Nâdirattandır, ama Başbakan R. Tayyip Erdoğan doğru söylüyor...
“30 Mart yalnızca bir mahallî seçim değildir, istiklâl mücâdelesidir...” (R. Tayyip Erdoğan)
Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi doğrusu, bir gün Başbakan Tayyip Erdoğan’dan sâdır olan bir cümlenin altını imzalayabileceğim...
Bu kadro, Tayyip Erdoğan liderliğinde henüz daha parti bile kurmamışken, ‘yeni oluşum’ adı altında “Millî görüş gömleğimizi çıkardık, değiştik” diyerek bohçacı hatunlar gibi kapı kapı dolaşıp liberallere kompliman yaparak mavi boncuklar dağıttıkları günlerde, “Anneniz soğan, babanız sarımsak ise nasıl güzel kokabilirsiniz?” başlığıyla “Değişimin temsilcileri iflâsın da müsebbipleri olacaktır” diye yazdığım günlerden beridir ilk kez Tayyip Erdoğan’ın sarf ettiği bir cümleye iştirâk ediyorum...
“30 Mart yalnızca bir mahallî seçim değildir, istiklâl mücâdelesidir...” (R. Tayyip Erdoğan)
Yıllar evvel “On yılın özeti: Siyasal İslâm’ın defin ameliyesi...” başlığıyla, “28 Şubat’ın içinden bir ‘derin sorgulama’ değil, bir ‘derin İslâmcı sekülerizm’ çıktı; bunun adı da AKP oldu ve İslâm’ın oysal biricik değeri olan ‘adâlet’in devletin de biricik değeri olması ihtimâline konulan ipoteğin altında ‘İslâmcı’ AKP’nin imzasının bulunması, siyâsî tarihimize bir trajedi olarak kaydoldu...” cümleleriyle yazdığım yazılardan sonra ilk kez Tayyip Erdoğan’ın sarf ettiği bir cümleye iştirâk ediyorum...
“30 Mart yalnızca bir mahallî seçim değildir, istiklâl mücâdelesidir...” (R. Tayyip Erdoğan)
Evet...
Gerçekten de Başbakan’a katılıyorum, el-hak doğruyu söylüyor, eskilerin tâbiriyle nevâdirdendir, yani nâdirâttandır ama Başbakan doğru söylüyor. Kulağa garip geliyor ama Başbakan doğru söylüyor...
“30 Mart yalnızca bir mahallî seçim değildir, istiklâl mücâdelesidir...”
Devletin en üst mertebesinde vazife yapan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, onun müsteşarı, bir korgeneral ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın yaptığı toplantının zabıtlarının kaset pazarına düştüğü bir Türkiye’de, MİT Müsteşarı’nın ve Dışişleri Bakanı’nın akıllara sezâ diyaloglarının sosyal medyada neredeyse toplantıyla eş zamanlı yayılabildiği bir Türkiye’de:
“30 Mart yalnızca bir mahallî seçim değildir, istiklâl mücâdelesidir...”
Van Kalesi’ne PKK bayrağı çekilebildiği, İmralı’daki katillin “Devletin 3. Adamı oldum” diyebildiği, Sırrı Sakık’ın, “Mustafa Kemal’in itleri” cümlesini kurmaya cesâret edebildiği bir Türkiye’de:
“30 Mart yalnızca bir mahallî seçim değildir, istiklâl mücâdelesidir...”
Yolsuzluk soruşturması açan savcıların hain olduğu, hükümet bürokrasisini rüşvete boğan bir çocuğun “hayırsever iş adamı” olduğu, ayakkabı kutularında milyon dolarları istifleyen banka genel müdürünün “tanırım, saf çocuktur” diye aklandığı, “milletin a.. koyacağız” diyen iş adamlarının “taşın altına ellerini koyan fedâkâr müteşebbisler” olarak pazarlandığı bir Türkiye’de:
“30 Mart yalnızca bir mahallî seçim değildir, istiklâl mücâdelesidir...”
“Yüzde elliyi evlerinde zor tutuyorum” diyebilen, “Reyhanlı’da ölen vatandaşlarımızın hepsi Sünni’ydi” diyebilen, “Utanmasa Suriyeli pilotlar ekmek almaya gidiyordu” diyebilen, “Efsane yazan polisi”nin öldürdüğü 13 yaşında bir çocuğun annesini miting meydanlarındaki kalabalığına “yuhalatan” Başbakanın yönettiği bir Türkiye için:
“30 Mart yalnızca bir mahallî seçim değildir, istiklâl mücâdelesidir...”
30 Mart’tan sonra, mevcut oy oranını koruyabilmesi hâlinde Tayyip Erdoğan’ın, 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasında adı geçen, başta oğlu Bilal olmak üzere tüm isimleri yanına alıp, ekranlarda bağıra bağıra “Sandık bizi akladı” deme ihtimâli bulunan, 17 Aralık soruşturmasını yürüten bütün savcıları tutuklama ihtimâli bulunan bir Başbakanın yönettiği bir Türkiye için:
“30 Mart yalnızca bir mahallî seçim değildir, istiklâl mücâdelesidir...”
Oslo görüşmelerinde varılan mutabakatın hayata geçtiği, İmralı’daki katilin serbest kaldığı, MİT Müsteşarının kendi ağzıyla itiraf ettiği kontrolümüz altında olmayan sınırlarımızdan Habur kepâzeliği benzeri sahnelerin yaşandığı bir Türkiye için:
“30 Mart yalnızca bir mahallî seçim değildir, istiklâl mücâdelesidir...”
Bu istiklâl mücâdelesinin adı:
AKP’ye oy vermemektir...
Bir partiler mücâdelesi değildir 30 Mart...
İstanbul’u almak için Urfa’yı HDP’ye satan bir pazarlık ehline “dur” demektir 30 Mart...
Son bin yıl içinde bu aziz milletin başına gelen üç büyük mûsibetin; Tayyip Erdoğan’ın, Ahmet Davutoğlu’nun ve Hakan Fidan’ın Türkiye üzerindeki tahakkümüne son vermektir 30 Mart...
Kullanacağımız oyun en önemli anlamı budur...