'Ne biçim Genelkurmay Başkanı'ymışsın!'
Zırt pırt ortaya darbe planları çıkıyor. Herkesin hedefi Genelkurmay oluyor. Hepimiz el birliğiyle mevcut Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’dan hesap soruyoruz. Ne var ki ortaya çıkan planların hepsi 2003-2004 yıllarına ait. Yani mevcut Genelkurmay Başkanı’nın daha yeni Orgeneralliğe terfi ettiği günlere.
Balyoz’da da, Sarıkız’da da, Ayışığı’nda da, Eldiven’de de hep aynı kişi Genelkurmay Başkanı. Orgeneral Sayın Hilmi Özkök. Bir tek ferdi vahit de çıkıp Özkök’ten hesap sormuyor. ‘Yahu kardeşim, sen ne biçim Genelkurmay Başkanı’ymışsın. Altındaki herkes darbe planlamış. 1. Ordu’da katliam planları yapılmış. Bu planların hepsi sana da ulaşmış. Niye o günlerde gereğini yapmadın’ diye soran yok.
Varsa yoksa ‘Hilmi Paşa çok demokrat adamdı’ lafları.
Başlarım demokratlığına. Bu gün kızdığımız öfkelendiğimiz, ‘Yuh bu kadarı da olur mu’ dediğimiz, TSK’yı suçladığımız ne kadar plan varsa ve eğer siz yayınlayıp durduğunuz tüm bu planlara inanıyorsanız, bunların hepsi Başbuğ zamanında değil, Özkök zamanında yapılmış.
Gerçekten merak ediyorum, niye hiç kimse Özkök’ün adını anmıyor? ‘Paşa Paşa, sen ne o zaman ne halt ediyordun bütün bunlar olup bitiyordu’ demiyor?
Yedi sene öncesinin hesabını bugünün komutanına sormayı biliyorsunuz da, 7 sene öncesinin hesabını o günün komutanına sormayı neden düşünmüyorsunuz?
Kim bu Hilmi Özkök?
Neredendir torpili de kimse ona bir şey soramaz.
Ve savcılar dahi ayağına gider.
Döneminde darbe planları yapılan bir demokrattır anladık da, aslen necidir?
-Fatih Altaylı / HaberTurk
* * *
ABD’ye uyum yasaları
AB’ye uyum diye, AB üyesi hiçbir ülkede tartışılmayan ulusal kimlik yerle bir edildi, demokrasi diye otokrasi yerleşti. Türkiye, uyum çerçevesinde, tamamı Amerikan olan bir planla BOP’a taşınıyor
AB’ye uyum çerçevesinde çıkartılan yeni yasalarla, basın ve yayın yoluyla özgürce ifade ettiğimiz düşüncelerden ötürü zırt pırt yargılanmayacaktık.
Yalakalık ifade özgürlüğü gerektirmediğine göre, böyle bir yasal düzenleme de pratikte “muhalefet” hakkını genişletiyordu.
Oysa pratikte, sadece iktidar yanlısı, yalakası, şakşakçısı kişiler ya da iktidar tarafından onaylanan, talep edilen, bazen de yaratılan medya kurumlarının ifade özgürlüğü genişledi. Hatta iftira atmak, komplo üretmek, manipülasyon yapmak özgürlüğü azgınlaştı!
Güya AB’ye uyum yasalarından önce haklarında açılan davalara rağmen düşüncelerini söyleyip yazabilenler, bu yasalardan sonra haklarında dava açılmadan susturuldular, sansürlendiler. Çünkü yazdıkları gazeteler, konuştukları televizyonlar batırıldı, batırılıyor, henüz batmayanlar da batırılmamak için sustular!
Yerli üretim bitirildi
Acaba AB, Türkiye’ye özel bir uyum planı mı sundu, yoksa Türkiye AB kriterlerini AKP iktidarına biata mı uydurdu?
AB’ye uyum çerçevesinde “tarım politikası” dendi, yakın zamana kadar et, süt, yağ, tahıl, sebze ve meyve ihtiyacının tamamını karşılayıp ihracat yapan Türkiye, tüketiminin tamamına yakınını ithal eder hale geldi. Oysa benim bildiğim AB, genel bütçesinin yüzde 40’ını tarım ve hayvancılık sübvansiyonuna ayırıyor, 100 milyar Euro demek olan bu para üye ülkelere üretim kapasitelerine göre dağıtılıyor. Dünyanın en sanayileşmiş ve teknolojide en ileri beş devletinden biri olan Fransa, ne tarımını gözden çıkardı, ne hayvancılığını: AB’nin tarım ve hayvancılık sübvansiyon bütçesinin yüzde 27’si, bir başına bu ülkeye veriliyor!
Oysa Türkiye’de, AB’nin “tarım politikası”na uyum, hiçbir AB ülkesinde bitirmediği yerli üretimi -nedense- bir bizim sınırlar içinde bitirdiği gibi, AB’ye uyumsuz dönemde tarım ve hayvancılıktan geçinen milyonlarca kişinin işsiz kalmasına, aç, sefil, çaresiz ailelerin kırsal alandan kentlere göçmesine, böylece hem çarpık kentleşmeye, hem de mega köylere dönen kentlerde nüfus patlamasına yol açtı.
AB’ye uyum çerçevesinde siyasal partiler yasasını da değiştirmek, siyasal örgütlenmeyi de lider sultasından kurtarmak, milletvekili dokunulmazlıklarını da sınırlandırmak gerekiyordu. Nedense bu başlıklarda, AB’ye uyuma gerek görülmedi.
Tarikatlar örgütlendi, sendikalar boğuldu, STK’lar onun bunun maşası oldu.
AB’ye uyum diye, AB üyesi hiçbir ülkede tartışılmayan ulusal kimlik yerle bir edildi, ümmet yüceltildi, AB’nin olmazsa olmazı seküler devlet yıkıldı, imamlar kadrolaştı, demokrasi diye otokrasi yerleşti bu ülkeye.
Ve tamamı Amerikan olan bir plan, “AB’ye uyum” çerçevesinde BOP’a taşıyor Türkiye’yi.
Sınırdan asker çeken yok
Şimdi de polis ağır silahlarla donatılmaya, seküler orduya alternatif mümin ordu kurulmaya, en riskli sınırda askerin, jandarmanın görevi ABD’nin maşası olanların emrine verilmeye kalkışılıyor.
Oysa AB’de polisi ağır silahlarla donatılmış bir ülke bilmiyorum ben. Sınırlarından jandarmasını, askerini çekip polisi koyan bir AB ülkesi de bilmiyorum.
Ya ben AB’yi bilmiyorum ya da Türkiye ABD’ye uyum çerçevesinde darmadağın...
- Mine Kırıkkanat / Vatan
* * *
TRT bir tek bu haberi yapmadı
TRT Genel Müdürlüğü’ne Amasyalı İbrahim Şahin’in gelmesinin ardından hem kurum içinde Amasyalı çalışanların sayısı artmış hem de Amasya ile ilgili her türlü program yapılmaya başlamıştı. Hatta İbrahim Şahin’in doğum yeri olan Akyazı Köyü ile ilgili bir belgesel dahi TRT tarafından hazırlanmıştı.
TRT yayınlarında Amasya ile ilgili olarak, ilginç başlıklar taşıyan çok sayıda haber ekranlara getirildi. Amasya’da yapılan ışıklandırmalardan Amasya Tarihi kitabının basılmasına, Amasya’da yapılan deprem tatbikatından Amasya’da yapılan çiftçi yarışmalarına, Amasya’da yeni yapılan kamu binalarından Amasya Belediyesi’nin açtığı kurslara, Amasya’da okuma alışkanlığından Amasya semaverine kadar her şey haber oldu.
TRT Amasya ile ilgili her haberi yaptı. Bir tanesi hariç. O da Tekel Direnişi’nde bulunan Amasyalı işçiler. O işçiler Amasya’dan geldiklerini çadırlarına astıkları afiş ile gösterdiler. Ancak bu afişi TRT görmedi.
-odatv.com
* * *
Yememişse de yedirdiği ortada
TMSF Başkanı Ahmet Ertürk, emekli oluyormuş. Bu yüzden düzenlediği basın toplantısında ‘Yemedim, yedirmedim!’ demiş.Türkiye’nin çok önemli bir ekonomik kuruluşunun başında olan Ahmet Ertürk, bildiğimiz kadarıyla namuslu bir insandır. Onun; ‘Yemedim!’ sözüne inanıyorum. Lakin; ‘Yedirmedim!’ iddiası gerçek değil. Çünkü; TMSF kullanılarak, Türkiye’nin bir çok kuruluşu; birilerine yedirildi. Süreci izleyen herkes biliyor ki TMSF emrine alınan gazetelere ve televizyon kanalları yandaş kişilerin eline verilip buralar yandaşların beslendiği merkezler haline getirildi. Bütün bu işleri elbette ki Sayın Ertürk tek başına yapmadı. Ona; iktidar; böyle işlem yapmasını söyledi o da verilen emirleri uyguladı. Ahmet Ertürk de ileride; yediği için değil yedirdiği için; daha doğrusu yedirilmede aracı olduğu için eleştirilecektir.
-Rıza Zelyut / Güneş
* * *
Uluslararası tekeller zenginleşti
Maliye Bakanlığı iktidarın celladı gibi çalışıyor. İktidarın hoşuna gitmeyen kim varsa köşeye sıkıştırma, korkutma operasyonu düzenliyor. Nasıl buldunuz birinci sınıf demokrasiyi?
Dönelim Tek Gıda -İş Başkanı Mustafa Türkel’e... Bir konuşmasında bakınız ne diyor: “Özelleştiren irade belli. Dünya Bankası ve IMF politikaları. AB’nin uygulatmaya çalıştığı politikalardır. Özelleştirmeler sonrası özellikle tütün ekimiyle birlikte, dünya hâkimiyetini kurmak isteyen Philip Morris gibi şirketler, Türkiye’de tütün piyasasını çökerttiler bir şekilde. Derken, TEKEL’deki insanlar işsiz kaldılar. Biz iki yıl önce hükümete uyarı yaptık. Tütün ekimini desteklemeyi de kaldırdınız, sorunlar başlayacak. Hazırlıklarınızı yapın dedik. Bunu Başbakan’a, Maliye Bakanı’na yazdık, ama bu mümkün olmadı. Bugüne kadar da girişimlerimiz hep sonuçsuz kaldı...” Uluslararası sigara tekellerini zengin et.. Kendi işçini perişan et...Millet iradesi bunu mu istiyor? Demokrasi bu mu?
-Melih Aşık / Milliyet
* * *
Sonradan görmeler
Arkalarında Soros çocukları. Nasıl keyifliler... Oysa birkaç sene önce... Mehmet Altan dediğiniz adam sırf soyadına hürmeten haftada bir yazdırılıyordu... Şimdi iktidara akıl öğretiyor... Emre Aköz dediğiniz karısıyla bedava gezilere gidiyor, bedava gittiği gezilerin reklamını yapıyordu... Şimdi uçaklarda ağırlanıyor... Ev kadınlığından devşirme olanı kulak çubuğuyla nasıl ocak temizlediğini anlatıyordu köşesinde, alkolü fazla kaçırdığı boş vakitlerinde de kadınların kafasına bira şişesi fırlatıyordu... Artık Çankaya’ya davet ediliyor... Hasan Karakaya eskiden ciddiye alınmıyordu. O da Başbakan uçağının kadrolularından. Bütün ‘sonradan görmeler’ gibi iktidarı da, gücü de sonradan görenlerde doz aşımı kaçınılmazdır.
-Oray Eğin / Akşam
* * *
Kesenin ağzını kim açarsa o devşiriyor
Onların çoğunu gıyaben tanırım. İçlerinde biri vardı, Filistin gerillası olmaya soyunmuş, Şam’daki beş yıldızlı otelde aylarca ense yapmıştı! Turgut Özal onu kurye olarak kullanırdı. Talabani ile Özal arasında utanmadan kuryelik yapardı. Sonra Özal bu adamın hizmetlerinden memnun kaldı ve kendisini İş Bankası’na bağlı bir kuruluştan maaşa bağladı. Belki inanmayacaksınız ama bu gazeteci 2002 seçiminde CHP’den aday olmaya kalkıştı, kulis yaptı!
Bir başkası vardı, geçmişte haftalık Devrim gazetesinin yazıişleri müdürlüğünü yapar, askerlerin ülkeye el koymasını isterdi. İkinci sayfadaki köşesinin başlığı Gerici basında ne var ne yok idi. Şimdi gerici basınla sarmaş dolaş! Parayı görünce 180 derece döndü, devşirildi. Dönekliğini yazdığı kitapta itiraf etti.
Çoğu solculuktan, Maoculuktan ve Marksizmden dönmüştür. Bu utanmaz döneklere birileri kesenin ağzını açmış ve onları devşirmeyi başarmıştır.
Tabloya bakınız:
Şeriatçılar ile meyhaneciler elele... Gay barların müdavimleri ile yobazlar kol kola... Kara çarşaflılar ile botokslu geçkin kadınlar omuz omuza... Düzmece Filistin gerillası ile CIA ajanının eşi sarmaş dolaş...
-Emin Çölaşan / Sözcü
* * *
MİNİ YORUM
Başı da belli, sonu da
Dünkü yazısında “özlük hakları”nın içeriğini ve “4C”yi anlatan Hasan Pulur, “Herşeyin başı özelleştirmede...” dedi.
Ya herşeyin sonu? O da hem önceki gün CHP’li Atilla Kart’ın TBMM kürsüsünde dile getirdiği, hem aşağıda Kırıkkanat ve Aşık’ın yazılarında vurgulandığı gibi, “üretim”in sonlandırılması, özelleştirilen kurumların “işlevsizleştirilmesi”nde...