Müthiş ikili
Ekrem İmamoğlu'nun dediği gibi matematiği hangi yönden uygularsanız uygulayın İstanbul'da seçim bitti.
Kadir Topbaş'ın memleketi Yusufeli'nde iki oyla seçim kazanırken bayram edenler şimdi üzgün. İstanbul'da en düşük olasılıkla 10 binin üstünde fark yerken niye hazımsızlık gösteriyorlar.
Aslında iktidar korosundaki çatlaklar bir yerde mağlubiyetin kabullenilişi. Farkındasınız herhâlde, her gün her biri saatlerce konuşanlar sessizliğe büründü.
Ortada iki kişi kaldı. Biri genel başkan yardımcısı. Diğeri parti sözcüsü. Ömer Çelik kimi zaman anayasadan söz ediyor. Bazen de YSK'nın görev statüsünden. Dün de söz ettiğim gibi. Çelik'in yaptığı sadece televizyon tartışmalarına limon sıkmak.
Büyükçekmece
İstanbul'daki seçimleri "Nasreddin Hoca'nın göle yoğurt mayası çalması"na dönüştüren sadece Ali İhsan Yavuz. O da, görevden alınma tarihini ötelemek uğruna çırpınıp duruyor.
Örneğin seçmen listeleri yazımı sırasında ortaya çıkan iddiaya sığındı. Çoğunuz biliyorsunuz ama bilmeyenler için tekrarlamak istiyorum. Büyükçekmece Nüfus Müdürlüğü'nde çalışan bir memurun hayalî seçmen yazdığı öne sürüldü. Neticede bu şahıs tutuklandı. Sonra onunla bağlantılı bir kişi daha gözaltına alındı.
Olayın haberleştirilmesi görevini ise yandaş bir gazetenin adı tetikçiye çıkmış muhabiri üstlendi. O da, bu haberi devamlı ısıtıp duruyor.
Bu tetikçiden bir başka örnek daha vereyim. Bu ve bundan önceki seçimde aslı astarı olmayan pek çok yalan haberi vitrinledi.
Büyükçekmece'de organize işler peşine düşenler organize karalamaları görmezden gelmekteler. Palavralarla donatılmış gazeteler bölgedeki her meskenin kapısına bırakıldı. Hedef hiç değişmedi; Türkiye rekortmeni Belediye başkanı Hasan Akgün.
Devam
"Olmadı baştan" itirazlarından sonuç alamayanlar Ak Parti Başkan yardımcısı Ali İhsan Varol'a gidip senaryolarını aktardılar.
Zaman dilimleri ayrı işler, İngilizlerin ünlü sözüne dönüştü; "It's a life, It's a hope." Yani "Hayat varsa, ümit vardır!"
Bütün belden aşağı vurmalara rağmen başkan Akgün mazbatasını aldı.
Öte yandan İBB başkanlığını "anasının ak sütü gibi hak eden" Ekrem İmamoğlu da kısa süre sonra koltuğuna oturacaktır.
Tarihten bir yaprak
Waterloo Savaşı'nı Türkiye'de bilmeyen yoktur. Önemli bir detayı hatırlatmak istiyorum.
Fransız kuvvetleriyle, Prusya önderliğindeki birleşik güçler günlerdir savaşmaktadır. Her iki taraf da bitkindir. Kim hamleyi yaparsa kazanacaktır. Napolyon, rakip güçlerin süvarilerinin takibi görevini verdiği atlılarını beklemektedir.
O sisli kader sabahında nal sesleri duyulur. İmparatorun ağzından "Nihayet Haraşo" lafı çıkar. Oysa gelenler, Napolyon'un mareşalini atlatan Prusya atlılarıdır. Böylece kendini yenilmez sanan, üç ülkeye kral atayan sözde imparatorun sonu gelir. Ömrünün gerisini sürgün edildiği adada tamamlar.
Bir ilginç anı daha anlatacağım. Napolyon, burada üç öğün kelle yemesiyle ünlüdür. Dönüşümlü olarak yanaklarını, beynini ve dilini. Sizce neden?
***
Bu kadarına pes
Adamcağız koskoca metropolün belediye başkanlığını kazandı. Yine de "sansür"den kurtulamıyor. Ak Parti'nin seksen sekizinci sırasındakilere anında canlı bağlantı yapılıyor. Sıra İmamoğlu'na gelince, hiç görmüyorlar. Ya da ortasından, sonundan mutlaka biçiyorlar. Yazılı medyaları da aynı şekilde.
İçimden gelen sadece Namık Kemal'in Hürriyet Kasidesi'nden tarihî bir sözünü tekrarlamak;
"Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin.
Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten."
Spor arası
Farkındaysanız bir süredir seçim telaşı var. Haftanın iki gününü spora ayıramıyorum. Yine de aralara bir şeyler sıkıştırmaya çalışıyorum.
Aynı durum okur mesajları için de geçerli. Bunların hiç olmazsa birkaçına yer vereceğim:
Vahap Koculu, Armağan Üreten, İbrahim Ormancı ve kardeşimiz Alaattin Demirtaş. Mehmet Berkün'ün intihalci öğretim üyeleriyle ilgili yazdıklarıysa gerçeğin ta kendisi.
...
ÖZEL NOT: Hıncal Uluç büyüğümün "Sandık başında basın kartı geçmez" diyen yazıma verdiği desteğe teşekkür ediyorum.
...
GÜNÜN SÖZÜ
Bizi pişiren ıstıraptır. Gezip tozmak değil. Yakup Kadri Karaosmanoğlu.