Neden Rusya ve neden diğerleri?
Türkiye’nin dış politikasını yeniden gözden geçirmesi ve her konuda ulusal menfaatlerini ön planda tutmasına yönelik öngörülerimiz bazı çevrelerde farklı anlaşılmış gibi görülüyor. Nitekim biz Türk Dünyası ve Şanghay İşbirliği Örgütü çerçevesinde bölgede daha etkin bir rol alabileceğimizi ve buradan hareketle coğrafyamızda yaşanan “kırılmadan” en az hasarla çıkabilmemizin altını çizmiştik. Yani ne Rusya ne ABD ne de Çin bizim için vazgeçilmesi mümkün olmayan ya da “bağımlılık” kavramıyla açıklanamayacak türde ilişkilerin muhataplarıdır. Şüphesiz tarihin çeşitli dönemlerinde yaşanan olay ve süreçler bilgi dağarcığımızın değişmez parçalarıdır. Binlerce yıllık Türk medeniyetini sonlandırmak için yapılan entrikalar, oyunlar, iftiralar ve benzerlerinin unutulması mümkün değildir.Burada önemli olan böyle bir medeniyetin devamı olarak kendimize yakışan yer ve yönü bulabilmek gayesidir. Değilse “ denize düşen yılana sarılır” gibi bir mantığı kafamızdan zerre kadar geçirmedik.
Hepinizin bildiği gibi dış politika aklın ve altyapısı sağlam stratejilerin kendini göstermesiyle vücut bulur. Örneğin Rusya ve bu anlamda Türk Dünyası... Bölgeye sık gidip gelen birisi olarak söz konusu çelişkiyi aydınlatma mecburiyetimiz vardır. Düşünün ki 1991 yılından başlayan ve günümüze kadar devam eden tartışmaların odağında çeşitli kavramlarla yer aldı. Hatta son dönemde Türk Dünyası kavramını “Avrasya” nitelendirmesiyle açıklamaya başladık. Ve belki de bu coğrafyaya yıllarca sırtını dönen kişi ve örgütler dünyanın değişen dengelerini iyi anlamış olacaklar ki bizden farklı düşünmemeye başladılar. Bu bir bakıma zamanın ve şartların bize sunduğu en büyük imkanlardan birisidir.Yani farklı düşünse de aynı hisseden insanların sayıca artıyor olmasıdır. Öte yandan Türkiye’nin Türk Dünyasına olan yaklaşımı zaman zaman olumsuz seyir gösterse de bir biçimde bahsedilen coğrafyada olmayı başarmıştır. Üstelik bu süreçte uzun yıllar boyu Rusya karşı taraf olarak algılanmıştır. Doğrudur... Tarih ve yaşananlar buna sebep olmuştur. Çeçenistan ve orada yaşayan insanların uğradıkları zulüm ve hadiseler her zaman yüreğimizi yakmaktadır. Çin’in Doğu Türkistan’daki kardeşlerimize yaptıkları ortadadır. Öyle ki her iki dayatma da devam etmektedir. İşte mesele bunları düşünen ve hissedenlerin dış politikada neden böyle bir refleksten yana olduklarıdır.
Bugün Türk Dünyasında olması gereken entegrasyonu sağlamak Rusya ile iyi ilişkiler kurmayı zorunlu kılmaktadır. Dikkat ediniz “birlik” olmak demiyoruz. Bahsettiğimiz şey hareket alanımızı genişletecek ve sosyal yapıda hakimiyetimizi artıracak bir muhtevadır.Şanghay İşbirliği Örgütünü işaretlerken böyle bir ilişki alanının burada mevcut olması hedeflenmiştir. Geçtiğimiz günlerde bir araya gelen “Hazar’a komşu ülkeler zirvesi” safların nasıl dizildiğini açıkça göstermektedir.Biz ise Avrupa, Asya ve ABD hattında başarılı bir aktör olmaktan uzağız.
En önemli hususlardan birisi de öngörümüzün içinde yer alan Rusya ve Çin ile Çeçenistan ve Doğu Türkistan meselesini mutlaka çözmeye yönelik girişimleri ilişkilerimizin hissiyatına yüklemek zorunluluğudur.Bu yapılamadığı taktirde bahsedilen alanda yeni sorunlar bizleri bekliyor olacaktır.
Bugün itibariyle ABD merkezli politikaların ülkemizin de içerisinde bulunduğu bölgeye verdiği zarar ortadadır.Bize düşen, tarihi sorumluluğumuz ve reflekslerimizi unutmadan alternatiflerimizi artırmaktır.Eğer bunu zamanında yapabilmiş olsaydık AB’nin ya da ABD’nin bize karşı yaklaşımı bugünkü gibi olabilir miydi ?
Sonuç olarak biz şunu söylüyoruz.Hedef Türk Dünyasıyla bütünleşerek dünyaya yeni bir güç alanını sunmaktır. Ancak bu alandaki gerçekleri göz ardı ederek hareket etmek uluslar arası arenada daha büyük sorunlar yaratabilir. Ve bu kaotik ortam tamamiyle yalnız kalmamıza sebep olabilir.