Neden Ülkücü bir isim Cumhurbaşkanı olamadı?..

AKP iktidarı boyunca Cumhurbaşkanlığı seçimleri oldukça tartışmalı ve sancılı geçti. Gerek Abdullah Gül'ün gerekse R. Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilme sürecinde muhalefetin de eline siyaseten iyi fırsatlar geçmişti. O karışık dönemlerin çok bilinmeyeni, çok söylenmeyeni ve de çok yazılmayanı var!.. Fakat AKP iktidarından önce 2000 yılından beri gelen ve hep gündemde kalan bir soru; "siyasette o kadar fırsat varken Ülkücü bir isim Cumhurbaşkanı seçilemez miydi?"

BBP lideri Mustafa Destici ile söyleşiye kaldığımız yerden devam...

Son Cumhurbaşkanlığı seçimi de Türkiye açısından flu bir dönem. Ekmeleddin İhsanoğlu, CHP'nin adayıymış (çatı aday) gibi açıklandı sonra MHP'den aday oldu. O dönem MHP ile aranızda yoğun bir trafik vardı. O dönemin gerçekleri nedir?

Ülkücü bir aday çıkarılamaz mıydı? Bizden o dönem hem Devlet Bey, hem Kemal Bey, hem Tayyip Bey ve Saadet Partisi Başkanı randevu istediler. Devlet Bey bize randevu vermedi ama biz biliyorsunuz anında bir randevu verdik. Burada çok olumlu sözler de söylemişti. 'Aynı çınarın dallarıyız, aynı kökten geliyoruz, bir şey olsa  gizlemem' de demişti. Ama geriye dönüp baktığımızda samimi olmadığını görüyoruz. Bizden bir isim ve sizden de bir isim alacağız sonra uzlaşmaya çalışacağız dediler. Ama Kemal Bey de Devlet Bey de bunu yapmadılar. İkisi de birden Meclis'te bir isim açıkladılar. Biz de Saadet Partisi Genel Başkanıyla görüşme esnasındaydık. Hatta Mustafa Bey çok sinirlendi, 'hani ortak isim olacaktı' diye çok şaşırdık. Bunu da işin doğrusu Kemal Bey ile birlikte yaptılar. Ben bunun üzerine Devlet Bey'le neden böyle oldu demek için görüştüm. Devlet Bey adayın kendilerinin olduğunu, eski Türk Ocakları Başkanı'nın damadı olduğunu, güvendiklerini ve destek istediklerini söylediler.

 

Devlet Bey, Ekmeleddin İhsanoğlu ismi ilan edildikten sonra sizi arayıp desteğinizi istedi, ya da herhangi bir ortak çalışma platformu önerdi mi?

Yok, sadece bir kez aradı. Telefonla, 'kararınız ne oldu' dedi. Saadet Partisi'nin de ne yapacağını sordu. Ben de kendilerine şu anda söyleyebileceğim bir cevap olmadığını, kurullarımızla istişare ettikten sonra bir karar vereceğimizi söyledim. Sonra da bir daha görüşmedik. Bunu iyi tahlil etmek için 1997'den bu yana gelmek lazım. 1999'da rahmetli Türkeş'in vefatından sonra MHP yükselişteydi. Öcalan'ın yakalanmasıyla birlikte milliyetçilik zirve yaptı. MHP, yüzde 18'lik oyla Meclis'in 2. partisi konumuna geldi. İlk geceden 'Refah ve Doğruyol' dinlensin diyerek DSP'li bir hükümete Ecevit'in Başbakanlığına 'evet' dendi. Daha sonra Türkiye bir kriz yaşadı ve erken seçim kararı açıklandı. Daha sonra 2002 seçimlerinde AKP'nin iktidara gelişi daha sonra Cumhurbaşkanlığı seçimi... Sadi Somuncuoğlu'na yapılanlar... Bana göre MHP isteseydi, Ülkücü biri Cumhurbaşkanı seçilirdi. Çünkü sen Başbakanlığını vermişsin Cumhurbaşkanlığını da alırsın. Ama hiç bu gayret içinde olmadı. Daha sonra 2007 yılında yine MHP, Ülkücü birini Cumhurbaşkanı seçtirme imkânı elde etti. 2007 seçimlerinde MHP Meclis'e girmese seçimler yapılamıyordu. 367 krizi vardı. Duyumlarımıza göre, rahmetli Genel Başkanın da ifade ettiği, anlattığı bir şey vardı. Tayyip Bey, Devlet Bey'e 5 isimle gidecekti. Bunların ikisi de Ülkücü kökenli ama AKP'li bir isim olacaktı. Bunlardan birisinde uzlaşalım diyecekti. Ama bunu beklemeden Devlet Bey, Meclis'e gireceğim diye açıklama yaptı. Orada da Ülkücü birinin Cumhurbaşkanı seçilmesinin önüne açık ve net bir şekilde geçmiş oldu.

2011 seçimlerinde de biz açık ve net bir şekilde seçim iş birliğine açık olduğumuzu iletmiştik. Ben partinin Genel Sekreteri idim. Ön şartsız seçim iş birliğine hazırız demiştik. O zaman hiç görüşme olmadı. Nihayetinde geldik, neticede 3 kez 2000, 2007 ve 2014'te Ülkücü bir Cumhurbaşkanı seçilebilirdi. MHP'nin elinde bu imkân vardı ama MHP bunu yapmadı. Bunu tamamen halkın takdirine bırakıyorum.

Son seçim sonuçlarıyla tüm Türkiye'de olduğu gibi Ülkücü camiada da bir travma yaşandı. Bundan sonraki ön görüleriniz nedir? Ülkücüler ve Türk milliyetçileri nasıl toparlanır?

Şunu bir tamamlamak istiyorum. Sen hükümete girdiğin dönemde de Millî Eğitim'i, Adalet Bakanlığı'nı, İçişleri ve Dışişleri'ni almıyorsun. Sen ideolojik bir partisin. Gidip İmar Bakanlığı, Tarım Bakanlığı'nı alıyorsun. Millî Eğitim Bakanlığı'nı almadığım bir hükümette benim ne işim var. Bunları bile talep etmeyen bir parti ve yönetimi ülküleri taşıyabilir, diyebilir miyiz? Birincisi Cumhurbaşkanı demiştik, ikincisi Bahçeli ve ekibi dedik. Bu sonucun mimarlarından üçüncüsü de PKK'dır. PKK ile mücadele ediliyormuş gibi yansıtıldı. 7 Haziran'dan sonra AKP iktidardan gidince PKK eylemlerine başladı. AKP'nin eline şu argüman geçti; biz iktidara gelirsek eylemler biter. 20 Ekim'de de PKK tek taraflı ateşkes ilan etti. Seçim bitti tekrar eylemlere başladı. HDP'yi sahaya çıkarmadı. Çözüm süreci buzdolabından inecek ve görüşmeler tekrar başlayacak. Adını değiştirerek, Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi olarak yeniden başlatacaklar. AKP, 7 Haziran seçimlerine başkanlık sistemi ve çözüm süreci vaatleriyle gitti. Halk bunu beğenmedi ve 'sana başkanlık yok' dedi. Sonra güven ve istikrar sloganıyla girdi ve tekrar kerhen millet böyle bir oy verdi. Burada PKK'nın açık bir desteğinin olduğunu görüyoruz. PKK, sonuçtan çok memnun. Memnun olmayanın HDP olduğu görülüyor. HDP'nin iktidar karşıtlığı veya iktidar içinde yer alma arzuları farklı, PKK'nın AKP ile birlikte Başkanlık sistemine geçerek özerklik talebi farklıdır. Onlar da kendi içlerinde bir ikilem yaşıyorlar.

Bir din adamı düşünün ki sırf iktidarı savunmak adına diyor ki siz de dolamışsınız ağzınıza, zinanın serbest bırakılmasını, domuz etinin raflara koyulmasını... Bir din adamı bunları dahi hafife alıyor. Geldiğimiz noktaya bakın. O masum inançlı tabanlarına sesleniyor. Ama o kadar teslim olmuş, inanmışlar ki yanlışları savunur hale gelmişler. İslam'ın en temel değerleri yok farz edilerek bir takım işler yapılıyorsa nasıl bunları görmezden gelebiliriz. Hiçbir dönemde bu kadar cemaatler ve tarikatlar siyasetin içinde olmadı. İnanılmaz bir baskı içindeler ama inanan insan direnen insandır. Maalesef; yok yurt yeri, yok arsa yeri, bindikleri Mercedesler, zaten devlet kadrolarının çoğu cemaatleşti. Hepsi için hizmet cemaati bir örnektir. Eğer önünü görmezlerse hepsi aynı akıbeti yaşarlar. Hazırladıkları iddianamelerin içine bütün cemaatler ve tarikatlar sokulabilir. Ben uyarmak adına söylüyorum. Dördüncüsü bunlardı, beşincisi de medyadır. Yerellere bile sirayet etmiş vaziyetteler. Bir de bu seçimdeki en önemli destekçisi Batı'dır. Topluma AKP farklı şey söylüyor, sanki Haçlı savaşları mücadelesi veriyor gibi gösteriyor. Amerika ve Almanya başta olmak üzere bulmuşlar hükmedeceği bir iktidar, Türkiye'ye para verip mültecileri bize yıkacak. Başka bir hükümet başa geçse, farklı bir Suriye politikası getirecek. Sınırı kapatacak, mülteci almayacak var olan mültecileri ya Batı'ya gönderecek ya da hiç almayacak. Bunun böyle devam etmesi için bu iktidarın devam etmesi lazım. (Yarın; bundan sonra ne yapmalı?)

Yazarın Diğer Yazıları