Nasıl bir Türkiye istiyorlar?
Malatya’da kurulan füze kalkanının İsrail’e kol kanat gerecek iddiası NATO Genel Sekreteri ve Türk Dışişleri Bakanı tarafından bir kez daha yalanlandı.
İnanan olursa tabi.
Türkiye 60 yıldır NATO üyesi. 60 yıllık geçmişte Türkiye üyesi bulunduğu NATO tarafından en az 60 defa ısırıldı, kan kaybına uğradı. SSCB dağılırsa kurulacak Türk Cumhuriyetleri ile irtibat sağlamaması için PKK’yı kuran NATO değil miydi? Askeri darbelerle ve hayata geçirdiği fitnelerle sağ-sol çatışmasından Diyarbakır ve Mamak Cezaevlerini gelecek günlerde terör bataklığı haline getiren NATO değil miydi? Yine SSCB saldırırsa Türkiye’nin Toroslardan yukarısını gözden çıkaran NATO’dan başkası mıydı? Bütün bunlardan Türkiye’nin haberi var mıydı?
Yoktu.
O gün sorulsaydı inkâr etmeyecek, “Yok böyle bir şey!” demeyecekler miydi?
Diyeceklerdi.
Kim ne derse desin, NATO demek ABD demektir. O zaman ABD Başkanı diyorsa ki, “İsrail’in güvenliği bizim için her şeyden önce gelir!” bilelim ki, Malatya’daki NATO radarı İsrail tehlikeye girdiğinde Türkiye’ye verilen sözlerden ve kâğıtlara atılan ıslak imzalardan önce gelir, önce gelecektir. Bir insan aynı yılanın deliğinden böyle defalarca ısırılır lâkin yine de o deliğin üzerine oturursa o kişi için artık söylenecek söz yoktur. Aynı durum devlet ve milletler için de geçerlidir. Millet zaten ABD’den ve NATO’dan hazzetmemektedir. Bugün AKP’liler dâhil kime sorsan NATO için, ABD için olumlu bir söz söylemez, söyleyemez. Çünkü kimsenin gözü o kadar da kör değil. Irak’ta olanları herkes gördü. Afganistan’a çullanılırken “Haçlı Seferi Başlattım” diyen Bush’u herkes duydu. Müstevli askerlerin Müslüman şehitlerin üzerine bevl etmesini içine sindirebilen bir insan, bir Müslüman olabilir mi?
Olamaz, ama oluyor işte?!
Bakınız nasıl oluyor...
Evet, ABD ve NATO bütün bu iğrençliklerine göz yuman, arka çıkan evet diyen bir Türkiye istiyor. Çünkü Türkiye olmazsa İsrail’in pervasızlığı, Ortadoğu ve diğer ülkelerin petrol yatakları, Afganistan’ın yer altı zenginlikleri ile Pakistan ve İran’ın nükleer gücü ABD ile İsrail’in kontrolünden çıkıyor. Türk halkının evet demediği bu hale ABD ve NATO’dan müttefikleri iki kanaldan girerek, yani Türkiye’yi yönetenler ve Türkiye içersinde etkin olan cemaat ve sivil toplum örgütlerini devreye sokarak ile Türk halkına evet dedirtiyor. Halkın aksi yöndeki iradesi bir iki kişinin karizması ile NATO’nun, İsrail’in, ABD’nin ve tabi onların Türkiye ve İslâm aleyhindeki icraatlarının arkasına konuyor.
Türk halkının iradesini böylesine çarpıtanlar yaptıkları hizmetin karşılığını hizmet ettikleri odaklardan bir şekilde tahsil ediyor. Türk halkı ise bu gafletinin bu tongaya düşmenin bedelini “çözülme” ile “bağımlılık” ile “terör” ile, kurumlarının ve devletinin “kas erimesi” ile ödüyor. Bu ağır bedeller “şimdilik” kaydıyla böyle, gidişatın “toptan felç” olarak tecelli edeceğini görmemek için ise gerçekten kör ve sağır olmak gerekiyor.
Ok yaydan çıktı ve yapacak çok az şey kaldı. Umutsuz musun derseniz, hayır, hiçbir zaman umudumu yitirmediğimi söylemeliyim. Lâkin on, hatta on beş yıl önce söyleyip yazdıklarımızın bir bir çıkması, bugün söylediklerimizin de bir gün önümüze konacak olması ihtimalini güçlendirdiği için, canımız bir hayli sıkkın.
İnşallah ülke ve zihniyet olarak makas değiştirme fırsatımız olur.
Bildiklerimiz ve hissettiklerimizi aktarmaya ve duaya devam!
Başka ne yapabiliriz ki?