Müslüman Şamanlar…
Ahmet Yesevi, Müslüman bir Şaman'dı. Şimdi diyorsunuzdur ki içinizden "Hem Müslüman, hem Şaman nasıl olunuyor? Müslümanlık mı özünden ödün verdi -ki asla vermez- yoksa Şaman mı yadsıdı özünü, İslam'ın içine karışıp yitti?"
İkisi de değil? Bu bir bireşim, Türk usulü bir bireşim… Ancak XVIII. yüzyılda Müslüman olabilen Kırgızların bir Profesörü şunları diyor: "Biz bir dinden çıkıp yeni bir dine girmedik. Tanrı'ya varma yolunda bir başka dinin birikimlerini kendi birikimlerimize kattık ve daha da varsıllaştık". Yani yardan da serden de geçmeyen, yar'i de ser'i de koruyan, seven, hoş tutan bir bireşim bu. Şamanlık bu bireşime hızlandıran, çoğaltan, canlandıran, daha çarpıcı sunuş biçimi veren rolünü üstlenmiştir. İslam burada bir dolgu malzemesi, ama önemli bir dolgu malzemesidir, olgu değildir kesinlikle. Bu bireşimle İslam, Arap dini olmaktan kurtarılmak istenmiştir ve bu belli dönemlerde başarılmıştır da.
Bir zamanlar Anadolu'da da Müslümanlık ile Şamanlık iç içe idi, hatta Şamanlık Müslümanlığı kendine uydurmuştu. Bunu da örnekleyelim:
XV. yüzyılın başlarında Anadolu'dan Semerkant'a geçen Klavijo, Erzurum'un bir köyünde gördüklerini şöyle aktarıyor: "Deliler köyüne geldik. Bunlar Müslüman ama zahitler gibi yaşıyorlar. Bunlara âşık diyorlar. Saç ve sakallarını tıraş eder bunlar, çıplak halde sokaklarda gezerler; gece gündüz davul çalar, türkü söylerler. Hastaları tedavi eder bunlar. Evlerinin kapılarında hilâl resmi bulunan siyah bayrak vardır. Bayrağın altında geyik, koç ve teke boynuzları asılıdır."
Ve Dede Korkut… O da Müslüman bir şaman…
İrene Melikoff, Dede Korkut'u eski Türklerin Kam/Ozanı sayar. Bu sayma onun şaman dedeler soyundan geldiği anlamına gelir.
Kırgız şamanlarına göre, Korkut Ata, şamanlara kopuz çalmayı ve türkü söylemeyi öğreten ilk şamandır. Kazak baksılarının kötü ruhları kovmak üzere okudukları kargışlarda (beddua) kam ulularının adları yanında Müslüman ermişlerin adları, o boyun büyükleri ve kahramanları anıldıktan sonra "Aziz Korkut Ata"nın adı anılır. Orhan Şaik Gökyay ve Adnan Binyazar, Dede Korkut'a ilişkin işte bu bilgileri aktarıyorlar.
O ki söz Müslüman Şamanlardan açıldı, Barak Baba'dan da söz edelim. Barak Baba, Sarı Saltuk'un müritlerinden. Barak adını ona Sarı Saltuk koymuş. Peki Barak ne demek? Hilmi Ziya Ülken, "Din'in Sosyal Tarihi" adlı eserinde şunları yazıyor: "Şamanlar bark'ta otururlardı. Odalarında bir ocakla tahtadan yapılmış birkaç basamaklı merdiven bulunurdu. Bu merdiven göğe çıkmak için bir araçtır. Acemlerin Simurg'u, İslam'ın Burak'ı, Şamanların Barak'ı vardı. Bu hayvan, Tuğrul (Ak Doğan) ile köpeğin birleşmesinden meydana gelmiştir. Şaman üzerine biner, Tanrı ile görüşmeye gider."
Şimdi bu bilgiler bizi nereye götürüyor, aklımıza neyi getiriyor? Miraç ve İsra olayını. Barak olmuş Burak. Ve Barak, Burak'tan önce oluyor bu durumda, yani göğe yükselip Tanrı'yla konuşmak ilkin Şamanlara nasip olmuş oluyor.
Barak Baba ve bağlılarının giysileri de şamanca. Başlarında iki yanında boynuz olan keçe külahlar var. Saç ve sakalları traşlı, gür bıyıkları var. Boyunlarında küçük çanlardan ve boyalı aşık kemiklerinden yapılmış kolyeler taşıyorlar. Davul ve çıngırak sesleri ile raks ediyorlar, hayvan sesleri çıkarıyorlar.