NATO "İslam aleminden" yıllardır neden uzak!
Geçtiğimiz hafta, kuruluşunun 70. yaşını kutlayan NATO'nun, Müslüman alemine "standart" bir koruma uygulamadığı nedense gözlerden kaçırılıyor.
Gerçekten de, 12 üye devletle yola çıkan ve 30. üyesini kabul etmeye hazırlanan, NATO'nun sık sık değişen ve giderek karmaşık hal alan güvenlik sınamalarına karşı kendini yenileme çabasını sürdürmesine rağmen özellikle, zaman zaman yanıp tutuşan Orta Doğu'da hiçbir koruma şemsiyesi görevini yerine getirmediği veya getirmemesi nedense gündeme gelmiyor.
Her şeyden önce NATO'nun, Türkiye'nin Kıbrıs Barış Harekatı'ndaki tavrı ve özellikle PKK'nın terörist saldırılarına karşı "pasif" kalmasını hiçbir zaman unutmamak gerekiyor.
Zamanın Sovyetler Birliği tehditlerine karşı, kurulan Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü'nün sadece tek üyesinin Müslüman olduğu da, zaten herşeyi anlatıyor.
NATO'nun sadece Bosna'da uzun bir beklemeden sonra, savunmasız Müslümanlara yeni katliamını önlemek için harekete geçmek mecburiyetinde kalması bile, kuruluşun tavrını ispatlıyor.
Ne Pakistan'da, ne Afganistan'da, Irak'ta, Suriye'de, Filistin'de, Sudan gibi ülkeler de, NATO'nun "hareketsiz" kalmasına mukabil Libya'daki katliama bile katılması endişeyle hatırlanıyor.
Zaten, yaşanan zorluklar NATO'nun "artık geçersiz ve işlevsiz" olduğunu adeta gözler önüne seriyor.
Son dönemlerde ise Türkiye'nin ve NATO'nun gündeminde ön sırada yer alması ve bazı "yaptırımlar"la tehdit altında bırakılması rahatsızlık doğuruyor.
Özellikle, Rusya ile yakınlaşma ve S-400 füze savunma sistemleri alınacak olması ABD'nin yanı sıra NATO'yu aleyhimize kışkırtan konuların başında geliyor.
Aslında, 67 yıldır NATO'nun üyesi olan Türkiye, askeri güç açısından en önemli ülkeler arasındaki yerini koruyor.
NATO'nun kuruluşundan bu yana stratejik önemini koruyan Türkiye, mali açıdan da 29 ülke arasında İttifak'a en fazla katkı sağlayan 8'inci ülke durumunu muhafaza etmeye çalışıyor.
NATO, insanlık tarihinin en başarılı ittifaklarının başında yer alıyorsa da, yıllardan beri İslam alemine "caydırıcı" ve "kurtarıcı" rolü ve etkiyi tam gösteremediği de, gerçekler arasında saklanıyor.
Her ne kadar, ABD'nin Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Jeffrey Hovenier'ın, Hürriyet'te, "Türkiye, NATO'da önemli rol oynamıştır" başlığı altında yayınlanan makalesinde "NATO'nun, Türkiye'nin güvenliğinde merkezi bir rol oynadığını" iddia etmişse de, son yıllarda ABD'nin Türkiye'ye tehditleri karşısında adeta "susulduğunu" görmezden geliyor.
Bu arada, önce Kuzey Irak son yıllarda da, Suriye'de yaşananlar özellikle ABD'nin terörist gruplarla ittifakları, NATO'yu adeta "dondurmuş" bulunuyor.
Oysa, Türkiye'nin güçlü bir NATO desteğine ihtiyacı olduğu da biliniyor.
Öte yandan, ABD Maslahatgüzarı Hovenier'in makalesindeki bazı görüşleri de dikkatlerden kaçmıyor:
"Soğuk Savaş'ın ardından İttifak, savaş dönemindeki eski hasımlarıyla ortaklıklar kurarak ve Balkanlar'daki çatışmalara müdahale ederek yeni koşullara adapte olmuştur. Türkiye, tüm bu harekâtlarda son derece önemli bir rol oynamıştır.
Soğuk Savaş sona erdi; ancak geçmişten gelen sorunlar ve giderek daha rekabetçi ve belirsiz bir jeopolitik ortam yaratan yeni zorlukların bir araya gelmesiyle, NATO bugün de 1949 yılı kadar geçerli bir pozisyona sahip."
Kim ne derse desin; 70. yaşına basan NATO'nun İslam alemine bu arada Türkiye'ye karşı tutumunda "katılığını" sürdüreceği ne yazık ki sanılıyor.
Ne var ki, sadece müttefiklerine karşı müdahalelere karşı gelen, NATO'nun artık İslam ülkelerini de, kuruluşuna "davet etmesi" bekleniyor.