NATO Genel Sekreteri Andersen'den masallar...

Sakın ha!.. “Yeniçağ gazetesinin yazarı da bu hatayı yapar mı? NATO Genel Sekreterinin de kim olduğunu bilmiyor mu?” diyerek bana kızmayın.
Kasıtlı yaptım.
Niye?
Komutanlarımız Suriye sınırını teftiş ederken NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen’in, Türkiye’nin ittifaka güvenebileceğini belirterek, “gerekmesi halinde Türkiye’yi koruma ve savunma amaçlı tüm planlarımız hazır” dediği için. Genel Sekreterin eklemelerini de gözden kaçırmayın;
“Umarım bunlara gerek kalmaz. Tercihimiz iki ülkenin de itidalli davranıp krizi tırmandırmamaları”.
Ha, ünlü Danimarkalı masalcı Hans Christian Andersen ..
Ha, NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen..
İkisi de ünlü masalcı ve de Danimarkalı..
NATO, kimi kimden koruyacak?
Türkiye’yi Suriye’den mi?
Buna kargalar bile güler.
Esas tehlike ne?
Türkiye’nin Suriye’ye yapacağı bir harekatta savaşa Rusya, İran ve hatta Çin’in fiili olarak müdahil olması. Yani; kıyamet senaryosu. Tayyip Erdoğan’ın onur konuğu çapulcu başı Barzani kanlı paraları ile İsrail’den silah yığınağı yaparken, Maliki’nin Irak’ı bir yandan İran ile savunma işbirliği anlaşmasına hazırlanıyor diğer yandan da Rusya ile yaklaşık 5 milyar dolarlık askeri anlaşma yapıyor. Yani, Suriye üstündeki nüfuzu malum olan Rusya, bölgede ABD’ye karşı daha da güçleniyor.
Hafızalarımızı tazeleyelim;
Ben, televizyonlarda belgesel seyretmeyi çok severim. Fırsat buldukça 2’nci Dünya Savaşı ile ilgili belgeselleri seyrederim. Hem de tekrar tekrar..
Bu belgeseller hep Avrupa’nın yıkılışını anlatır. Onun için de Avrupalı’nın savaştan ödü patlar.
Bölgemizdeki gelişmeleri dikkatle izleyen gözler NATO Genel Sekreteri’nin sözlerinin kuru sıkı atmaktan ibaret olduğunu iyi biliyor. Ankara’nın derin kulislerinde bilinen ve de dillendirilen bir gerçek daha var AKP diplomatlarının kapalı kapılar ardında NATO’ya “siz varsanız biz de varız” teklifi götürdükleri fakat buna hep olumsuz yanıt aldıkları.
Onun için diyorum ki;
Avrupalı savaşı göze alamaz, ABD’de bunu gayet iyi biliyor.
Suriye bataklığında patinaj yapan AKP zihniyeti yüzünden, NATO Genel Sekreteri Hans Christian Andersen amcadan daha çook masallar dinleriz!..

“MHP’ye ne oluyor?”
MHP Genel Başkan Adayı Koray Aydın’ın yurt gezilerini izlemek için 3 günlüğüne Ankara’dan uzak kaldık. Ankara gazetecisi için 3 gün uzun bir süredir. Gelişmeleri toparlamak ve kaçırdıklarınızı yakalamak için ekstra mesai yapmanız gerekir.
Neyse!..
Sabaha karşı Çanakkale’den Ankara’ya döndüğümüzden, öğleye doğru bu satırları size yetiştirmek için büroya geldiğimizde çok saygı duyduğum ve sevdiğim bir meslektaşımın telefonu ile kendime geldim. Kısa bir hal hatırdan sonra direkt sordu;
“Bu MHP ve MHP’lilere ne oluyor sen daha iyi bilirsin” ...
Bir an tereddüt ettim, “acaba genel başkanlık yarışı ile ilgili mi merakı” diye.
Temkinli davrandım. “Estağfurullah, hayırdır” dedim. Söylediklerini aynen paylaşıyorum;
“Dün(Salı) Meclis kulisinde AKP’lilerle oturuyorduk. Biliyorsun her oylama öncesinde AKP milletvekillerinin cep telefonlarına gruptan ‘oylamaya katılın’ mesajı gelir. Yine öyle oldu. Telefonuna mesaj gelen bir AKP’li şöyle kafasını kaldırdı, genel kurulun içini gösteren ekrana baktı. ‘İyi, MHP’liler içeride bize gerek kalmadı. Madde rahatlılıkla geçer’ dedi. Çok tuhafıma gitti. Diğer AKP’liler de onu başlarını sallayarak onayladı. Sen bu işe ne diyorsun?”
Bu satırlardan farklı bir mana çıkarmayın. Bu tip konuşma ve görüşmeleri biz Ankaralı gazeteciler sık sık yaparız. Bu mesleğimizin bir gereğidir. Ben de zayıf olduğumu düşündüğüm alanlarla ilgili bilgi ve tecrübesine güvendiğim arkadaşlarımı arar fikir alırım.
Ama ne yalan söyleyeyim!.. Meslektaşımın bu anlattığına yapacak bir yorum bulamadım. Safa yattım; “Biliyorsun Ankara dışındaydım. Anayasa oylaması ise partinin tavrı belli” dedim.
“Yok, değildi” diye karşılık verdi.
“Affet beni. Büroya geç geldim. Yazım gecikti, İstanbul da iki de bir arayıp beni sıkıştırıyor. Ben seni ararım” dedim.
Telefonu kapattığımda aklıma yurt gezilerinde sohbet ettiğimizde, “vatandaşın bize sorduğu sorulara cevap veremiyoruz” diyen Ülkücüler aklıma geldi.
“İnsan, başına gelmedikçe anlamaz” sözü meğer ne kadar doğruymuş!..

Yazarın Diğer Yazıları