Neden dünyadan ayrıştık?
2012 yılından bugüne kadar, birçok uluslararası kuruluş, ABD Merkez Bankası, Avrupa Birliği, IMF ve derecelendirme kuruluşlarının tamamı, Türk ekonomisinin Dünya'nın en kırılgan ülkesi veya en kırılgan birkaç ülkesi arasında olduğunu açıkladı.
2014 yılında kamu yatırımları yüzde 8.8 oranında geriledi. Özel sektör yatırımları da adeta yerinde saydı, yalnızca yüzde 0.5 arttı. Enflasyon devam ediyor. Petrol fiyatlarındaki düşmeye rağmen cari açık devam ediyor. Türkiye'nin dış borç stoku 400 milyar doları aştı. Üç senedir düşük büyüme yaşıyoruz. İşsizlik oranı yüzde10.9'a çıktı.
Aşağıdaki tablodan net olarak görüleceği gibi 2014 yılı büyüme oranı gelişmekte olan ülkeler ve dünya ortalama büyüme oranının altında kaldı.
Türkiye büyüme ile kaynak yaratamazsa, dış borçlarını çeviremez.
Normalde bu şartlarda bazı önlemler almamız gerekir. Ne var ki Hükümet gerek kırılganlık açıklamalarını ve gerekse istikrarsızlık anlamına gelen bu makro göstergeleri görmezlikten geldi. Program diye alt alta yazılmış temenniler ve makro göstergelerden ibaret üç yıllık bir program yayınlandı. Yatırım teşvikleri verilmesine rağmen, 2014 yılında yatırım talebi olmadı.
Ne yapabiliriz?
1. Geçmiş yıllarda, yaşadığımız krizlerde her hükümet hemen önlem almış ve istikrar programları açıklamıştır. Bugün ise Hükümet kriz yok diyor ve önlem almıyor.
Gerçekte ise yaşamakta olduğumuz durgunluk ve ekonomik sorunlar krizden daha ağır sorunlardır. Ekonomik krizler en fazla bir yıl sürer. Ekonominin iç dinamikleri harekete geçer ve hükümetlerin alacakları kısa vadeli önlemler ve para politikası sonucu ertesi yıl yeniden büyüme başlar. Söz gelimi 2001 krizi ve 2009 krizi aynı şekilde sonuçlanmıştır.
Ekonomide durgunluk ise uzun dönemli bir ekonomik sorundur. Ekonominin iç dinamikleri yavaşlar. Bugün yaşamakta olduğumuz gibi tüketici ve üreticinin güveni kaybolur. Durgunluk yalnızca parasal önlemlerle çözülmez. Siyasi, sosyal ve itisat politikalarını, koordineli olarak planlamak gerekir.
Hatta bu plan içinde hedef, kalkınma olmalıdır. Kalkınma, büyüme yanında, eğitim sisteminin gelişmesi ve okullaşma oranının artması, vasıflı ve kaliteli eleman yetiştirme, ortalama yaşam süresinin uzaması, çocuk ölümlerinin azalması, bin kişiye düşen doktor sayısında artış, gazete okuyanlar sayısının artması gibi, insani ve kültürel ögeleri de hedefler.
Ayrıca artık kalkınma hedefi içine, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu, mutluluk endeksi gibi psikolojik unsurları da devreye sokmuştur.
2. 2004 yılından beri, 11 yıldır yaklaşık aynı düzeyde devam eden enflasyonun nedeni, oligopol ve spekülatif piyasa yapısı, düşük kapasite ve düşük verimliliktir. Kronikleşmiş enflasyon yalnızca para politikası ile çözülmez. Çözüm için devletin yeniden yapılandırılması, piyasa ve devlet arasında optimal denge kurulması, devletin anayasaya uygun olarak piyasada kartelleşmeyi önleme görevini yapması, sıcak para hareketlerini kontrol etmesi gerekir.
3. Siyasi sorunlar ekonomide kırılganlığı artırıyor. Yatırımları engelliyor. O kadar ki bu siyasi gerilim, tek döviz fazlamız olan turizm sektörünü de etkilemeye başladı.
Dünyada Türkiye'nin otokrasiye kaydığı tartışmaları yaşanırken, hiçbir yerli ve yabancı sermaye ciddi yatırım yapmaz. Maalesef siyasi konjonktür hem otokrasi yaratma ve hem de partilerde bir mezhep ayırımını doğuracak trent içindedir.
Yabancı sermaye, Türkiye'de hukuk sistemini yatırımlar önünde bir engel olarak görüyor.
Türkiye parlamenter sistemi çalıştırmak, kuvvetler ayırımını güçlendirmek, parlamentoyu ve siyasi partileri lider sultasından kurtarmak, ön seçimi zorunlu yaparak halkın yönetime katılmasını sağlamak zorundadır.