Ne pahasına barış (!)
Son günlerde bir barış histerisi başladı. Tabii ki çocuklarımızın dağlarda katledilmesini istemiyoruz. Tabii ki dershaneden dönen çocuklarımızın dershane kapısında bombalanarak, otobüsün içinde yakılarak öldürülmesini istemiyoruz. Evden, ekmek almak için çıkıp köşedeki fırına kadar giden oğlumuzun bir bomba ile havaya uçurulmasını istemiyoruz. Okullarımızın yakılmasını, evimizin önünde duran araçlarımızın bombalanmasını istemiyoruz. Askerlik çağı yaklaşan oğullarımızın bir iç çatışmada şehit olmasını istemiyoruz. Çocukluk hariç, yaşamının üçte biri muharebelerde geçmiş Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” özlemini paylaşıyoruz. Adı barış olan bir dine mensubuz Allah’a şükürler olsun.
Bütün bunları söyledikten sonra şunu da ifade ediyoruz. Barış istiyoruz, ancak ne pahasına olur ise olsun değil. Ne pahasına olur ise olsun barış istemek önce onursuzluktur, sonra ahmaklık. Onursuzluktur, çünkü ancak kendisine saygısı olmayan bir insan ne pahasına olursa olsun barış diyebilir. Ahmaklıktır, çünkü böyle bir barış ancak kısa bir süre sonra gerçekleşecek daha sert, daha keskin bir savaşın habercisidir.
Bugün barış histerisi içinde olan bir küçük fakat etkili grup, Öcalan ile yapılan müzakerelere “ne pahasına olur ise olsun barış” mantığı ile alkış tutuyor ve propagandasını yapıyor. Öcalan ile müzakere sürecini bizim gibi reddedenlere değil, çekinceleri olanlara bile çok ağır bir üslupla saldırıyorlar. Bu bir yıldırma, bastırma, psikolojik savaş eylemidir. “Ne pahasına olur ise olsun barış” zihniyetini temsil edenlere inansa idik, İstiklal Harbi’ni gerçekleştiremez, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuramazdık.
Şimdi bugün barış derken, açık açık PKK ile müzakerelerle elde edilecek “barış” karşılığında Türkiye’nin, AKP eli ile vereceklerimizi sıralayalım.
1) Abdullah Öcalan ilk önce ev hapsine çıkacak. Kısa bir süre sonra ise serbest kalarak BDP’nin genel başkanlığını üstlenecek. Yeni Şafak’ta A. Selvi bu konuda devlet, kadını erkek, erkeği kadın yapmak dışında her şeyi yapar diyerek, Öcalan’ın serbest kalacağını yazmıştır.
2)Murat Karayılan, Cemil Bayık, Duran Kalkan vs.. bütün PKK liderleri, Kandil’den Diyarbakır’a zafer kazanmış komutanlar gibi girecek ve kısa bir süre sonra Ankara sokaklarında görülecekler.
3) Adına demokratik özerklik denmeden Büyükşehir Belediyeleri Yasası’nda valinin seçimle geleceğine dair bir değişiklik yapılacak, kaynakların kullanımı üzerinde Ankara’nın denetimini düzenleyen madde kaldırılacak. Türkiye, Avrupa Özerklik Şartı’na koyduğu çekinceleri kaldıracak. Federasyon adı konulmadan federal sisteme geçilecektir.
4) Kürtçe eğitim yasalar ile düzenlenecektir.
5) Anayasada Türk Milleti kavramının yer almaması çok büyük bir ihtimaldir, alsa bile anlamını yitirmiş olacaktır. Türkiye’de iki milletin varlığı fiilen kabul edilmiştir, büyük bir ihtimalle hukuken de kabul edilecektir.
6) Türk bayrağı, Türkiye bayrağına, Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Silahlı Kuvvetleri’ne, Türk Milli Takımı, Türkiye Milli Takımı’na dönüştürülecektir.
Bütün bu adımlar, Türkiye’nin ilk sarsıntıda parçalanmasının temellerini atacaktır. Ülkemizin doğusu ve batısı arasında büyük bir gerginlik doğacak, karşılıklı şüpheler gelişecektir. Henüz durumun tam anlamı ile farkında olmayan Türk halkı “acının sonradan çıktığını” görecektir.