Neçirvan'dan DTP'ye...
Kurumsal kimliğiyle hükümetlere yaptığı tavsiyeleri memleketin demokratları (!) tarafından eleştirilen MGK’nın (Milli Güvenlik Kurulu) son kararına muhafazakâr kesim endişe ile bakıyor. Tüm Irak’lı grup ve oluşumlarla istişarelerin sürdürülmesinin faydalı olacağı yönündeki tavsiye kararı kimi çevrelerce şaşırtıcı, diğer bir deyimle beklenmeyen gelişim olarak algılandı, oysa bir süredir zaten ciddi bir temas vardı.Türk kamuoyunda Barzani-Talabani ikilisine duyulan öfke yüzünden su yüzüne çıkmayan temasları bizzat MİT müsteşarının alana inerek yaptığını konuyla birazca ilgilenenler bilmiyor değildi, şii, sünni, arap keldani ve ubeydi aşiretleriyle kurulan temas öne çıkmamakla beraber Irak’ın kuzeyinde alternatif isim arayışları nihayet sonuçlanmış vaziyette.
Şahinlerin tasfiyesi anlamını taşıyan bu kararı reel politikte ilk dile getiren ABD olmuşken, geçtiğimiz günlerde Fransızlar da katı aşiret kurallarının yıkılarak diplomatik dilden anlayan muhataplarının kaçınılmaz olduğunu vurgulayarak isim bile telaffuz eder hale geldiler. Şark politikasının yüzlerce yıldır kurgu görevini icra eden İngiltere’ye rağmen başta Fransa ve almanya olmak üzere AB ülkelerin onayladığı diplomasi Türkiye’ye nasıl yansıyacak?
ABD Başkanı Bush’un da patronu olduğu bilinen Chenney’in bir süre önce Türkiye’ye gelmeden önce uğradığı Irak’taki temaslarını bu sütunda dile getirmiştim. Mesud Barzani yerine yeğen Neçirvan’ın evinde konuk olmayı tercih etmesinin önümüzdeki süreçte Washington’un yol haritasını çizeceğini ifade etmiştim. Soyadı aynı olmakla beraber ön isimlerinin değişik olmasının çok şey ifade etmeyeceğinde ısrar edenlere masanın önünde ve arkasında kimlerin olacağının önemli olduğunu söylesem ne dersiniz?
Mesud Barzani’nin işlevsel hale getirilip Neçirvan Barzani’nin muhatap alınmasıyla işin biteceğini zannedenler şahinlikten güvercinliğe dönüşen Celal Talabani’nin yerine de Amerikan ekolüyle yetişen ve okyanus ötesinde muhafaza edilen Kubat Talabani’nin ikame edilmesi ihtimalinden söz etmem lütfen kimseyi şaşırtmasın.
Türkiye’nin sadece son 25 yılında değil neredeyse 2-3 yüz yıldır başına bela olan Kürt politikasında takınacağı tavır son MGK tavsiyesiyle merak ediliyor. Aklınızı daha çok karıştırmak yerine bu diplomasi masasında Türkiye’nin kazançlarını sorgulamayı tercih ediyorum. İşte bütün bunlar beyinleri allak bullak ederken Kandil’e yapılan hava operasyonunda Cemil Bayık ve Murat Karayılan gibi terör örgütü PKK’nın üst düzey yöneticilerinin imha edildiği iddiaları tesadüf olmasa gerek.
Perde açılıyor, yeni bir strateji masaya yatırılıyorsa Türkiye’nin birinci derecedeki öncelikleri ne olacak? Irak’taki Türkmen politikasında eldeki kartlardan ne sonuç alınacak? Sadece Kerkük değil Musul ile Erbil’in konumunun nasıl şekilleneceğine dair müzakere süreci başlayacak mı?
Sınırın öte yanındaki Şahinlerin tasfiyesi sınır içinde sürdürülecek mi? Türkçe meali ile Şahinlerin hakim olduğu DTP’de neler olacak?
Dostlar; AKP’nin kapatılma davası sürerken DTP için zaten açılmış olan davanın sonucu beklenmeden sınır içinde PKK yanlısı örgüt kontrolündeki statükocular vitrinden tasfiye edilerek yerine uzlaşmacı yeni bir partinin kurulacağını tahmin etmek müneccimlik değildir.
AKP kurucuları gerginlikte ısrar ederken bazı yöneticilerine getirilecek yasaklarla beraber uzlaşmadan yana olmayan Şahinlerin tasfiyesiyle Irak’ın kuzeyi le beraber sınırlarımızın içindekileri kapsayacak uygun yapının göreve getirilmesi sorunun halının altına süprülmesi anlamını çıkarmamalı. Her şeye rağmen devletin boyutlarının olmadığını yazarınız olarak bu sürecin dikkatle takip edildiğine inanmak istiyorum ama aklıma ısrarla diplomasi masasında Türkiyemizi kimin temsil edeceği sorusu takılıyor.
Sakin olun a dostlar, masaya oturacak müzakereciler arasında teslimiyetçiler olmayacak, çünkü son kullanma tarihi dolanların masaya oturma hakkı yok.