Neden politikasızlık?
2020 bitti, 2021 yılının ilk çeyreğindeyiz. Türkiye diğer gelişmekte olan ekonomilerden iyice ayrıştı. Bu ayrışma bir pandemi sorunu değil. Çünkü pandemiden önce 2019 yılında da gelişmekte olan ülkelerde ortalama büyüme oranı yüzde 4 oldu. Türkiye'de ise yüzde 0,9 oldu.
Uluslararası iş gören iki sigorta şirketi, 2020 Küresel İflas Raporu'nu açıkladı. Bu rapora göre iflas sayıları olarak, gelişmekte olan ülkeler içinde en fazla iflasların olduğu ülke Türkiye oldu. Söz gelimi Çin'in GSYH'sı bizim 20 katımızdır. (2020 Çin 14,4 trilyon; Türkiye 717 milyar dolar) Ancak 2020'de Çin'de iflas eden firma sayısı 14 bin bizde 15 bin 400'dür.
2020 yılı işsizlik verilerine göre; açıklanan işsiz sayısı 4 milyon 61 bin, iş aramayan ve fakat iş bulsa işe başlayacak olan sayısı 4 milyon 219 bin oldu. Fiili işsiz sayısı 8 milyon 280 bin ve fiili işsizlik oranı yüzde 23,6 yükseldi.
2021 başında bankaların takipteki kredilerinin oranı yüzde 5, takibi ertelenen kredilerin oranı bir banka genel müdürünün açıkladığı kadarıyla yüzde 15'tir. Yani bankalar sisteminde de risk arttı.
Hangi veriye bakarsanız bakın Türkiye'de 15 milyon insan mutlak yoksuldur.
Dış borçlarda temerrüt riski yüksektir. Dün Türkiye'nin yurt dışındaki tahvillerinde iflas risk primi (CDS) 445 baz puan idi. Bu oran Arjantin gibi batmış ülkeler dışında diğer ülkelere göre çok yüksektir. CDS oranlarının yüksek olması Türkiye'nin yeni dış borç almasını ve dış borçların çevrilmesini zora sokuyor.
Kur artışları rezervleri tüketti. Türkiye ara malı ve ham madde ithal edemezse, üretim yapamaz. Bu tablo misliyle kötüleşir.
Siyasi iktidar bu sorunları görmezden geliyor ve ekonomiyi de algı üstüne götürmek istiyor. Oysa ki ekonomide hamaset ve algı karın doyurmadığı için sürdürülemezdir. Aslında buna da politikasızlık denir. Darbe ve beka gibi iddialarla ekonomik sorunların üstünü kapatmak istiyor. Ama mesele açlık boyutuna gelince, insanların dikkatini başka alanlara çekemezsiniz.
İktisat politikaları iki tarafı kesen bıçak gibidir. Önemli olan bu politikaları ters tarafın kesmeyeceği şekilde uygulamaktır. Buna karşılık yarınlara ait politikalar yoksa yani politikasızlık varsa, bu defa politikasızlığın her iki tarafı da tersten keser. Türkiye'de olan budur. Siyasi iktidar, planlamayı kaldırdı, IMF'nin kur politikasını değiştirmedi, dış ticaret politikası yok, sermaye hareketlerinin kontrolü yok ve de bir istihdam politikası yoktur.
Bir iktidar neden politikasızlığı tercih eder?
Birincisi, planlı programlı politikalar iktidarları bağlar. Günlük kararları engeller. İlan edildiği için iktidarın popülizm yapmasını da kısmen engeller.
İkincisi, rasyonel politikalar ekonomideki kaynakların rasyonel tahsisini gerektirir. Söz gelimi eğer kaynaklar etkin tahsis edilmiş olsaydı, inşaat sektörü siyasi iktidarın rant alanı olamazdı.
Üçüncüsü, her şey usulüne göre yapılsaydı, siyasi iktidarın destekçilerine kaynak aktarma imkanı olmazdı.
Eğer ekonomideki bu yıkım tartışılmaz ve çözülmezse; kamuoyunun ve muhalefetin alternatif önerileri dikkate alınmazsa, toplum bu kötü kadere teslim edilmiş olacaktır. Bunun için yaşamakta olduğumuz bunalımı daha net görmek bu bunalımdan nasıl çıkılacağını tartışmak her yurttaşın ve özellikle iktisatçıların görevidir.