Nazilli Cumhuriyeti

Yıl 1956, yer Nazilli. Demirci Mehmet Efe, ilkokul dördüncü sınıf öğrencisi Etem Oruç’un kurtuluş savaşı öykülerini can kulağıyla dinleyip belleğine biriktirdiğini duyuyor dedesinden. “Yazacak mısın bu öyküleri?” diye soruyor. “Yazacağım” yanıtını alınca, “Efe sözü namus sözüdür. Sen de efe torunusun, verdiğin sözü unutma” diye uyarıyor Oruç’u.
Yıllar geçiyor çabucak, Etem Oruç öğretmen oluyor, yirmi dokuz yıl sonra da emekli. Efe’ye verdiği söz duruyor. Rüyalarına girer oluyor Demirci Efe “Hani senin namus sözün?” diye ünlüyor. Anlıyor ki Etem Oruç, yazmasa çıldıracak.
Yazıyor. Yazdıkları Berfin Yayınları tarafından “Nazilli Cumhuriyeti” adıyla kitap oluyor. Önce şu “Nazilli Cumhuriyeti” işini bir anlatayım. Demirci Efe ve Binbaşı Şükrü Bey’i “kuvvacı” faaliyetleri sebebiyle tutuklamaya gelmiştir Jandarma Genel Komutanı Ali Kemal. O tutuklamadan, onlar Ali Kemal’i tutuklarlar. Demirci Mehmet Efe, Şükrü Bey’e sorar: “Sen deli, ben deli, nereye varacak bu işin sonu?” Şükrü Bey rahattır: “Hemen cumhuriyeti ilan edelim, önce Nazilli, sonra da Anadolu Cumhuriyeti”
Evet, daha neler var bu kitapta neler... İşte onlardan bir demet:
-Demirci Efe, kurşun geçirmez muska yazdığını öne süren padişahçı Hoca’ya “Tak bakayım kendi boynuna” deyip basıyor tetiğe.
-Mustafa Kemal’in baba soyu Karaman’a dayanıyor. “Karamanoğlu Mehmet bey’in ruhu Mustafa Kemal’de ortaya çıktı, dil devrimi yaptı” tespitini yapıyor Oruç.
Etem Oruç, belleğindeki olayları son derece akıcı bir biçimde ve ustaca öyküleştirmiş. Bu eser, yalnızca bir anı-araştırma niteliği taşımıyor, aynı zamanda iyi bir öykü kitabı.

Teşekkürler, başardın çocuk
Olağanüstü bir başarı öyküsü... Köy Enstitüsü mezunu Enver Avcı’nın anılarını Serhat Taşpınar kaleme almış, Sone Yayınları da kitap eylemiş.
Enver Avcı, Ardahan’ın Göle İlçesi’ne bağlı Türkeşen köyünden. Ailesi Sovyet yönetiminin baskısıyla Azerbaycan’dan göç etmiş. Çok zenginlermiş. Tüm mallarını satıp, bir çuval Rus Manatı edinmişler. Fakat acı ve komik olan şu ki, o manatlar geçmeyince Türkiye’de, yoksulluğa düşmüşler bir anda.
Enver Avcı, babasının “Ohuyup da meni patiska kefenle mi gömecen” diyerek karşı çıkmasına karşın, direşkenlik ve istenciyle yeniyor tüm güçlükleri, Cilavuz Köy Enstitüsü’nü kazanıp kaydolmayı başarıyor. İkinci Dünya Savaşı’nın zor yılları o yıllar. O zorluklara da katlanarak bitiriyor Enstitüyü, öğretmen oluyor.
Enver Avcı’nın yaşadıkları son derece ilginç, cumhuriyetimizin gerçek tarihini yazacaklar için de varsıl bir kaynak. Avcı’nın yaşam felsefesi ise, her Türk çocuğunun kulağına küpe olacak önem ve değerde. “Hayallerimin arkasından gitmekten hiç yorulmadım”, “Başarısızlıkların altında yatan gerçek neden, başarmayı yeteri kadar istememek ya da sabırla beklemeyi bilmemektir”
Enver Avcı, “Köy Enstitüleri bize yurdumuzu sevmeyi öğretti” diyor.
Sovyetler Birliği çöktükten sonra Azerbaycan’a gidip akrabalarını buluyor. Amcaoğlunun Sovyet Ordusu’nda Albay olduğunu, 1990’da Rus tankları Bakû’ya girdiğinde istifa ettiğini öğreniyor. 1958 yılında yazdığı bir mektubu, Azerbaycan’daki akrabaları çıkarıp Avcı’ya gösteriyorlar. Enver Bey “Atatürk’ün neler başardığını Azerbaycan ve Gürcistan’ı görünce anladım” diyor.

Yazarın Diğer Yazıları