“Muzaffer Tekin hiç acı çekmedi”
Perşembe akşamı Ulusal Kanal’da Hulki Cevizoğlu’nun “İkna Odası” adlı programını seyrettim. Silivri’den ayağının tozu ile çıkan Doğu Perinçek’in karşısında sevgili Arslan Bulut, Cumhuriyet gazetesinden Orhan Bursalı, Ümit Zileli, Gülgün Feyman vardı. 12 Mart, 12 Eylül gibi darbe günlerinin mahpusu Doğu Perinçek’te altı yılı geride bıraktığı son hapisliğinden iz göremediğimi belirtmeliyim. Sanki geçici bir göreve gitmiş, ikamet adresini değiştirmiş, tayin edildiği bir başka ilde sabır ile görevini yerine getirmiş devlet memuru edasıyla öncelikle “alacağımız yok” diye sözlerine başladı. Sonra “Silivri ya da Zulümhane rantı” ndan bahsetti. Davanın ilk gününden beri duruşmaları, ifadeleri ve orada yazılanları yakından takip eden biri olarak bu “rant” tanımına takılıp kaldım. “Hiç acı çekmedim.. Çekseydim de söylemezdim zaten.. Silivri’de işkence ve dayak yoktu. Dolayısıyla acı çekecek, acının fotoğrafını çektirecek durum söz konusu değildi.. Oğlum Mehmet içeri alınınca acı çektiğimi sandılar. Hayır, tam tersine onun bu tecrübelerden geçmesi lazımdı..” diye devam etti Perinçek.
Perinçek’in Silivri’yi Yemen ve Çanakkale gibi savaş mevzisi olarak kabullenmesi izleyicilerin büyük bölümünü etkilemiş.
Ümraniye’de bulunduğu iddia edilen bombalardan sonra “Bu bir Amerikan tertibidir.. Hedef öncelikle Türk Ordusudur” tespitinde bulunan Perinçek’in söyledikleri doğru çıktı. Sadece televizyon programlarında anlattıklarından değil, Perinçek ile beraber Tekirdağ ve Silivri’de hapis yatanlardan da dinledim onun tutumunu.. Savunmalarını salonda canlı canlı izledim. Yetmedi kayıtları seyrettim defalarca.
Doğu Bey, Siliviri’deki acılar meselesini konuşurken Muzaffer Tekin’den bahsetti. Kuddusi Okkır’ı hatırlattı. Okkır’ın 20 kiloya düşene kadar hastaneye götürülmediğini, Tekirdağ Cezaevindeki koğuşunda tuvalete bile arkadaşları tarafından taşındığını hatırlattı. Nazlı Ilıcak’ın iki aylık, Tayyip Erdoğan’ın dört aylık hapislerinin mağdur edebiyatını sürdürüşlerine dikkat çekti. “Muzaffer Tekin ise her sorulana arslanlar gibiyim.. Bomba gibiyim cevabı vermiştir. Onun hızla kilo kaybettiğini görüyorduk. Ömrünü ülkesine, vatanına adadığı halde darbecilikle, Danıştay cinayetiyle suçlanmayı hazmedemediği için kahırlandı, kanser oldu. Ama hiç acı çektiğini söylemedi. Askerlik, komutan olmak böyle bir şey, yurtseverlik ve adam olmak da böyle bir şeydir” sözleri ile Tekin’i anlatınca dayanamadım. Bir süredir Çapa Hastanesi’nde kanser tedavisi olan ve iki gün önce özgürlüğüne kavuşan Muzaffer Tekin’i telefonla aradım.
“Size geçmiş olsun demiyorum.. Onlara geçmiş olsun.. Siz kazandınız.. Onlar kaybetti” diye girdim söze.. “Senin sesini duyunca hücrelerim yenilendi Yavuz Selim Kardeş.. Sizin televizyonlardaki konuşmalarınız, gazetelerdeki yazılarınız bize içeride güç verdi. Günün birinde çıktığımızda aynı saflarda mücadele edeceğimize inancımızdan zerre kadar şüphe etmedik.. Duruşmalar esnasında sizlerin yanımızda oluşu yalnız olmadığımızın göstergesiydi. Şimdi yeni bir fişleme yapıyorum.. Sanıldığı gibi bir fişleme değil. A sınıfı B sınıfı.. Asalet ve cesaret üzerine.. Bu süreçte asaletini tescil edenler, cesaretini sergileyenler var. Sınıfta kalanları Allah’a havale ediyorum. Gerekirse altı yıl değil 66 yıl daha yatarım. Kendi adıma Türk Milletine hakkımı helal ediyorum. Türk Milleti de inşallah haklarını bize helal eder. Allah doğrunun yanındadır. Her şey ortaya çıktı. Kumpasçıların yargılandığını görmeyi Allah bize nasip eder inşallah” sözleri ile beraber nefsime ağır gelen iltifatları sıraladı. Alemlerin Rab’binin ona sağlığını yeniden kazandıracağına inanıyorum.