"Ne bekliyorsunuz?"
Sincan Ceza ve İnfaz Kurumu'nda, tek başına tutulduğu hücresinde bile "gazetecilik"ten vazgeçmeyen, "kıt imkanlar" da değil, imkansızlıklar içinde yaptığı araştırma, inceleme ve fikri takipleriyle hemen her gün "benim" diye gazeteciyi yaya bırakacak işlere imza atmaya devam eden Müyesser Yıldız, -medyada bunu onun adına ve ondan daha iyi yapacak kimse kalmadığından zahir- "maktül" seçildiği hukuk cinayetini de ispatlamaya çalışıyor bu arada.
"İddia edildiği gibi "suça" konu üç yazımla devletin güvenliğini tehlikeye atmadığım (çünkü o yazılar halen yayında); şüpheli Astsubay E.B'den hiçbir gizli bilgi ve belge temin etmediğim; suçüstü halinin, açık ve yakın bir tehdidin söz konusu olmadığı; kaçma ihtimalim bulunmadığı halde tutuklandım" diyerek, asıl suçun (hürriyeti tahdit) kendisine karşı işlendiğini anlatmaya çalışıyor.
Ama üzerinde durduğu asıl "hukuk cinayeti" başka.
***
Yıldız'ın evinin basıldığı sabah, sadece şahsının değil -malum- oğlunun da bilgisayar ve telefonlarına el konuldu.
Baskın, Yıldız'ın "askeri ve siyasi casus" olduğu zannıyla yapılmıştı; evde "dijital bilgi ve belge avı"na çıkılacağı aşikardı ama ne hikmetse "uzman personel" getirme ihtiyacı duyulmamıştı. "Uzman" kimse olmayınca da Yıldız'ın ve oğlunun el konan dijitallerinin hiçbirinin imajı alınmadı; ne varsa toplandı, poşetlere doldurulup emniyete taşındı.
Müyesser Abla'nın oğlu İlim bilgisayar mühendisi olduğu için el konulan bilgisayarlardan bir kısmı aynı zamanda onun ekmek ve gelecek kapısıydı; bütün emeği, çalışmaları onlardaydı. Dolayısıyla, daha gözaltına alındığı gün "bir anne olarak" Müyesser Yıldız'ın ilk talebi "en azından İlim'in bilgisayarlarının imajının alınıp iade edilmesi" oldu.
"Hemen" dediler; neredeyse 1 ay oldu hâlâ İlim'in dijital eşyalarını iade etmediler.
***
"İki ihtimal var" diyor Müyesser Yıldız;
"İlki, işi uzatarak haksız, hukuksuz tutukluluğumun devamlılığını sağlamak ve iddianameyi alabildiğine geciktirmek. Kurtlar kuzuyu yemeye karar vermiş bir kere, neylersin!..
İkinci ve asıl endişe verici ihtimal ise yeni bir hukuk cinayetine imza atılması, yani bilgisayarlara "suç" unsuru olacak bir şeyler yüklenmesi.
Astsubay E.B. "itirafçılığı" kabul etmiş...
İncelemeyi, önce beni sonra gazeteci-yazar Saygı Öztürk'ü hedef gösteren bir bakana bağlı birimler yapacak…
Siz olsanız, siz de şüphelenmez ve endişelenmez misiniz?
Ha, bu haliyle o dijitallerin delil değeri kaldı mı?
Eğer ülkemizde kanunlar halen geçerli ve Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 134 yürürlükte ise;
Kesinlikle hayır!..
Ama ne önemi var; işler delille değil algıyla yürütülmüyor mu?.."
***
"Koca devlette bu dijitallerin imajını sağlıklı bir şekilde alacak kimse kalmadıysa ODTÜ'den Göktürk Üçoluk ve ekibi ile Koray Peksayar, Tuncay Beşikçi, Cem Say gibi üstadlardan istirham ediyorun bu işe bir el atıp yardımcı olsunlar" diyen Yıldız'ın bizlerden de bir istediği var:
"Halen hukukun ve vicdanının sesini dinleyebilen hakimler ve savcılar başta olmak üzere meslektaşlarım ile özellikle hukukçu siyasetçilerden de bir istirhamım var:
İlgililere, "Ne bekliyorsunuz?" diye sorulsun."
***
Kendi adıma soruyorum:
Neyi bekliyorsunuz?
Önce bilgisayarlara erişip, oluşturulmuş 'suç delilleri(!)'ni yükleyip, sonra da "Bulduk" demenin bir "FETÖ metodu" olduğunu bilmiyor musunuz?
İnsanları "FETÖ" usulü suçluyor, "FETÖ" usulü tutukluyor, "FETÖ" usulü yargısız infaz ediyor ve dahası baroları bölmeye, parçalamaya, etkisiz ve itibarsızlaştırmaya, cüppelere sanal düğmeler iliştirmeye çalışarak "savunma"yı, "savunma"larını "FETÖ" usulüyle ve dönemin "FETÖ" sevicileri eliyle baltalıyorsunuz; sahi ne yapıyorsunuz?
SORU-YORUM
Twitter'da, Berna Laçin, Nevşin Mengü, Canan Kaftancıoğlu ve Feyza Altun hakkında yapılan "Darbeye yeltenirlerse, Nevşin benim, Berna benim, Feyza Altun benim. Canan'ı ben almam. Aklınızdan bile geçirmeyin, şimdiden söyleyeyim…" paylaşımı için "ağır eleştiri" deyip takipsizlik veren savcı, söz konusu paylaşım "muhalif" gazeteci, sanatçı, hukukçu yahut siyasileri değil de devlet yöneticilerimizin ailesi yahut AK Parti milletvekillerini hedef alacak şekilde olsaydı da aynı kararı alır mıydı?
"Unutulma hakkı" antremanları
Terörle müzakereyi savunan Çözüm Sürecinde "Akil İnsanlar Heyeti"nde yer alan Star yazarı Fadime Özkan, "Başbağlar katliamında can verenlerin kanları yerde bırakılmasın" demiş.
AK Parti'nin sosyal medya düzenlemesinde yer alan "unutulma hakkı"ndan faydalanıp, geçmişini sildirmeye hazırlanıyor galiba!