Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ
Yavuz Selim DEMİRAĞ

Musalla taşı

“Kişi ne yaparsa kendine yapar” derdi babam.. Yaptıklarının, yapacaklarının teminatı olduğunu iddia edenler de var. Sonuçta tarih hükmünü veriyor. Musalla taşında yatan er ya da general, bakan veya cumhurbaşkanı da olsa görevli imam “merhumu nasıl bilirdiniz” diye sormak zorunda. Bir de haklarımızı helal edip etmediğimizi sorar. Cenaze namazının kılındığı alan mabed olunca tuhaf bir mistiklik çöker üzerimize. Günün birinde o musallada yatan bedenimiz gelir gözlerimizin önüne. Bembeyaz kefeni ile kazılan çukura bıraktığımız mevtanın üzerini acele ve telaşla toprakla doldurup bir an önce tam da yüzleşmekte olduğumuz ölümden kaçarcasına uzaklaşma isteğinde olduğu gibi, bazı cenaze törenlerinin bir an önce bitmesi için sabırsızlanır, sık sık saatimizi kontrol ederiz. Düğünler için mazeretler sıralasak da cenazeye gitmemenin bahanesi olmaz. Çok kızdığımızda, asla affetmeyeceğimiz kişiler için söylenen “Cenazeme gelmesin... Cenazesine bile gitmem” sözlerinin bağlayıcılığını bile sorgular çevre... Sonuçta “son görev” , “protokol icabı” ya da “çevreden ne derler” gibi mahalle baskıları yüzünden katılma zorunluluğu hasıl olur. Bu sebeplerin yüzünden imamın “nasıl bilirdiniz” sorusunu duymazdan gelir kimimiz. Canı yürekten “iyi bilirdik” diye seda vermektense dudaklarımızı kıpırdatmadan, içimizdeki gürültüyü bastırmaya çalışarak sessizliği tercih ederiz. “İyi bilirdik” riya olacağı için susarken, “iyi bilmezdik” dememek de içimizi kemirir. Ama Allah inancımızdaki sonsuz aftan dolayı içimizde birikenleri de özgür bırakamayız. Aynı şeyler “hakkınızı helal ediyor musunuz” sorusu için de geçerlidir. O cami avlusunda helallik isteyen imama cevap veremeyenlerin bir müddet sonra “hakkımı helal etmedim” dediğine tanık olduğum için cenaze anları kazınmıştır hafızama.
“İstisnalar kaideyi bozmaz” derler ama bozduğuna da tanık oldum. 40 yıllık evliliğin 25 yılını yatalak geçirdiği halde gurbette, Almanya’da kahrını çeken, tedavisi için gecesini gündüzüne katan eşine haksızlığın yanında iftira atan İsmet Bey’in eşi Müyesser Hanım isyan etmişti Ankara-Karşıyaka mezarlığında. Hastane ve cenaze masraflarını karşılayıp kocasının yaptıklarını unutmayan komşumuz Ayşe Abla’nın kardeşi “Bana neler çektirdiklerini nasıl unuturum.. Hakkımı helal etmediğim gibi öbür tarafta yakasına sarılıp hesabını soracağım” diye bağırıp, hıçkıra hıçkıra ağlamıştı. Bir kaç gün sonra “Keşke isyan etmeseydin” telkininde bulunanlara “Siz benim neler çektiğimi nereden bileceksiniz” cevabını yapıştırmıştı. Meğerse tam 25 yıl o anı beklemiş.. Hayatından kesitleri yazdığı kısa notları benimle paylaşmıştı. Günün birinde ibret olsun diye kitap haline dönüştürmeyi düşünse de iki oğlu engelledi tarihe düşeceği notları.. Ama halen anlatıyor Müyesser Hanım.. İçindeki acıyı zaman hafifletmiş olsa da yüreğinden söküp atamamış..
Bu sütunun müdavimleri düğün ve cenaze duygularımı iyi bilirler. Zamansız yitirdiğim dostlarla ilgili hislerimi okuduğu için yine cenazeye katıldığımı sananlar yanılacak. Perşembe günü sabahın erken saatinde Hürriyet’te Sedat Ergin’in “Hilmi Özkök’ün Balyoz Davasına bakışının seyri” başlıklı yazısını okudum. Lakırdıların hiç biri yabancı değil. Hemen hepsine aşinayız zaten. İlginç olan 2010 yılı Ocak ayından itibaren 18 Haziran 2014’e kadar birbirleriyle çelişen cümlelerin kronolojik olarak sıralanması. İnternet teknolojisi ile kolayca erişebilir, üşenmeden okursanız, bu yazının anlamındaki derinliği fark edebilirsiniz. Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Askeri Casusluk gibi kumpaslarda çok tartışılan eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve eski Kuvvet Komutanı Aytaç Yalman ile ilgili görüşlerimi yeniden hatırlatmaya gerek duymuyorum. Günün birinde “orgeneral” değil, “er kişi niyetine” kılınacak cenaze namazlarını, musallada yatışlarını hiç tahayyül ettiler mi, diye düşünürken bu satırlar döküldü kalemimden..

Yazarın Diğer Yazıları