Ne olurdu ‘ponpon’ olsaydın
Mehmet Altan’dan daha mı ‘akıllı’ yani Bekir Coşkun; Emre Aköz’den daha mı ‘esnek’(!) Biz de yatıp kalkıp ileri AKP demokrasisine dua edeceğimize, tutmuş ‘hükümete çırak bile olamamış’ gazeteciliğe yanıyoruz
Usta yazar Bekir Coşkun, Haber Türk’ten kovulmuş.
Herkes, gazeteyi suçluyor; çoğu da Fatih Altaylı’ya çatıyor.
Bence asıl suçlu Bekir Coşkun’dur...
Ne vardı öyle alttan alta iğneleyecek? Neden döndürüp dolaştırıp bu hükümete çuvaldızımsı cümleler batırıyordun?
Bekir Bey, sen Mehmet Altan’dan daha mı akıllısın? Onun gibi; bu hükümetin demokrasimize nasıl güzel hizmetler yaptığını dile getirse idin seni kim atardı oradan? Sen, eğer, ’Bu HSYK’nin yüzde 51’i Alevi. Bu yüzden yapısını hemen değiştirelim; Başbakan çok haklı!’ diye istatistike dayalı bilgilerle süslü yazılar yazsan; emin ol ki Başbakan Erdoğan’ın katıldığı özel yemeklerde ağırlanırdın; önüne de o buğulu viskiden konulurdu; güzel güzel yudumlardın.
* * *
Sen eğer, ’Demokratik açılım çok iyidir; bunun için Abdullah Öcalan’ı affedelim, Bodrum’daki bir villada ağırlayalım; Türk ordusunu da kaldıralım gitsin. Ak Parti karşıtı herkes Ergenekoncudur.’tarzında gitseydin sana kim dokunabilirdi ki.
Sen tutuyorsun bir de çağdaş yaşam tarzından söz ediyorsun. Biz yıllardır o dediğiniz yaşam tarzını çürütmek, yıkmak için uğraşalım; siz ikide bir bunu halka hatırlatıp uyandırın... Olmaz; adama izin vermezler... Atarlar, attırırlar.
27 Nisan’da Başbakan Erdoğan ne demişti unutmuş olmalısın: ’O gazetelerin patronlarına sesleniyorum: ’Ne yapayım köşe yazarı, hakim olamıyorum’diyemezsin. ’Sen bunun sorumlususun arkadaş’diyeceksin. Niye, çünkü bu ülkeyi germeye, bu ülkede ekonomiyi germeye kimsenin hakkı yok. Buna müsaade etmeyiz. Çünkü bir anda dengelerin ekonomik olarak ne hale geldiği ortaya çıkıyor. Köşende yazı yazanın maaşını sen veriyorsun. Yarın feryat etmeye geldiğin zaman da feryat etmeye hakkın yok. Bir taraftan geleceksin hükümete vuracaksın, ’Niye ücretler böyle’diyeceksin. Öbür taraftan ekonominin çökmesi için de köşe yazarlarınla her şeyinle elinden geleni yapacaksın. Eğer şurada yüzde 6.5 puan sadece piyasalar düşüyorsa bunun sebebinin kimler olduğu ortadadır. Onun içinde diyorum ki lütfen herkes çizgisini iyi bilmeli. O insanlara da o kalemleri teslim edenler der ki: ’Kusura bakma kardeşim, bizim dükkanda sana yer yok’. Çünkü herkes vitrinine layık olanını koyar.’
Daha ne desin?
* * *
Demokrasimiz gelişsin, güzel güzel açılsın saçılsın diye patronlar böyle açıkça tehdit ediliyor. Böyle olunca Haber Türk Gazetesi isimli dükkanda; elbette ki Bekir Coşkun’a yer kalmadı. Altaylı, onu tezgah altında saklamaya kalkıştı ama beceremedi.
Zaten bütün gazeteler ve bütün televizyonlar birer dükkan. Orada da ancak hükümetin izin verdiği çıraklar çalışabilir. Bekir Coşkun’lar ise adı konulmamış bir Nazi kampının zorunlu sakinleri haline getirilirler. Eğer gaz odalarına atılmıyor iseler; 12 Eylül’de onaylanan o büyük anayasa değişikliğine teşekkür etsinler(!)
* Rıza Zelyut / Güneş
++++++
Yılmaz Özdil’i okumak isteyenler kötü bir sürprizle karşılaştı dün... Mehmet Y. Yılmaz’ın yerinde olmadığını görenleri bir merak aldı...
Ne dersiniz; “ileri demokrasi” nin tutuşturduğu orman yangını, yoksa Hürriyet’in muhalif köşelerine de mi sıçradı
++++++
Habertürk’te ilk tepki: Ağızdaki dişi çekseniz, vicdanda diş bilenir
Demokrasiyle övüneceğiz...
Çok seslilikle, bağımsızlıkla, özgürlükle
övüneceğiz... Başbakan “Evet verene de Hayır verene de teşekkür” diyecek...
Başbakan Yardımcısı “İntikam peşinde
değiliz” diyecek... Sonra tribünde protestocu, ağızda diş, köşede yazar çekeceğiz!
Birkaç gün önce “Kelimelere kıymayın”
diye bunu yazmıştım. Birbirine çarpan, bir ötekine vuran, bir diğerini titreten dişler olsak bile... Aynı çarkın dişlileri değil, aynı ağzın farklı ama bir ötekiyle var olan dişleriyiz. Birimiz cart çekildiğinde diğeri acı hissetmiyorsa, uyuşmuşuz demektir. Birbirimizle uyuşmadığımız anda bile topluca uyuşturulmuşuz demektir! Bekir Coşkun’un gidişi canımı acıttı. Meslek adına, gazete adına, çok lafı edilen demokrasi, özgürlük, bağımsızlık, tahammül, hoşgörü adına. Hiçbir kelimesine katılmadığımı, katılmadığını farz et; o, meslekten gazeteci, onca yıllık meslektaşım. Paraşütçü değil, tayinli katip değil. Gazetede onunla “harbi sütun kavgası” yapan benim. Ama her bir düşünce kırıntımın, her bir kelimemin kıymeti, onun ve başkasınınki varsa var! Yüzde 58, yüzde 42 de var olduğu için var. Tersi de öyle! Yüzde 100 hayalleri kuran, tek kale maç ayarlayan; ister ülkede, ister medyada... Ovuşturduğu avucunu yalar! Ağızdaki dişi çekseniz, vicdanda diş bilenir. Haksızlık altında adalet, tahammülsüzlük altında demokrasi, tahakküm altında özgürlük hikaye! Canımı ve içimi acıttı. Gazeteciyseniz, hakikaten özgürlük, bağımsızlık derdiniz varsa, sizin de acıtmalı! Bir zamanlar boğulan cümleleriniz için kimse tek kelime etmemiş olsa bile! Milyonlarca başkasının bastırılan sesi için tek kelime etmemiş olanlarda dahi.
* Umur Talu / Habertürk
++++++
On birinci köy var mı
“Onuncu Köy” yazarı (Bekir Coşkun), yıllardır, severek okuduğumuz köşe yazılarında kullandığı ironik söylemi andıran bu objektif açıklamasını, “Bir ormanda yangın çıkarsa, o ormanda hiçbir canlı kalmaz. Bütün canlılar yanar. Türkiye’de de bir orman yangını var. Bunu hep söyledim. Bu yangın devam ediyor. Bu gidişle de ormandaki yangın gibi herkesi yakacak” diye tamamlıyor.
Deneyimli, sevilen bir yazara, işine son verildiğinin bildirilmesi kadar, onun tam bir yansızlık ile işvereninin hakkının da altını çizerek söyledikleri de, “haber değeri” taşımıyor mu?
Soruyu, İletişim Fakültelerinin öğrencilerine soracak olsanız; aralarında “evet” demeyenleri, sınıfta bırakırsınız. Gazeteci, “bundan sonra sizinle çalışmayacağız” duyurusunu yapmak gibi çok güç bir görevi üstlenmek zorunda kalan işveren ve temsilcilerini suçlamak gibi bir haksızlığı ve kolaycılığı seçmeden; onların da içinde olduğu “orman”daki yangının nerelere sıçrayabileceğine kamuoyunun dikkatini bir kez daha çekmek istiyor.
... Ya, her sabah “Ülkenin tam demokrasiye geçmesi için 12 Eylül darbe anayasasını değiştiren Erdoğan” adına övgüler yazanlar. Onlar bu ormanda yaşamadıklarını zannederek, kendi Avatar dünyaları ile meşgul olmalıydılar.
Nasıl olmasınlar ki? Tirajları sınırlı da olsa, iş dünyasınca iktidarın hışmına uğramamak için bol reklamla da desteklenen yandaş medyanın yazar çizerlerinin yanı sıra, mesleğin vakarını koruduğu söylenilen gazetelerin köşelerinden de, sözde liberal aydınlar adına ahkâm kesenlerin, devlet televizyonundaki söyleşilerinden her ay ne kadar ulufe aldığını Sayın Bülent Arınç açıklayabilir mi?
...baskı, Onuncu Köy’ü de altüst etti. Söyler misiniz bu baskılarla nereye gidiyoruz? Haritalarınıza bakınız. On birinci köy var mı?
* Orhan Birgit / Cumhuriyet
++++++
Bahçeli’nin uyarılarına kulak vermeli
MHP’nin barajın altında kalmasının arzu edildiği iki partili sistemle “PKK’nin siyasallaşması” adını taktığı demokratik özerklik ya da federatif taleplerin masaya getirileceği sürecin itirazsız tamamlanmasının hedeflendiğini belirten Bahçeli, Kemal Kılıçdaroğlu’nun kampanya sırasındaki ’genel af’ söylemlerini ima ederek, CHP’nin de bilerek ya da bilmeden bu projenin içine sürüklenmek istendiğini ileri sürdü.
* * *
İş dünyasının üzerinde hiç durmadığı, hatta şimdiye kadar bir kez bile olsun değinmediği Ergenekon davasındaki insan haklarına aykırı yargı sürecini gündeme getiren Bahçeli’nin, ’Ergenekon zırvası’ olarak adlandırdığı soruşturmaların bir an önce sonuçlandırılması çağrısı da son derece haklı ve yerindedir. Ergenekon ile PKK arasında bağ kurma girişimlerini kesin bir dille reddeden Bahçeli’nin ’gerekirse yargılamada vardiya sistemine geçilerek bu davaların hızla sonuçlandırılması’ talebine bakalım Adalet Bakanlığı kulak verecek mi?
* Utku Çakırözer / Cumhuriyet
++++++
Linççilerin akıbeti de merak konusu
Referandumdan önce Bursa’da çirkin bir olay yaşamıştık. BDP adına Bursa’da konuşan Akın Birdal’a B. Ş. adlı bir üniversite öğrencisi kafa atmıştı. Olayda Akın Birdal’ın burnu kırılırken, saldırgan, hemen orada olan BDP’lilerce linç ediliyordu ki, polisler güç kurtardılar.
B. Ş. adlı saldırgan, linç girişiminden kurtarıldıktan sonra “külçe halinde” hastaneye kaldırıldı ve bir süre komada kaldı. Akın Birdal çabuk iyileşti, komadan çıkan saldırgan hakkında da dava açıldı, şu anda tutuklu yanılmıyorsam.
Ama bu saldırıdan sonra B. Ş.’yi linç etmeye kalkanlarla ilgili bir işlem yapıldı mı işte onu
bilmiyoruz.
B. Ş.’nin yaptığı asla cezasız kalmayacak bir suçtur ve cezasını da mutlaka çekmelidir. Buna
karşın, nedeni ne olursa olsun bir kişiyi linç etmeye kalkmak da suçtur. Bursa polisi linç girişimine de soruşturma
açtı mı, açmadı mı? Pek çok kişi bunu da merak ediyor.
* Can Ataklı / Vatan
++++++
Damarlarında kan değil zeytinyağı dolaşıyor
Kırk yıldır tanıyorum bunları...
Önce sıkı solcuydular; Filistin’e gidip, dağlara bile çıktılar. 12 Mart’tan sonra yumuşadılar; MİT’e merak saldılar. ‘Teşkilat’a bilgi sızdırıp, karşılığında aldıkları malzemeleri kitaplaştırmayı ve para kazanmayı öğrendiler! Bu arada... “Silahlı çatışmayı değil düşünsel mücadeleyi” keşfettiler! Düşüne düşüne, liberalizmi buldular! Özal’ın 24 Ocak kararları açıklanmıştı ve bunlar, kaçakçılardan karaborsa alabildikleri sigarayı bakkaldan alabilmenin rahatlığıyla “serbest piyasacı” oldular. Tabii; bu arada o sigarayı almaya yetecek kadar bile parası olmayanları sattılar! İçeride işkence gören arkadaşlarıyla paylaştıkları ortak geçmişi, darbeci generallerin sofralarında Fransız şarabı içerken anlattılar... Sonra “cemaatler”i keşfettiler birden... Gidip onların kapısına kul oldular. Gazetelerinde yazdılar, üniversitelerinde ders verdiler. Ne kadar yanaştılarsa o kadar semirdiler! Soros’un vakıflarından maaşa bağlanıp, onun düdüğünü öttürür oldular! Ne buldularsa sattılar... Onurlarını, anılarını, arkadaşlarını, ideallerini... Satacak bir şeyleri kalmayınca da cumhuriyeti satıp, ikincisini kurmaya soyundular Soros istiyor diye!
* * *
Kolaydır bu adamların “dönüş”leri; havaya elleriyle bir daire çizerler alt tarafı... Eğer vademiz yeterse, bir bakacağız ki hepsi AKP karşıtı oluvermiş... Çünkü “kan” değil, “zeytinyağı” dolaşıyor bunların damarlarında... Ve bu yüzden; devir ne olursa olsun, onlar hep “üstte” kalmayı beceriyor!
* Mustafa Mutlu / Vatan
++++++
Gücün yetiyorsa kin kapısını açtırsana
Ülkenin dört bir yanında Ortodoks ayinleri, Ermeni ayinleri yapılıyor...
... İstanbul’da Fener Rum Patrikhanesinin hemen önünde çok uzun yıllardan beri kilit altında olan ve kapalı tutukan bir kapı vardır. Bu kapının öyküsü ilginçtir: Patrik Gregorius, 1821 yılında Mora ayaklanmasından sonra ortaya çıkan Osmanlı -Yunan savaşında ülkemize ihanet etmiş, Yunan emellerine hizmet vermişti. Belgelerle ortaya çıkınca 2. Mahmut, Patrikhane’nin bu ana giriş kapısında idam ettirir. Patrikhane yönetimi karar alır: “Burada bir Türk devlet veya din adamı idam edilene kadar kapı kilitli kalacaktır!”
Sen devletsin, hükümetsin! Yabancılara yalakalık olsun diye ülkenin dört bir yanında kilise olmayan yerlerde ayinler yapılmasına izin veriyorsun. Haydi gücünü bir kez de kendi yurttaşların adına Patrikhane’ye karşı kullanıp şu kin kapısını açtırsana! Yoook o kadarını yapamazlar. Yürekleri ona yetmez!
* * *
Türk Milleti, uzun yıllar öncesinde savuşturduğumuz bir belanın ne yazık ki farkında bile değil. Osmanlı döneminde, özellikle Kurtuluş Savaşı döneminde, 1919 yılı ve sonrasında, Anadolu’nun dörtte biri Rumlardan oluşuyordu.
Ermeniler, geçmiş yıllarda çok sayıda isyan çıkarmış, başkent İstanbul’u bile yakıp yıkmıştı. Son isyan 1. Dünya Savaşı’nda gerçekleşti. Bunlar Doğu’da Rus Ordusuyla savaşan ordumuzu arkadan vurdular ve zorunlu olarak tehcire tabii tutuldular. Suriye, Kuzey Irak ve Lübnan’a sürüldüler.
Yerli Rumlar Kurtuluş Savaşımızda düşman ordusuyla işbirliği yaptılar, Karadeniz’de Pontus Rum Devleti kurma sevdasına kapıldılar. Bunları ordumuzla bilikte Giresunlu milli kahraman Topal Osman temizledi. Kalanları ya kaçtı, ya da Lozan anlaşması uyarınca mübadele ile gittiler.
Vatanımız bu düşman unsurlardan böylece temizlendi ama çok boğuştuk, çok kan kaybettik, çok zor günler geçirdik.
Şimdi düşünüyorum, ya bunlar Türkiye’de kalmış olsalardı!.. Şimdi başımızda Kürtçülük ve PKK olayı dışında bir de Rum ve Ermeni baskısı, belki bunların terörü olacaktı. Vatanı bu yabancı unsurlardan, isyancılardan, ihanet şebekerinden kurtaran Talat Paşa, Mustafa Kemal Atatürk, Topal Osman gibi asker ve sivil kahramanlara hep teşekkür borçluyuz. Yatıp kalkıp onlara dua edelim.
* Emin Çölaşan / Sözcü
++++++
MİNİ YORUM
“Vicdanlı yandaş” taktiği
Bekir Coşkun’un Habertürk’ten kovulmasından sonra yandaş medya “vicdan” taktiğini devreye soktu. Pek sinsice, pek milleti “bidon kafalı” kabul ettiklerini tesciller basitlikte... Önce diyorlar ki “İktidar da haddini bilsin kardeşim; ne demekmiş o gazeteci kovdurmak...” Hemen arkasından dönüyorlar; “Peki Coşkun “gazeteci” mi?”, “Meşruiyeti var mı?”
Müstahak demenin en acizcesi... Zil takıp oynarken peçe takan dansözler gibiler...