Nankörlük sefalettir
Kanunların bir insanı hür kılması yetmez, esas o insanın hürriyetini kendisinden alması, kendi nefsindeki zaafları aşarak nefsinin efendisi olmasıdır. İşte bu sebeple fıçının içinde oturan feylesof Diyojen, İskender’e ayağa kalkmayınca öfkelenen genç kral, ben İskender’im niye ayağa kalkmadın!. -Sen nefsinin esirisin, bense nefsimin efendisiyim. Kölemin esirine niye ayağa kalkayım? Cevabını alan İskender sustu ve İskender olmasaydım Diyojen olurdum, dedi. Ehl-i Hak; “kendi nefsine galip gelen bütün âlemi hükmü altına alır. Marifet nefsi silmek değil, bilmektir. İnsan nefis ve benlikten fakir olmalıdır, dünya malından değil”. Bizim imanımız Yaradan’ı unutmamak şartıyla, kudret ve servet sahibi olmayı teşvik etmiştir.
Hayatın her safhasında olduğu gibi siyasette de nefis hem kanattır hem boyna takılmış ölüm ilmiği. Siyaset adamı hakikatle nefis arasındaki farkı ayırt edebilecek basirete sahip olmalıdır. Türk devletlerinde şehzadeleri, yarınların sorumlu adamlarını yetiştirmek için kurulmuş olan atabeklik kurumunun sebebi hikmeti budur. Atabekler genç şehzadeye bir bakıma hayat dersi verir ve onların kemal yolunda gelişmelerine nezaret ederdi. Böylece nefsim için mi, hakikat için mi ölçüsüne ulaşan gençler devlet hayatında komik hallere düşmezlerdi. Dillerine sahip olurlar. Boş sözün, gevezeliğin çirkinliğini, yaşamadan öğrenirlerdi. Hele hele lüzumsuz ihtirasların, doymak bilmeyen canavarlarla dostluk olduğunun şuuruna erer, böylece ihtirasın azgın atından uzak dururlardı. Atabekler devlet adamı adaylarına hakikatle mağlup olması yolunda geniş ufuklu bir eğitim verirdi. Genç ve tecrübesiz adam devletli olduğu zaman ne oldum delisi olabilirdi. Bunu önlemenin yolu ona hayatın ve iktidarın gerçeğini anlatmaktı. İşte atabekler; mürşitler, rehber şahsiyetler bu çok müşkül işi yapıyordu. Hürmet ve edep sınırları içerisinde yarının devletlisine rehberlik ediyorlardı.
Genç devlet adamına nihai hedefin “liderlik” olduğu gösterilirdi. Lider olmak tarihin hiçbir devrinde kolay olmamıştır. Liderliğe giden yol çok çetin ve sarptır. Liderlik; talibinden az konuşmayı, vefalı, ölçülü ve dikkatli olmayı, kinden, kıskançlık, kibir, öfke ve hasetten uzak durmayı ve hoş görülü olmayı ister. Lider adam, kıskançlığın insanı alçaltan ve küçülten bir duygu olduğunu hiç unutmamalıdır. Hakikate teslim olmak, hakikatin gereği olan objektif tutum içerisinde başkalarının güzelliklerini görmek ve ifade etmekten korkmamak, yakın ve uzak tarihin büyük şahsiyetlerine gölge düşürmemek lider olmayı benimsemiş insanın asla unutmaması gereken temel özelliklerdir. Geçmişin kahramanlarına, devlet adamlarına kıskançlık duyan kişi sadece kendisini alçaltan ve küçülten bir duyguya sahip olur. Kıskanç kişi düşmanına kötülük eder gibi kendisine kötülük eder.
Günümüzde siyaset hayatımızda kavga hiç bitmiyor. Parti içi ve parti dışı kavgalar bütün acımasızlığıyla devam ediyor. Bunun sebebinin aileden başlayan insan yetiştirme düzenimiz olduğunu ne zaman göreceğiz. Memleketimizde garip rüzgârlar esiyor. Milli mücadeleyi küçük görmek, yapılan savaşları çocukların mahalle arası kavgası düzeyine indirmek isteyen yeni yetmeler görüyoruz. Bu tarih bilgisinden, tarih şuurundan mahrum fukaralar için ecdadımız en güzelini söylemiş: “Atalarını tanımayan, Allah’ını tanımaz”. Biz mazimize hep bu ölçü ile bakılmasından yanayız. Milli mücadele baştan aşağı destandır. Trakya ve Anadolu’dan silinmek, onursuz esir haline getirilmek istenen bir milletin kahramanca ayağa kalkışıdır. 30 Ağustos zaferi, kör gözleri, milli ruhtan mahrum vicdanları açacak güçtedir. 12 yıl savaşmış bu aziz millet 4 yıl süren bir Kurtuluş Savaşını başarmıştır. Bir bölümü işgal edilmiş aziz vatan coğrafyasında casuslar, ajanlar cirit atarken bunlara ve işgalcilere rağmen Erzurum ve Sivas Kongrelerinin toplanması büyük bir başarıdır. Burada milletin güzide evlatlarının fedakârlığı kadar, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının lider karakterli olmaları çok büyük önem taşır. Bunları anlamak için Atatürk’ün meclis kürsüsünde bir hafta süre içinde okuduğu nutku, Kazım Karabekir Paşa’nın İstiklal Harbimizin Esasları’nı, Gazi Paşa’nın yanındaki kadronun her birisinin kaleme aldığı hatıraları dikkatle ve ibretle okumak lazımdır. Kulaktan dolma bilgilerle bir kısmı kendini kurtaramamış, kendisini ahlakın kemaline erdirememiş süper mürşitlerle(!) milli mücadele gerçeği anlaşılamaz. Eğer bunların ağzı onun adını anmaya layık olsaydı: “Atatürk büyük bir kahramandır” sözü bizden önce onların dilinden ifade edilirdi. Bir gün sofrasında son padişah Vahideddin’i kötüleyen adama Atatürk hışımla böyle konuşmayınız der ve devam eder: “O çok dürüst bir insandır, isteseydi yurtdışına giderken bütün hazineyi götürürdü, O bunu yapmamış. Pırlanta işlemeli sigara tabakasını hazineye iade etmiştir. Şu anda büyük sıkıntı içinde olduğunu biliyorum ve hiçbir şey yapamadığım için kahroluyorum”. Dünyada en büyük talihsizlik bir insanı tanımadan, dinlemeden, eserlerini okumadan o’nun hakkında hüküm vermektir. Bana göre en talihsiz insanlar nankörlerdir. Bu vatan için ter döken, kan döken, can veren herkese sonsuz minnet duyuyorum. O eşsiz kahraman kadronun tırnağı etmeyen zavallıların, onları küçümseme gayretleri sadece ve sadece yarının utanç levhaları olacaktır. Diğer Müslüman ülkelerin hali karşısında bugün pırıl pırıl bir Türkiye varsa unutmayalım bu Atatürk’ün ve arkadaşlarının eseridir.