Ne Amerika ne de Rusya!
İdlib'deki saldırı sonucunda 34 askerin şehit düşmesinin ardından iki Rus savaş gemisi İstanbul Boğazı'ndan geçti.
Boğazlardan geçenler iki güdümlü füze taşıyan firkateyndi. Bunlardan birisinin adı 'Admiral Grigorovich', diğerinin adı da 'Admiral Makarov'du. Bu fırkateynler tarihi iki Rus amiralinin isimlerini taşıyordu.
Ne isimleri, ne geçiş tarihleri ne de geçiş biçimleri rastlantı değildi. Bunlardan Stepan Makarov, 93 Harbi'nde Osmanlı donanmasına ilk darbeyi indiren ünlü Rus amiraliydi. Ivan Grigorovich ise 1911'den 1917 devriminin başlangıcına kadar Rus imparatorluğunun son deniz bakanı, 1. Dünya Savaşı'nda Osmanlı sahillerini bombalayan Rus donanmasının amiraliydi.
Suriye'de, Türkiye'yle karşı karşıya gelen Rusya, gemilerle Türkiye'ye mesaj vermişti. Gemilerin geçmesinin ardından bu defa Rusya Dışişleri Bakanlığı, resmi Twitter adresi üzerinden Osmanlı ile Rusya arasında miladi 1877-1878 yılları arasında gerçekleşen 93 Harbi'nin sonunda imzalanan Ayastefanos Anlaşması'nı paylaştı.
Bakanlık paylaşımında, 3 Mart 1878'de imzalanan anlaşmanın tarihini Bulgaristan'ın Ulusal Kurtuluş Günü olarak milli bayram ilân ettiğini hatırlattı. Bu anlaşmayla birlikte, Bulgaristan bağımsızlığını kazanmış ve Rusya Balkanlar'da hâkim güç hâline gelmişti.
Bu verilen mesajların rastlantı olmadığını herhalde birileri anlamıştır. Ruslar resmen söylemek istediklerini tarihi simgeler ve semboller üzerinden söylüyor. Türkiye ise İdlib, şehitler ve mülteci sorunuyla uğraşırken, yine Rus haber kanalı Sputnik verdiği bir haberde, Hatay ilimizi "çalınan bölge" olarak tanımladı. Hâlbuki Rusya'nın Türkiye'den çaldığı onlarca vatan var. Altın Orda ya da Kazan bir yana, Rusya'nın bugün el koyduğu "Kırım" Ruslar tarafından en son çalınan Türk toprağı olmuştur.
Diğer yandan Rusya, Osmanlı Devletine karşı son zamanlarında elde ettiği zaferlere atıfta bulunarak Türkiye'ye mesaj veriyor. Bir anlamda milletlerin tarihleri kadar büyük ya da küçük olduğunu ifade etmeye çalışıyor. Bu bağlamda Türk tarihini de Rusların çok iyi bilmedikleri bu tür çocukça tavırlarla ortaya çıkmış oluyor.
Dahası bu mesajlarla birlikte Rusya, gerçek yüzünü de, bilinçaltını da ele vermiştir. Rusya'nın bu tutumu, Türkiye'de safça Rusya'yla müttefiklikten bahsedenlerin suratına inen bir tokattır. Bu tokat Türklere kendi gücünüzden başka güveneceğiniz dost yoktur mesajını da içeriyor.
Kuşkusuz bugünkü Rusya, Çarlar zamanından çok daha güçlü ama bugünkü Türkiye'nin o zamanki Osmanlı Devletiyle mukayese kabul etmez bir konumda olduğunun da Rusya farkında değil. Rus devlet adamları çoğu kez "gücüne mağrur olup haddini" aşabilmektedir.
Şunu unutmamak gerekir ki, tarihi milletler birbirleri hakkında besledikleri emelleri normal şartlarda hep gizlerler. Barış ulusların birbirleri hakkındaki düşünceleri sezdirmemelerinin sonucudur. Milletler bir ölçüde dahi barış içinde yaşıyorlarsa, birbirleri hakkında besledikleri emelleri bilmedikleri içindir. Eğer milletler birbirleri hakkında besledikleri emelleri bilselerdi asla anlaşamazlardı. Büyük güçler gerçek niyetlerini bunalım dönemlerinde ekonomik ve askeri eylemleriyle ortaya koyarlar.
Bu nedenle diplomatlar büyük güçlerin söyledikleri sözlerden söylemediklerini, gösterdikleri yüzlerinden de gizledikleri yüzü herkesten önce görmeleri gerekir. Caydırıcı ve önleyici tedbirler ancak bu şekilde alınır.
ABD'nin hem Irak hem de Suriye'de ihanetine uğrayan Türkiye'nin, Rusya'yla normalin ötesinde yakınlaşması denize düşenin yılana sarılmasından başka bir şey değildi. Yaşanan gerçekler ABD ile Rusya'nın birbirlerinin karşıtı değil paraleli olduğunu ortaya koymuştur.
Türkiye ne ABD ne de Rusya'ya itimat edemez. Ekonomide üretimine, askeri alanda silahının gücüne, sosyal sahada ise milletine güvenecektir.
Yıllardır "Ne ABD, ne Rusya ne de Çin" diye slogan atanların ne denli haklı olduğunu Rusya'nın bu günkü tutumu bir kez daha ortaya koymuştur.