Müzakerelere devam bizi üzecek
Gözlerini Kıbrıs’ta yaşanan gerçeklere tamamen kapamış uluslar arası kuruluşların başında Birleşmiş Milletler (BM) gelmektedir. Maalesef bu kuruluş 1963 olaylarının başlamasından itibaren, belki de daha önceden, Kıbrıs sorununa, doğru teşhis koyamamıştır. Emperyalist ABD ve İngiltere’nin Sovyetler Birliği ile sürdürdüğü dünyayı paylaşma rekabeti içerisinde, soğuk savaş rüzgarlarının da etkisiyle, BM’de alınan neredeyse tüm kararlar Anavatan Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin aleyhine olmuştur. Lozan’da kurulan Türk-Yunan dengesini kendi çıkarlarına göre değiştirmek için sömürgeci emperyalizm elinden geleni yapmış ve yapmaktadır.
Bu bağlamda BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un Güvenlik Konseyi’ne sunduğu 28 Kasım tarihli, Kıbrıs’ta görev yapan BM askerlerinin görev sürelerinin uzatılması ile ilgili son raporu da, geçmiş raporlarda olduğu gibi, ada gerçeklerine dayanmamakta ve sadece emperyalist hedeflere hizmet etmektedir. Emperyalist Batı adına kaleme alınmış olan rapordaki sürdürülen müzakerelerle ilgili yorumlar da doğru değildir.
BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon yayımladığı son Kıbrıs raporunda, “Genel olarak Kıbrıs’taki müzakerelerin iyi yönde ilerlediğini” ve iki lider arasında kişisel düzeyde “mükemmel bir uyum” olduğunu söylemesi inanılır gibi değildir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer de bir süre önce Güney Kıbrıs’ta yayımlanan POLİTİS gazetesine verdiği özel demeçte, iki lider arasında devam eden kapsamlı müzakere sürecine yönelik olumlu açıklamalarda bulunmuş ve KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas’ın ortak müzakere zeminine sahip olduğunu dile getirmişti. Downer, ayrıca müzakerelerin tatmin edici bir hızda ilerlediğini de açıklamıştı!.
Kıbrıs Rum tarafının, gerek sürdürülen müzakerelerde ve gerekse de uluslar arası toplum ile olan temaslarında, Anavatan Türkiye ve Kıbrıs Türkleri ile ilgili tutumunu olumlu ve yapıcı olarak gösterme çabaları yeni bir tuzak ile karşı karşıya olduğumuzun en somut göstergesidir. Neticede Rum tarafı iyi-uslu çocuk olarak gösterilecek, Türk tarafı ise uzlaşmaz-kötü taraf olarak, eskiden olduğu gibi damgalanacak ve önümüze konacak şer bir anlaşma ile Türk tarafı cezalandırılmaya çalışılacaktır.Rum tarafı daha şimdiden müzakerelerde alınacak olumsuz bir sonucun sorumluluğunun Türk tarafına ait olacağını dillendirmektedir.
Müzakerelerden olumlu bir sonuç beklemek safdilliktir. Ayrıca müzakere masasından kaçanın kaybedeceği de büyük bir martavaldır. Emperyalizmin yüreklendirdiği ve desteklediği Rum-Yunan ikilisinin keyfiyetiyle geçen son elli yıldan gerekli dersler alınmalıdır. Rum tarafının hedefi bellidir. Ada Yunan yapılacaktır. Federasyon-mederasyon istedikleri gerçek değildir. Hedeflerine, Kıbrıs Türkünün, kurduğumuz devletimiz KKTC’nin ve Anavatan Türkiye’nin adadaki varlığına rağmen ulaşmak istemektedirler. Adada yaşananlardan Rum tarafı gerekli dersleri çıkarmamaya adeta yemin etmiştir. Sütü bozuk Hristo-fiyaskolarla bir arada yaşanamayacağı artık anlaşılmalıdır. Kıbrıs Türkünün farklı dini, dili, tarihi, kültürü ,örf ve adeti ile Rumdan ayrı bir halk olduğunu kabul edemeyen zihniyetle müzakere masasında vakit kaybedilmemelidir. Halkların self-determinasyon hakkını teslim edemeyenlerle işimiz olamayacağını dünyaya anlatmalı boşu boşuna masa başında zaman harcamamalıyız. Her zamankinden daha fazla 25 yaşındaki devletimiz KKTC’ye sahip çıkılmalı ve gelişmesi için her türlü çaba harcanmalıdır.
Anadolu’daki kardeşlerimizin, Büyük Türk Milletinin ve İslam dünyasının mübarek Kurban Bayramını kutlar, sağlık, bereket ve mutluluklar dilerim.