Ne oldu da böyle oldu?

Filistin’deki katliam görüntülerinin canlandırıldığı ‘Ayrılık’ dizisi krize yol açtığı gerekçesiyle TRT’ye
büyük tepki gösteren Doğan Grubu’nu, Kurtlar Vadisi aracılığıyla İsrail’e yüklenmeye iten bir şey olmalı
Doğan Grubu-İsrail ilişkisinin geldiği nokta, “bayram değil, seyran değil eniştem beni neden öptü”nün “eniştem bana neden küstü” versiyonu gibi.
Daha bir kaç ay önce TRT’ye atfen, “beğendiniz mi yaptığınızı” der gibi, “İsrail’le ayrılık” manşeti atan Hürriyet ile önceki gün Tel Aviv’deki Büyükelçimiz Oğuz Çelikkol’a yapılan aşağılamaya ’vesile olan’ Kurtlar Vadisi’ni yayımlayan Star TV, aynı gruba ait değil mi?
TRT yapımı olan Ayrılık adlı dizi, yayımlandığı ilk bölümden sonra, Doğan Grubu gazetelerinden en az İsrail basınından gördüğü oranda sert tepki almıştı. Hatta gazetenin orta sayfa yazarı Mehmet Y. Yılmaz, konuyla ilgili yazısında TRT’nin yaptığını savunmanın son derece zor olduğunu ileri sürerek şunları yazmıştı: “İsrail ile iyi ilişkileri olan bir Türkiye, bölge barışına daha çok katkı sağlayabilirdi, bunu unutuyor. Çünkü belli ki hükümete ve TRT’ye hâkim olan zihniyet, kafasının gerisindeki Yahudi düşmanlığından hâlâ kurtulamamış.”

Taziyeye mi gittiler?
Neva Şalom ve Betyaakov sinagoglarını hedef alan(!), patlamalardan hemen sonra İsrail Başbakanı Ariel Şaron bütün dünyadaki Yahudilere “İsrail’e dönün” çağrısı yapmıştı. Bu çağrıyı takip eden günlerde Türkiye’den İsrail’e hareket eden uçaklardan biri üç ilginç yolcuyu taşıyordu:
Aydın Doğan, Ertuğrul Özkök ve -kardeşinin Amerika’daki Yahudi lobisinin etkin isimlerinden biri olduğu iddia edilen- Doğan Holding yöneticilerinden Viki Habif!
23 Kasım 2006 tarihli Kaldıraç dergisinde bu ziyareti hatırlatan Deniz Adalı’nın gündeme getirmeye çalıştığı ilginç bir soru vardı:
“Viki Habif’in vatanına koşması normal, ya diğerleri demeyin. Tersine, Özkök ve Doğan’ın koşması normal. Zira, sinagog bombalarını koyanlar, Yahudileri İsrail’e çağırmakla kalmayacaklar, aynı zamanda, Filistin’de öldürdükleri çocuklar için, dünyada 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kendilerine karşı hissedilen sempatinin kalktığını gördüklerinden, bunu durdurmak için, basın yolu ile bombardımana başlayacaklardı. Bakalım Aydın Doğan, neler yapacak?”
İsrail’in “dünya barışının önünde engel” olarak görünmekten, yalnızlaşmaktan kurtulmak ve kendi eli ile sürdürdüğü terörün, haklılık nedenlerini oluştururken kamuoyu kazanmak için kullanacağı “basın gücü”nün temellerini attığına dikkat çekilen yazının, Doğan Grubu’yla ilgili kısmı “Kim, Ertuğrul Özkök’ün ülkemize döviz almaya gitmediğini iddia edebilir?” sorusuyla bitiyordu.

Tel Aviv izlenimleri
Bu ziyaretin Doğan Yayın Holding’in Amiral Gemisi olarak tanımlanan Hürriyet Gazetesi’ne yansıması, Adalı’nın “İsrail’in kamuoyu yaratma aracı” tezine dikkat kesilmeyi gerektirir nitelikteydi. Dönemin Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün İstanbul’daki saldırıdan sadece 13 gün sonra yayımlanan yazısındaki Tel Aviv izlenimlerine, “terör”den yorgun düşmüş bir halk tasviri damgasını vuruyordu:
“İlk bakışta Tel Aviv’i oldukça gelişmiş buldum. Şehrin silueti bayağı değişmiş.
Bizim Maslak’takine benzer bir gökdelen silueti şehre yeni ve modern bir görünüm vermiş. Ancak insanlarla konuştukça eskisine göre gelişme değil, tam aksine gerileme olduğunu seziyorsunuz. Terör insanları yormuş. İkinci intifadadan sonra fert başına düşen gelir 20 bin dolardan 16 bin dolara inmiş. Bu da insanlarda bıkkınlık yaratmış. Kudüs’te yaşayan bir Türk anlattı. Bir taksi şoförü ile anlaşmış. Bir yere gideceği zaman hep onu çağırıyormuş. Taksinin şoförü İsrailli bir Arap’mış. Eskiden turist rehberliği yapıyormuş. Rehberlikten yılda 150 bin dolar kazanıyormuş. Şimdi taksi şoförlüğü yapıyormuş. Kazanabildiği para ayda 1500 dolarmış.”
Bu satırlar, ilk okuduğumda, Ermenistan sınırının açılması yönünde kamuoyu oluşturmaya çalışan özürcü aydınların kalemiyle çizilen “Erivan manzaraları”nı hatırlattı. Nedense!..

Axel Springer ortaklıkları
ANKA, 16 Kasım 2006 tarihinde geçtiği haberde “Doğan Yayın Holding’in yüzde 99.51 iştiraki olan Doğan TV Holding A.Ş.‘nin yüzde 25‘inin, Axel Springer‘e satış anlaşmasının Berlin‘de Axel Springer AG‘nin CEO‘su Dr. Mathias Döpfner ve DYH Yürütme Kurulu Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ tarafından imzalandığını” duyurdu.
Yalçındağ, imza töreni sonrası yaptığı açıklamada “Bölgesel oyuncu olma hedefinde olduklarını ve bu stratejik ortaklığın Türkiye sınırlarını aşacak etkiler yaratacağını” söylemişti.
Bu haberin yeniden Türkiye gündemine gelmesi tam üç yıl sonra Maliye Bakanlığı’nın Doğan Yayın Holding’e kestiği 826 milyon liralık rekor vergi cezasıyla birlikte olacaktı.
DYH 18 Şubat 2009’da gazetelere verdiği tam sayfa ilanla, bu satışın 2006’da değil, 2 Ocak 2007’de gerçekleştiğini duyuracak, buna karşılık Haber 7’den Hakan Göksel, Axel Springer’ın 16 Kasım 2006 tarihli internet sitesindeki “Axel Springer Türk Televizyon Şirketinin azınlık hissesini satın aldı” bilgisini ortaya koyacaktı.
Rekor vergi cezasını doğuran bu satış dışında, Grubun Axel Springer ile işbirliği, 27 Aralık 2008 tarihinde Doğan Yayın Holding’in hisselerinin Axel Springer AG’nin yüzde 100 iştiraki Commerz Film GmbH’a blok olarak devredilmesiyle devam etti. Yalçındağ bu anlaşmanın da “İki grup arasında halihazırda varolan stratejik sinerjileri daha da arttıracağını” söylüyordu. Anlaşmalar zinciri ile ilgili son haber 20 Kasım 2009 tarihliydi ve Doğan’ın yüzde 29 hissesini, Axel Springer’a satacağı bilgisini içeriyordu. Ve bu haberin İMKB’deki Doğan Yayın Holding hisselerinin hızlı yükselişine etkisi tartışılmazdı.

İsrail’in çıkar bekçisi
Axel Springer ile attığı her imza Doğan Grubu’nun adının bir kere daha “İsrail” ile yanyana anılmasına neden oldu.
Başta Vakit olmak üzere onu kaynak gösteren birçok gazete ve internet sitesi “Axel Springer Verlag AG‘nin hisselerinin, yüzde 100‘ünün İsrail devletine ait olduğunu” öne sürüyordu.
Bu iddialar Doğan Holding Grubu Kurumsal İletişim Müdürlüğü’nün, yazılanların “karalama kampanyası”ndan ibaret olduğunu vurguladığı 9 Nisan 2009 tarihli açıklamasıyla yalandı yalanmasına ama Axell Springer’ın kurumsal sitesinde ’Liberal Dünya Görüşü İçin Şirket Prensipleri’ başlığı altında yer alan “Almanlar ve Yahudiler arasında mutabakatı uzlaşmayı sağlamaya teşvik etmek ve İsrail Devleti’nin hayati çıkarlarını korumak” biçimindeki ikinci madde bu açıklamanın etkisini zayıflattı.
Medyaya Axel Springer ile ilgili yoğun bir bilgi / iddia akışı başlamıştı. Buna göre Axel Springer, Almanya’da büyük bir gazetenin sahibiydi. Naziler bu gazeteyi savaş boyunca kapatmıştı. Springer ise Almanya’dan ayrılmamış, savaştan sonra yayın hayatına yeniden başlayarak, Axel Springer AG’yi kurmuş ve İsrail’in en büyük destekçilerinden birisi haline gelmişti. Yahudi asıllı Springer, 1985 yılında ölmeden önce tüm hisselerini İsrail devletine bağışlamıştı. Şirket tüm dünyada İsrail politikalarının bir numaralı sözcüsü konumundaydı. Ve bu İsrail‘in Doğan Yayın Holding‘in yüzde 25‘ine sahip olduğu anlamına geliyordu!
Axel Springer Bild(günlük), Bild am Sonntag (haftalık), Die Welt(günlük), Welt am Sonntag (haftalık), Hamburger Abendblatt ve Berliner Morgenpost ile birlikte Alman medyasını elinde tutan 150 gazete ve dergiye sahipti.

Özkök’ün İsrail savunmaları
Son Noel’ini Axel Springer bünyesindeki Bild’ın Genel Yayın Yönetmeni’nin evinde geçiren Ertuğrul Özkök de İsrail yanlısı tutumu dolayısıyla sık sık eleştirilerin hedefi oldu.
Sinan Dinçer “Sol” adlı gazetede 19 Kasım 2007 yılında kaleme aldığı yazıda “Hürriyet gazetesinin ve özel olarak da gazetenin genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün İsrail politikalarına verdiği koşulsuz destek mide bulandırıyor. Belli ki İsrail rahatsız olunca Ertuğrul Özkök de rahatsız oluyor.” diyordu.
Özkök bir önceki yıl başında İsrail’in Gazze’ye düzenlediği ve sivilleri hedef alan saldırısından sonra yazdığı “Marjinal gazete, marjinal devlet” yazısında da İsrail’i savunduğu gerekçesiyle şimşekleri üzerine çekmişti. Katliamdan sonra İsrail’e lanet manşetleri atmanın marjinal gazeteler için kolay olduğunu yazan Özkök, “Hemen herkes bunun bir ”katliam“ olduğu konusunda birleşmiş. İsrail’i savunan hemen tek yazı yok. Hatta ”ama“ diyene bile rastlanmıyor” dedikten sonra “Türkiye, bu bölgede terörden en çok çeken ülkedir. Dolayısıyla İsrail’in terörden ne çektiğini en iyi anlayacak insanlar Türkiye’de yaşıyor” demiş ve İsrail’in nedenlerini de görmek, hatta empati yapmak gerektiğini ima etmişti.
Küçük’ün ilginç tezi
Hürriyet’in “İsrail yanlısı bir çizgi” izlediğini ve “hem İsrail’in güvenliğini ve hem de şimdi bir reel politika olan Büyük İsrail projesini gözettiğini” iddia eden isimlerden biri de Yalçın Küçük’tü. 2003 yılında kaleme yayımlanan yazısında, Hürriyet’in satışını hatırlatan ve “Böylesine önemli bir parseli, Sirkeci’de taksitle beyaz eşya satan birisine vermezler” diyen Küçük, Aydın Doğan’ın denklemdeki rolüne dikkat çekmişti.

Zamanlamasının şifresi
Maliye’nin kestiği cezadan sonra Doğan Grubu’nun, vergi dairesine rehin olarak verdiği hisselerin büyük ortağının Axel Springer olduğunu ve RTÜK’ün “yabancı sermayenin payı”yla ilgili önümüzdeki birkaç gün içinde vereceği kararın şirket için “hayati” önemde olduğunu hatırlatmakta yarar var.
Gelinen noktada; Türkiye’nin çıkarları bir yana, en temel insan hakkı olan “yaşam hakkı” paralelinde, kamusal yarar gözeten her yayın organı gibi Star TV de İsrail’e karşı eleştirel yayın yapabilir. Bunda gariplik yok. Gariplik bu tavrı, “Düne kadar attığı her adımda İsrail ile stratejik işbirliğinin gerekliliğini” hatırlatan Doğan Grubu’na ait Star TV ve düne kadar destekçilerinin beklentilerine uygun bambaşka bir senaryo kurgusu ile ekrana gelen Kurtlar Vadisi üzerinden gösteriyor oluşunda. Tel Aviv sokaklarında “terör mağduru kardeşliği” inşa etmeye çalışan Doğan Grubu’nun tavır değişikliği’nin bir nedeni olmalı... Acaba ne?

* * *

TMSF Başkanı’ndan tık yok
Sabahattin Önkibar iki kez yazdı. Biz de yazdık. TMSF Başkanı Ahmet Ertürk’ten ses yok.
TMSF’ye bağlı CİNE 5’te program yapan iktidar yazarı Mehmet Altan’a kaç para ödeniyor?
Bu arada kaşla göz arasında yandaş basından üç isme daha program verilmiş CİNE 5’te..
Arada da TMSF’nin diğer kimi işlemleri tartışılıyor. Örneğin Toprak Holding’in gayrimenkullerini çok düşük değerlerle iktidara yakın işadamlarına (Çalık ve Gür’e) vermesi eleştiriliyor. TMSF ise bu satışlarda adil davrandığını öne sürüyor.
Yandaş gazetecileri milletin gözünün içine baka baka devlet kasasından besleyen TMSF’nin diğer işlemlerinde adil davrandığına inanmak mümkün mü Sayın Ertürk?
-Melih Aşık / Milliyet

* * *

Bakanlık haddini aşmış
Hatırlarsınız; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, Adalet Bakanlığı müfettişlerinden gelen talebe uyarak 56 hâkim ve savcı hakkında “dinleme izni” verdiği ortaya çıkmıştı...
Ankara büromuzdan Kemal Göktaş’ın haberine göre, telefonları dinlenen 56 yargı mensubunun hiçbirinin Ergenekon Terör Örgütü’yle ilişkisi ortaya çıkarılamamış...
O nedenle, dinleme tutanaklarının imhasına karar verilmiş...
Üstelik bu dinleme taleplerinin Adalet Bakanlığı’nın yetkisi dahilinde olmadığı netleşmiş...
Yani Bakanlık, hem düpedüz “haddini” aşmış!
Hem de “56 atış” ın hepsinde ıska geçmiş... Şüphelendiği hâkim ve savcıların birinde bile isabet kaydememiş... Sen sıradan vatandaş... Sorum sana:
Sen Adalet Bakanı olsaydın, böyle bir skandaldan sonra ne yapardın?
-Mustafa Mutlu / Vatan

* * *

MİNİ YORUM
Takipteyiz...

TRT’nin Yeniçağ manşetlerine karşı izlediği “maskeleyici” tutuma dair her gün birkaç e-posta alıyoruz. Her biri programın adından, saatine, okunan manşete kadar detaylı somut bilgiler içeriyor. “Bizim sesimizi duymuyor musunuz” infialine cevaben (gerçi sesi duyması gereken TRT ama...) yazıyorum: Hiç merak etmeyin, önümüzdeki günlerde kapsamlı bir TRT paketiyle karşınızda olacağız!

Yazarın Diğer Yazıları