Nabucco'dan sonra NATO'da Sarkozy ve Fransa bedel ödemeli...
2-4 Nisan tarihleri arasında Romanya’nın başkenti Bükreş’te NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi gerçekleşti. Ajanslara göre, NATO Bükreş Zirvesi’nin kurumsal konuların görüşüldüğü ikinci gününde Fransa, yıl sonunda askeri kanada dönüşünü garanti altına alma çabalarını yoğunlaştırdı.
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, basına dağıtılan konuşma metninde, bu yılın ikinci yarısında üstleneceği Avrupa Birliği (AB) dönem başkanlığının sonunda NATO’nun askeri kanadına dönüşüyle ilgili gerekli kararların alınmasını talep etti.
Bilindiği gibi Fransa, De Gaulle döneminde ABD’nin dış politikasını ve NATO’da uygulamaya çalıştığı stratejiyi protesto ederek 1 Temmuz 1966’da örgütün askeri kanadından çekilmişti.
Nicolas Sarkozy’nin Cumhurbaşkanlığına seçilmesine kadar AB’nin güvenliğinin NATO’dan bağımsız olmasını savunan ve NATO’yu Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına (AGSP) rakip gören Fransa, son dönemde politikasını değiştirerek NATO’yla ilişkilerini iyileştirme ve AB-NATO işbirliğini artırma çabasına girişmiştir.
Anavatan Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, NATO zirvesi sırasında Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile görüştü. Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın da katıldığı görüşmede; ikili ilişkilerin yanısıra, NATO gündemindeki konular ve Türkiye’nin AB üyelik sürecinin ele alındığı öğrenildi. Görüşmede, başımıza çorap örülmeye çalışılan Ermeni meselesinin ise ele alınmadığı belirtildi.
Her fırsatta Anavatan Türkiye’ye karşı düşmanca duygular beslediğini gizlemeyen Sarkozy ne oldu da Türkiye Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı ile görüştü?
Nicolas Sarkozy’nin, Ankara’nın AB üyeliğine karşı olduğunu ve Ankara’nın AB’ye entegrasyonuna karşı çıktığını, gerekçe olarak da Türkiye’nin Asyalı kimliğini ve Avrupa kültürüne ait olmamasını gösterdiğini biliyoruz. Avrupa’nın sınırsız genişlemesinin AB’nin politik birlik olmasını engelleyeceğini savunan Sarkozy’nin Türkiye’nin üyeliğini bir Anglo-Sakson tuzağı olarak gördüğü ve bu nedenlerle Ankara’ya tam üyelik yerine imtiyazlı ortaklık önerdiği bilinirken, Gül ve Babacan’la buluşmasını sadece tanışma amaçlı bir toplantı olarak nitelemek mümkün müdür?
Hele hele Türkiye ile ilgili yukarıdaki katı görüşleri ve tutumu belli olan Sarkozy’nin Cumhurbaşkanı Gül ile yaptığı görüşmeden sonra AB’nin Türkiye ile müzakere sürecinin devam ettiğini dile getirerek, Fransa’nın müzakere fasıllarının açılmasına itiraz etmediğini açıklaması beni hayretler içerisinde bırakmıştır. Sarkozy’nin 8 başlıkta Türkiye ile müzakerelerin dondurulması için olağanüstü gayret gösterdiği ve bunu başardığı bilinen bir gerçek iken Sarkozy’nin bugünkü riyakârlığı nasıl izah edilebilir? Türkiye’nin iyiliğini ve AB üyeliğini ister tutumu nasıl algılanmalıdır?
Kıbrıs Türklerinin haklarını hiçe sayarak Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni adanın tek meşru hükümeti olarak bağrına basarak sözde Kıbrıs Cumhuriyeti ile Savunma ve İşbirliği anlaşması imzalamış olan Fransa ve onun Cumhurbaşkanı Sarkozy neyin peşindedir?
Anavatan Türkiye’ye karşı düşmanlık güderek 12 Ekim 2006’da Ermeni Soykırımı’nın inkârını cezalandıran Yasa Tasarısı’nı, Fransa Parlamentosu’nda 19 oya karşılık 106 oyla kabul eden, daha önce de 2001 yılında sözde Ermeni soykırımını tanıyan yasayı parlamentosundan geçiren Fransa’nın Türkiye’ye karşı yumuşaması (yumuşar görünmesi daha doğru olacaktır) nedendir acaba?
Anlaşılan NATO’nun askeri kanadına dönmeyi kafasına koymuş olan Fransa ve Sarkozy bu konuda Türkiye’nin muhtemel muhalefetini sulandırmaya çalışmaktadır. Bu nedenle de Türkiye’ye şirin görünmeye çalışmaktadır. Fransa’nın çıkarlarını korumaya yönelik bu geçici duruma ve Anavatan Türkiye’nin veto kartını engellemeye yönelik bu iki yüzlü Fransız siyasetine karşı uyanık olunmalıdır.
Sarkozy ve Fransa’nın Türkiye’ye karşı yumuşamasının diğer bir nedeni de Fransa’nın ulusal gaz şirketi Gaz de France’ın çok kısa süre önce Türkiye’nin karşı gelmesiyle Nabucco Projesi’nden dışlanması ve Türkiye’deki enerji ihalelerinde Fransız şirketlerine sıcak bakılmamasıdır.
Fransa’nın kendi çıkarlarını koruma uğruna Anavatan Türkiye’ye karşı yaklaşımındaki değişiklik ve yaratılmak istenen olumlu havanın göstermelik ve samimiyetten uzak olduğu konusunda uyanık olunmalıdır.
Cumhurbaşkanı Gül’ün, zirvede Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile yaptığı görüşmeler hakkında, “Görüşlerimizi birbirimize açıkça dile getirdik. Fransa Türkiye’ye, Türkiye de Fransa’ya çok önem veriyor’’diye açıklamada bulunması beni endişeye sevketmiştir.
Yunanistan’ın NATO’ya dönüşünü Türkiye’nin kabul etmesi karşılığında hiçbir şart öne sürülmemesi Türkiye’nin bugün uluslararası ilişkilerde ve gelişmelerde karşılaştığı birçok zorluğun önemli bir sebebi olmuştur. AB üyeliği, Kıbrıs ve Ege sorunları konusunda Anavatan Türkiye üzerinde oluşturulan olumsuzluklar ve bugün karşılaştığımız birçok diğer önemli problemlerin temelinde Yunanistan’ın tekrar NATO’ya dönmek isteği ile Türkiye’nin eline geçen son yüzyılın en büyük dış politika fırsatının kullanılmaması yatmaktadır...Şimdi aynı hata tekrarlanmamalı ve Fransa Türkiye’ye karşı izlediği olumsuz siyasetinin bedelini ödemelidir. Fransa NATO’nun askeri kanadına ancak Türkiye’nin belirleyeceği şartları yerine getirirse girebilmelidir. Anavatan Türkiye artık elindeki kozları kullanmasını bilmelidir...