Neden hiç polis yok?
ÜMRANİYE YAP-BOZUNUN EKSİK PARÇASI BERBEROĞLU’nUN KÖŞESİNDEN ÇIKTI
Neden hiç polis yok?
JİTEM olarak anılan jandarma istihbarat birimini Veli Küçük ile kuran Emekli Albay Arif Doğan gözaltına alındı. Muhafazakár matbuat daha çok evinden çıkanla uğraştı. Aşikár nedenle, albayın yakın mazideki ilginç ilişkiler ağı göz ardı edildi. Çünkü kıymetli albayımız sadece Veli Küçük ve Sedat Peker’le irtibatlı değil. Aynı zamanda emekli emniyet istihbarat müdürü Bülent Orakoğlu’nun 2004 seçimlerindeki finansörü.
Kimdir Bülent Orakoğlu... Önce onu anlatalım.
28 Şubat döneminde devrin İçişleri Bakanı’na, gazeteci Hakan Akpınar’ın önünde “167 bin polis, her şart altında savaşmasını bilen 7 bin de özel tim görevlisi var. Askerin darbe yapmadan önce polisi de yanına alması gerekir. Polis eski polis değil artık” dediği ileri sürülen polis şefiydi Orakoğlu. Kendisi yalanlasa da...
Aynı süreçte “Asker darbe yapacak mı?” merakıyla Genelkurmay’ı dinletmeye kalktığı iddiasıyla yargılanan (ve beraat eden) istihbaratçıydı Orakoğlu.
Emekliye sevk edildiğinde muhafazakár medya tarafından özgürlük savaşçısı olarak selamlandı. Birkaç kitap yazdı, o dönemde gazetecilik yapanlara sövdü, saydı. AKP iktidarında aniden bu kimliğinden sıyrıldı. 2004 yerel seçimlerinde siyasete atılarak Eskişehir’den aday oldu.
Hem de hangi partiden biliyor musunuz? Genç Parti’den. Meydanlarda AKP’ye ve Tayyip Erdoğan’a “Allahsız” diyen Cem Uzan’ın adayıydı. Gazete ve TV’sinde her gün askeri darbeye kışkırtan Cem Uzan’ı “Erdoğan’ın karşısındaki tek rakip” ilan ediyordu Orakoğlu.
Ergenekon diye bilinen soruşturmanın ilk adımı Kelebek operasyonuydu.
Sedat Peker çetesinin teknik takibi sırasında Veli Küçük ve bugün şüpheli konumundaki çoğu isim polis radarına yakalandı. Ama nedense işlem yapılmadı, beklendi.
Mesela Bülent Orakoğlu’nun verdiği banka hesap numarasına yatırılan 10 milyar Türk Lirası bu teknik takip sayesinde aydınlandı. Sedat Peker’in adamı Erhan Korkmaz önce Orakoğlu’nu aradı, eski polis şefi yatacak paranın miktarını sordu, ardından hesap numarasını verdi.
JİTEM kurucusu emekli Albay Doğan, hemen Orakoğlu’nun hesabına yatan paraya sahip çıktı: “Parayı ben gönderdim kardeşim. Bülent, seçim kampanyasında maddi sıkıntıda olduğunu, adaylığı bile bırakmayı düşündüğünü söylemişti. Bu dost desteğidir. Sıkıntısını çözmek için eşimizi dostumuzu devreye soktuk.” (Hürriyet, 3 Kasım 2004)
Devreye sokulan eşin-dostun kim olduğunu öğrenmek mümkün
değildi...
Çünkü istihbaratçı albay yakın zamanda geçirdiği by-pass ameliyatında aldığı narkoz nedeniyle ciddi unutkanlık yaşıyordu(!). Bülent Orakoğlu ise önce Peker’le hiçbir ilişkisi olmadığını açıkladı, sonra Arif Albay aracılığıyla Peker’le tanıştığını kabul etti. (Vatan, 9 Ocak 2005)
***
Yukarıda geçen isimlerden Veli Küçük içeride, Sedat Peker de aynı çeteden suçlanıyor. Emekli Albay Arif Doğan da gözaltında.
Sahi sayarken aklıma geldi. Ergenekon’un 86 zanlısı arasında siyasetçi var, asker var, işadamı var, medya patronu, gazeteci var. Yani Ergenekon’un meslek seçimi yelpazesi gökkuşağı gibi...
Ama aralarında tek bir görevli/emekli polis yok... Bir de çeteden yatanlara pasaport veren, Yüksek Yargı’da işlerini takip eden MİT mensuplarının isimleri eksik.
Aman canım, o kadar eksik kadı kızında da olur. Zaten hepimizi öpen de aynı kadıysa boş verin gitsin!
Enis Berberoğlu / Hürriyet
+++++
Bu İktidarda
temizlik taraması var
Uzatın ellerinizi
Rüşvet aldığı iddia edilen Dişli’yi azarlamakla yetinen Erdoğan’ın tavrı, Baykal’ın sözlerini hatırlattı:’Temiz Eller’ için düğmeye basacak olanın önce kendi eli temiz olacak
Recep Tayyip Erdoğan partisinin 8 Ağustos tarihli grup toplantısında, Türkiye’nin er ya da geç ’gayrı meşru arayışlardan kurtulması gerektiği’ni söylemişti. Bu konuda ’irade sahibi’ olduklarının altını çizen Erdoğan’ın sözleri şöyleydi:
“Bu konuda görev yargıya düşmektedir. Biz adli kolluk hizmeti verdik bunu yapıyoruz. Eskisinden beri eksikliğinden şikayet edilen siyasi irade bizde mevcuttur. Medyaya da görev düşmektedir. Kurumlarımızı yıpratmamak bizim için çok önemli, onlar milletimiz için var. Bir güncel bir gelişme olarak söylüyoruz Biz mafyanın çetelerin avukatı değiliz. İtalya’da Temiz Eller’e hayran hayran bakanlar ülkemizde bu adımlar atıldığında niçin rahatsız oluyorlar?”
Şimdi biz de Başbakan’a sormak istiyoruz:
Yardımcınız Şaban Dişli’nin 1 milyon dolar rüşvet aldığının iddia edildiği skaldal bir ‘gayri meşru arayış’, hatta arayışın hedefine vardığı bir ‘yoktan milyon dolarlar buluş’ değil midir?
Yandaş medya dışındaki yayın organları, bu konuyu gündeme taşıyarak üzerlerine düşen görevi yerine getirmemiş midir?
En hafif tabirle ‘arazi spekülasyonu’ yapmak da ‘mafyavari bir iş’ değil midir? Bas bas savunmasanız, faillerini azarlasanız da, hesap sorulmasını sağlamadığınız sürece, bu işin üzerinin örtülmesi, unutulmasına hizmet etmek de, bir çeşit ‘savunma’, ‘avukatlığa çalan bir tavır’ değil midir?
Türkiye sizden, Ümraniye soruşturmasında övünerek anlattığınız ‘adli kolluk hizmetini’ yerine getirmenizi ve en az o davadaki kadar dizginleri bağımsız yargının eline vermenizi bekliyor!
Madem o kadar isteklisiniz, top sizde, yapın da alem temiz eller operasyonu görsün!
Ama önce...
Deniz Baykal’ın dediği gibi: “Temiz Eller için düğmeye basacak olanın kendi eli temiz olacak.”
Bu süreçte gerekeni yapmaz ve günü geldiğinde ‘size rağmen’, Şaban Bey’in rüşvet aldığı hukuken tescillenirse, ‘Dişli elimin kiri’ deme lüksüne sahipmisiniz?
Ben size şimdiden en yakın lavaboya gidip ellerinizi bol suyla yıkamanızı öneririm, ne olur ne olmaz!
+++++
Dikkat et dişini kırma Şabanım...
Ankara’daki haberciler bilgiyi, “Başbakan Şaban Dişli’yi azarladı...” diye almışlar.
Sanki 10 yaşında çocuk. Başbakan da babası! Çocuğunu azarlıyor!
Merak ettim, nasıl azarladı acaba diye düşündüm ve “Çorba içerken çok dikkatli ol, dişini kırma Şabanım!” diyerek kusurunu yüzüne vurup paylamıştır diye düşündüm.
O, Başbakan’ın çocuğu değil! Getir götürcüsü değil.
Kölelik kalkalı 200 yıl oldu. Kölesi değil.
O milletin vekili. Mebus. Parlamenter. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üyesi. Halk onu seçmiş gücünü, itibarını, milletvekili onurunu seçilmişlikten alıyor. O, Sakarya Milletvekili ve yüzde 47 oy almış iktidar partisi AKP’nin Genel Başkan Yardımcısı...
O, çorba içerken değil...
Nüfuz ticareti yaparken...
Arsa dişlerken...
İş takipçiliği yaparken...
Köylüleri kandırırken...
Ucuza arsa kapatırken...
3’e aldığı arsayı... 13’e satarken...
Yabancı şirkete yaranırken.
Komisyon alırken...
Ve yalan söylerken...
Suçüstü yakalandı.
Ne demek azarladı?
Bu leke...
Azarlamayla çıkar mı?
Bu, çeteciliktir. Şehir rantı çeteciliği.
Bu “Şabanım, dikkatli ol evladım, çorba içerken dişini kırma...” azarlamasıyla geçiştirilecek bir küçük rezalet değildir. Bu rezaletten Başbakan ve AKP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş da sorumludur.
Demokrasi varsa.
Hesap vermelidirler.
Hesap soracak savcılar nerede?
İtalya’dan savcı mı getirelim?
Necati Doğru / Vatan
+++++
İşte AB usulü demokrasi
DHKP-C lideri Karataş’ın, Türkiye’nin bütün iade taleplerine rağmen Hollanda’da beslenmesine gözyuman Lagendijk azılı teröriste ’son görev’ini de yapsaydı ya...
Joost Lagendijk kendisine “milli damat” dememizi istiyor... Biz ise ‘öpmeye’ kalkışmadığı zamanlar dışında buna yanaşmıyoruz.
O kimimiz için sömürge veya müstemleke valisi, kimimiz için AB komiseri, “AKP takımının yabancı oyuncusu ve Erdoğan’ın müttefiki”, İsmet Berkan, Murat Belge, Haluk Şahin, Hasan Cemal ve Erol Katırcıoğlu, Elif Şafak ve Orhan Pamuk hakkındaki davaların kadrolu gözlemcisi, DEP’ten DTP’ye bölücü söylemlerin kalkanı, Leyla Zana’lar, Osman Baydemirler’in avukatı...
Bugüne kadarki bazı icraatları:
“DTP’ye dava müzakereleri etkiler, AKP kapatılırsa müzakereler durdururlur” tehdidi savurmak.
“301.madde Türkiye‘nin imajını zedeliyor. Düşmanlarınızın elinden bu silahı alın” diyerek, silahı kendi ellerimizle şakağımıza dayamamızı önermek.
“Sabır taşıyor, sözler veriliyor ve sonunda ortaya bir şey çıkmıyor” diye azarlamak.
“Ordu provokasyonlara başladı. PKK ile çatışmayı seviyor. Bu onu güçlü ve önemli kılıyor” sözleriyle TSK’ya hakaret etmek.
“Yargıçlar, büyüyen, değişen Türkiye‘nin mi yoksa, küçücük, kendi adasında yaşayan bir ülkenin vatandaşı olacaklar karar versinler” diyerek DEP‘lileri beraat ettirmeyen yargıya müdahale.
29 Ekim 2004‘te Roma‘da AB Anayasası‘na imza atıp egemenliği AB‘ye devredenlere, dürüstçe “Türkiye AB‘ye girmek istiyorsa içişlerine karışmak görevimiz. Gelecekte de karışacağız!” demek...
++++++
Terör kardeşliği
Bu da mı teknik hata?
PKK’yı yıllarca terör örgütü listesine almayan AB’yi ’teknik bir hata’ diye savunan Lagendijk, bir teknik hata da geçtiğimiz günlerde Hollanda’da ölen Dursun Karataş’la ilgili yaptı. Can Ataklı azılı bir teröristi yıllarca ülkesinde barındıran Joost bakın ne dedi:
Bu ismi biliyorsunuz. Sık sık Türkiye’ye geliyor, çünkü bizim komiserimiz. Bize çekidüzen vermeye çalışıyor. En son AKP’nin kapatılmaması için adeta bir militan gibi çalışmış, tehdit üzerine tehdit savurmuştu.
Türkiye’de AKP’nin iktidarını sürdürmesi için çırpınan Joost Lagendijk her nedense bir terör örgütü liderinin kendi ülkesinde yaşamasına hiç ses çıkarmadı. Bir terör örgütü liderini yıllarca besleyip saklamak ve kim bilir belki de bazı olaylarda taşeron olarak kullanmak. Herhalde demokrasinin gereklerinden sayılıyor bu Avrupalı cici beyler için.
Dursun Karataş, Hollanda’da öldü. Yaşadığı yer de biliniyordu. Çünkü Hollanda, Karataş’ı bir ara tutuklamış sonra da serbest bırakmıştı. Türkiye’nin ısrarlı iade taleplerine de kulak tıkamıştı. Şimdi bu Joost Lagendijk hiç olmazsa cenazeye gelip son görevini de yerine getirseydi. O zaman hiç olmazsa ilkeli adam sınıfına girerdi belki.
Can Ataklı / Vatan