Müzakere dayatılıyor
Çağın hastalığı haline geldi fıtık. Anatomik olarak bel ve boyun fıtığı çığ gibi artarken ruhsal anlamda beyin fıtığına yakalanıyoruz. Seksene dayanan ömründe geçirmedik ameliyat kalmayan anneciğim, Gazi Üniversitesi Hastanesi’nde bu defa bel fıtığından yatıyor. Zorunlu bir vazifeden ziyade ibadet saydığım için yanından ayrılmam mümkün olmuyor. Uykusuz geçen sabahın erken saatinde gazeteleri okuyarak vakit geçireyim derken beyin fıtığım depreşti.
Yayın hayatına girdiğinde mesleki anlamda çoğumuzu heyecanlandıran ancak patronun işlerinden dolayı hükümetle iyi geçinmek için yandaşlık çizgisine kayan bir mevkutenin birinci sayfasına takıldım. Sürmanşette, ‘Siyasette Müzakere, Terörle Mücadele’başlığına takıldım. Başbakanın uçağında koltuk kapmanın heyecanı ile Erdoğan’a övgüler düzülen yazıda ’Sınır ötesi operasyonda çok zayiat verdiler. Panik içindeler. Terörle mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. Hudut birlikleri kurulunca daha rahatlayacağız’diyen Başbakanın sözlerini garipsedim. Profesyonel ordu mavrası ile oluşturulacağı söylenen hudut birlikleri için bugüne kadar nerede oldukları sorusu geldi aklıma.
Öyle ya on yıldır iktidarda olan AKP, neredeyse bitme noktasındaki terörün kökünü kazımak yerine teröristleri şımarttığı için bugüne gelinmedi mi?
Peki ya şerefsiz kim?
Terör örgütü ile müzakerelerin yapıldığını seslendiren muhalefete ’İspatlamayan şerefsizdir’diyen Erdoğan’ın çark edişini alkışlayanlar ’Devlet Yapar’ ara başlığı ile alkış korosuna katılmaktan beis duymuyorlar. “Devlet gerekli gördüğü koşullarda da siyasi müzakereleri sürdürür. Siyasetle müzakere, terörle mücadele edeceğiz” sözlerinin sahibi Erdoğan’ın aslında ne demek istediği ortada. Bana göre meali “PKK zaten siyasallaştı. Üstelik meclise bile taşındı. Bu iş silahla çözülmüyor. Bir taraftan görüşmeleri sürdüreceğiz onlar saldırırsa da zorunlu olarak operasyon yapmak durumunda kalacağız.”
Asker maaşıyla ev bakıyordu
Erdoğan’ın itiraflarının yer aldığı sürmanşetin altında Siirt’te şehit düşen er Halil İbrahim Türkmen’in fotoğrafı var. 150 lira olan asker maaşının yüz lirasını Konya’daki ailesine gönderdiği ortaya çıktı. Annesi “Terhisten sonra evlenecekti” dedi. Siirt’teki şehidimiz yüz lirayı ailesine gönderirken, Erdoğan ve şürekâsının yüz lirayı ramazan davulcularına bahşiş verdiği haberi aklıma geldi. “Kanı yerde kalmayacak” edebiyatı ile toprağın altına gömülen binlerce şehidimizin durumu ortada. Silvan’daki 13 şehide karşı 13 gazinin ziyareti resimlerini hatırlayan var mı?
Çoğunluğu tekerlekli sandalyeye mahkum gaziler de sadece 17 Eylül’de başlayan gaziler haftasında hatırlanır.
Bu haberin karşısında Paris’in ‘Çiş krizi’ haberi var. İstanbul’dayken İspanya Park’ta girdiği tuvaleti beğenmeyen Paris Hilton için başka kattaki tüm tuvaletler boşaltılmış.
Aynı Paris asansördeki kokuyu şikâyet etmiş. “Daha da binmem asansöre” diyerek Kıvanç’ın hatırına kokuya katlanmış.
Demokratik süreci destekliyoruz
“ETA örnek oldu” başlığının altındaki spotta tutuklu 732 ETA militanının, örgüte ‘silah bırak’ çağrısı yapması Güney Doğu’da yankı buldu. ‘PKK’lı yakınları benzer çağrıyı tartışıyor’ yazılı. 1500 PKK’lı tutuklu adına açıklamayı yapan, ‘En büyük beklenti huzur ve barış. Öcalan ile ara verilen müzakerelere devam edilmeli’ demiş. Yani AKP’nin müzakeresini PKK’nın desteklediği vurgulanıyor. Yani yandaşlığa terfi eden gazete müzakereden yana olduğunu belirtiyor. Ne diyelim? Hayırlı olsun...
Parlamenter sistem riskli...
Bir ara adı Cumhurbaşkanlığı adayları arasında geçen Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, kendisine verilen görevi yumurta yağmuruna rağmen sürdürüyor. Başkanlık sisteminin en ateşli savunucusu Kuzu, ‘Parlamenter sistem riskli. Koalisyon gibi Allah’ın belasını bünyesinde taşıyor’ sözlerini sarfetmiş. Bu sözleri zikredenin Anayasa Komisyonu Başkanı titrini taşıması kadar ikilem olabilir mi?
Demek ki Türkiye’de yaşanan koalisyonlar ‘Allahın belası’ Büyüklerimiz boşuna ‘Söyleyene değil, söyletene bak’ dememişler. Kuzu’nun başkanlığında yeni hazırlanacak anayasadan hayır beklemek iyimserlik ötesi değil de nedir?
Başbakan oğlu iş bulamıyor
Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘kanka’ları arasında olan Yunanistan Başbakanı Papandreu’nun küçük oğlu Andreas kriz nedeniyle iş bulamıyormuş. 29 yaşındaki Andreas İngiltere’de istatistik okumuş. Özel hayatında kimliğini sakladığını, soyadının “isim benzerliği” olduğunu vurguluyormuş.
Oldu mu be Andreas; baban Yorgo’nun kankası Recep Amca’nın çocukları gemicik sahibi. Pırlantada vergiler sıfırlandığı için pırlanta mağazaları zincirinden, özel hastanelere kadar milyar dolarlara varan iş hacmine sahipler. Babanın hatırına sana da ballı bir şirket kurmanda yardımcı olur. Hatta Türkiye’den bir bankayı kâğıt üzerinde satıp yedi ceddine yetecek iş sahibi yapar.
Ermenilerin tazminat isteği
Birinci sayfasında on bir haber olan gazetenin ilgi çekici bir başka haberi de ‘Bizi 1915 değil, 1923 bağlar’ başlığı idi. Ermeni bir ailenin “İncirlik bizim” diyerek ABD’de açtığı tazminat davasına Ziraat ve Merkez Bankası savunma yolladı: ‘Cumhuriyet 1923’te kuruldu. 1915 TC’yi bağlamaz.’
Ermeni, Kıbrıs, Kürt demokrasi açılımları adıyla başlatılan girişim, striptize dönüşünce taviz tavizi doğurmaya başladı.
Sözde soykırım hikâyesinden sonra önce tazminat sonra da toprak talep eden Ermeniler çok ciddi mesafe kat ettiler bile...
AKP’nin on yıllık icraatında bankaların yarıdan çoğu yabancılara satıldı. Yerli sigorta şirketi neredeyse kalmadı.
Yabancı sigorta şirketleri Türkiye gibi bir ülkeye birden bire niye üşüştü sanıyorsunuz. Ermenilerin tazminat taleplerinin komisyonu bile sigorta şirketlerine milyar dolar kazandıracak da ondan. Bu konuyu önümüzdeki günlerde detaylandıracağım.
Bugün yazıyı uzattık. Aynı gazetenin ekonomi sayfasında ‘IMF ile Hükümetin Anlaştığı Tek Nokta İşçi Haklarında Kısıntı’ başlıklı yazı daha da ilginç. Ne diyelim Allah cümlemizi fıtıklardan özellikle de beyin fıtığından korusun.