Mutfağa giren "terör"istler!..
Trafikte ceza yazmak, her esnafa vergi memuru göndermek dışında, göstermelik olmayan bir şey kaldı mı bu ülkede?..
Her twit atanı savcılığa çağırmak dışında, laf olsun diye yapılmayan bir uygulama var mı ki?..
Nedir bu, her alanda virüs gibi yayılan "eller alışverişte görsün" kandırmacası?..
Güvenlikten sağlığa, eğitimden bayındırlığa, çevreden sanayiye kadar ne yazık ki devlete ve millete hizmet etmesi gereken her kurum işini "laf olsun-torba dolsun" yapıyor son yıllarda...
Çünkü devleti devlet yapan bürokrasinin neredeyse tüm alanlarında denetimler göstermelikten ileri gitmiyor...
Kimi olaylardaki tutuklamalar ancak sosyal medyada infal yaşanınca gerçekleştiği için yasalar bile ne yazık ki göstermelik uygulanıyor bu ülkede...
Mimar Sinan'ın yaptığı yapılar 500 yıldır ayaktayken, en küçük sarsıntıda binalar yıkılıyorsa, hazine arsasına yapılan gecekondular imar barışı adı altında affediliyorsa, indirim kandırmacası Türkiye'nin her köşesindeki iş yerlerinde, AVM'lerde bir hastalık gibi yayılıyorsa ve en önemlisi de "gıda" üzerinde yaşanan "terör"le ilgili denetimler bile göstermelikten ileri gitmiyorsa, bu memleketteki bürokratik sorunlar artık kangrenleşmekten de öteye gitmiş demektir...
300 firmaya ne oldu?..
Ne çimentodan-demirden yoksun binalar, ne üretimleri kontrol edilmediği için düğmesinden ipliğine kadar kanserojen madde içeren giysiler, ne de kalitesiz plastikten yapıldığı için çocuklara zehir saçan oyuncaklar sağlıklı bu ülkede?..
Yaşamsal olduğu için gereksinim duyulan diğer nesneler-araçlar ve asıl önemlisi, insanın yaşamak için hava ve sudan sonra en çok ihtiyaç duyduğu gıdalar bile, dünyanın hiçbir tarafında Türkiye'de olduğu kadar başıboş üretim ortamlarında, denetimsizliğin cehenneminde devasa bir rant kapısı olarak kullanılamıyor...
Evet; konu "gıda"ya gelmişse, işte tam da burada durmak lazım. Hiçbir şeye benzemez gıda...
Türkiye'de neredeyse bütün mahallelerde örgütlenen market zincirlerinin raflarında, nasıl oluyor da, kilosu 5 liraya tavuk, kangalı 6 liraya sucuk satılıyor diye kimse araştırmıyor...
Ne yazık ki "merdiven altı" diye tabir edilen üretim vahameti her yeri sarmış durumda...
Bu memlekette en büyük AVM'den en lüks restorana, seyyar satıcısından sokak aralarındaki lokanta-kafe-pastanelere kadar onbinlerce işyeri halkı zehirliyor, hastalık saçıyor ve kimse "gıda terörü"ne dur diyemiyor!!!
Hiç kuşkusuz basit gözlemlere ve deneyimlere dayanmıyor yukarıdaki saptamalar... Bizzat devletin tespitleridir bunlar... Denetim konusunda belediyeleri, sağlık müdürlüklerini devre dışı bırakan devlet var ya, işte o!..
Bakınız, daha geçen hafta Tarım Bakanlığı'nın adlarını açıkladığı 300 firmanın sahte ve tağşiş gıdalarla halkı zehirlediği ortaya çıktı...
İstanbul'dan Ankara'ya, Adana'dan Elazığ'a, İzmir'den Kayseri'ye kadar, 300 firmaya ait sucuktan kebaba onlarca ürün çeşidinde at-eşek-domuz eti, baldan yağa kadar çeşitli ürünlerde de kanserojen maddeler tespit edildi...
Ne şaşırtıcıdır ki, Türkiye'nin neredeyse her köşesinde lüks sayılabilecek lokantalarda "Adana kebap" diye pazarlanan yiyeceklerin içerisinde domuz eti bile çıktı!..
Deşifre edilen 300 firma, 2020'nin başında devletin açıkladığı ilk "tağşiş" listesi...
Oysa son 4 yılda yurttaşlara yiyecek adı altında adeta zehir yediren sahteci firmaların sayısı neredeyse 3 bine ulaştı...
Ancak kaynağı belirsiz atıklardan, sahte-uyduruk markalar adı altında fason üretim yapan gıda teröristleri gazetelerde-televizyonlarda deşifre edilmelerine rağmen ne yazık ki üretimlerini-satışlarını sürdürüyor ve devlet bunları seyretmekle yetiniyor!..
Tarım Bakanlığı yanıt verebilir mi acaba, ne yaptınız bu 300 firmaya?.. İşte asıl mesele de bu...
Durdurun üretimi...
Evet; gıda insanlığın en yaşamsal ihtiyacı...
O yüzden, bir dönem kendi kendine yeten yedi ülkeden biri olmasına rağmen AKP iktidarı döneminde maydanoza, samana bile muhtaç hale getirilen Türkiye'de, artık neredeyse hiç bir gıdanın gerçeği-sağlıklısı üretilmiyor!!!
Piyasada satılan gıdaların çoğu içerdikleri iğrenç atıklar yüzünden zehir saçıyor...
Peki; devletin, yani Tarım Bakanlığı'nın görevi gıda teröristlerinden alınan numuneler üzerinden sahteciliği-dolandırıcılığı sadece medya yoluyla deşifre etmek mi?..
İnsanları zehirlemenin, hastalık saçmanın ve tüketiciyi dolandırmanın önüne firma isimlerini listeler halinde açıklamakla mı geçilecek?..
Bu kadar basit mi olmalı gıda teröristlerine uygulanacak asıl yaptırımlar?..
Sahteci firmalar neden bertaraf edilmiyor, ruhsatları neden iptal edilmiyor, üretim alanlarının-atölyelerin-fabrikaların kapısına neden kilit vurulmuyor?..
Gıda teröristleri neden yargı önüne çıkartılmıyor?..
Millete domuz eti yedirenlerin bir süre sonra başka markalarla insanları zehirlemeye devam ettiği bilinmiyor mu?..
Çamaşır suyunda tavuk!..
Üstelik daha geçen hafta millete domuz eti yedirdikleri, kanserojen maddelerle üretim yaptıkları saptananlar deşifre edilirken, önceki gün yapılan bir açıklama dehşet verici bir tabloyu daha karşımıza çıkardı... Bakınız,
Uluslararası Döner Federasyonu (UDOFED) Genel Başkanı Mehmet Mercan gazetecilere neler söylemiş;
"Ucuz dönerciler, hayvanın sabun sanayisine giden yağlarını yüzde 40 oranına kadar Türk dönerine koyarak haksız rekabetle sektörü mahvediyorlar.
Tavuğun kesimhaneden bayilere geldikten sonraki ömrü 4-5 gün. Son tüketim tarihi geçen ürünleri merdiven altı işletmelere daha ucuz fiyattan veriyorlar. Ben 12 liraya alıyorsam onlar 6-7 liraya alıyor. Çok bakteri üremişse çamaşır suyuyla bunları yıkayıp döner yapıyorlar.
Toplumu zehirliyorlar... Ucuz dönercilerin önünde kuyruğa giren vatandaşlarımız bilsinler ki yarın tedavi olmak için hastane kuyruklarına girecekler. Çünkü bunlar gıda terörü yapıyorlar. Gıda terörü dağdaki terörden daha tehlikelidir."
Evet, manzara dehşet verici... Üstelik çarşı-pazardaki gıda fiyatlarıyla, enflasyon ve zamların insanları açlığa sevk ettiği bir dönemde, ucuz gıdalara yönelen vatandaşlar bir de sahte ve hastalıklı ürünlerin taarruzuyla uğraşıyor...
Peki; tarım, sağlık, sanayi ve çevre bakanları gıda teröristleri üzerine önleyici ve etkili biçimde nasıl ve ne zaman gitmeyi düşünüyorlar acaba?..
Unutmasınlar ki, yaşamın her alanında başıboşluk bir nebze olsun tartışılabilir ama gıda teröristlerine yönelik uydurma-göstermelik kontrollerin yol açacağı ağır tahribatlar ifşa yoluyla giderilemez...
O halde ey sayın bakanlar, durdurun mutfağa kadar giren teröristleri, iptal edin ruhsatlarını, çıkartın yargı önüne halkı zehirleyenleri...