Ailelerini tehditle sindirenler?
Onlar ne olacak?
Onların cübbelerinin yaydığı korku ve kaygıyı bertarafa dönük bir adım da var mı "plan"larınız arasında?
Yoksa, insanlığın "Orta Çağ"dan aldığı dersleri almanız için de mi bir 19 yıl lazım?
SORU-YORUM
"İşkenceye sıfır tolerans" anlayışı kapsamında, adli suçlar için yapıldığı gibi disiplin suçlarında da zamanaşımı kaldırılacakmış.
Düşünmeden edemiyor insan;
"Terörle mücadelede sıfır tolerans" yahut "yolsuzlukla mücadelede sıfır tolerans" anlayışı kapsamında, bu nevi suçlar için de zamanaşımı kaldırılsa, herhangi bir terör yapılanmasıyla iş birliğinin suç sayılıp sayılamayacağını belirleyen "milat"lar olmasa, bir düşünsenize, "devran döndüğünde" kimler, hangi suçlarla çıkardı hâkim karşısına?
Onu geçtim…
İşlendiği zamanda da yazılı metinlere göre "suç" olduğu halde, sırf siyasi konjonktür dolayısıyla soruşturulmamış, kovuşturulmamış "suçlar"la ilgili bir çalışma yapılsa, HDP'li vekillerden başka kimler etkilenirdi bundan acaba?
Milliyetçilik hastalığına dair…
Levent Gültekin'in milliyetçilik tezine, ciddi, ilmi, külli bir cevap da mümkündü ama 2021 yılında, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin keşfi tadında bir şey olurdu, zamanıma kıyamadım.
Çok kısaca ifade edeyim:
Milliyetçilik bir hastalık değildir. Irkçılık bir hastalık değildir. Kaldı ki, milliyetçilik ırkçılık değildir. Binaenaleyh, ne Alparslan Türkeş, ne de Cumhuriyet'in kurucu ideolojisi olan Türk Milliyetçiliği'nin teorik, ideolojik altyapısının oluşmasında emek sahibi olan başka herhangi biri, kimseyi "hasta etmiş" değildir.
Ve fakat, olmayan bir şeyi var sanmak, "sanrı" ciddi bir ruh hastalığı belirtisidir.