Muş... Ahlat... Adilcevaz...
"Ahlat Aşısı" başlıklı yazıma çok yorum geldi. Yorumdan ziyade icraat bekliyorum. Gönüllü kuruluşların, okulların "Ahlat Seferi" başlatıp, tüm yurdu sardığında maksat hasıl olmuş demektir. Umarım yeni dönemde "Anadolu'nun Orhun Abideleri" olan "Ahlat Mezar Taşları"nın Türk Milletinin tapu senedi olduğu anlaşılır.
Türkmen kenti Ahlat'ta siyaset Türkiye genelini yansıtıyor. Türk Milliyetçisi-Ülkücü damar varlığını korumasına rağmen, mevcut durumdan dolayı dalgalanıyor. 1999'da milletvekili çıkarıyor MHP. Öncesinde 1989'da Ahlat Belediye Başkanlığı da kazanılıyor. 1991'deki ittifak seçimlerinde RP'den tercihle Ahlat'lı Zeki Ergezen vekil oluyor. Zeki Ergezen'in AKP'den Bayındırlık Bakanlığı da yaptığını hatırlatalım. Tatvan-Ahlat-Adilcevaz üçlüsü Bitlis'te belirleyici. Lakin adına "Açılım Süreci" denilen ucube bölgeyi perişan etmiş. Polis karakoldan, asker kışladan çıkamayınca örgüt şımarmış. KCK vergi adında haraç toplamaya başlayarak, halka zulüm etmiş. Toplum önderlerini hedef alıp cinayetler işleyerek, bölgenin önemli ailelerini göçe zorlamış. Türkmen ilçelerine yoğun göç yaptırılarak demografik yapıyı değiştirmeye çalışmış. Mesafe almalarına rağmen sonuca ulaşamayışlarının en önemli sebebi; bin yıllık mezarların ruhu elbette. Ancak orada bin yıldan fazla ikamet eden ailelerin onurlu direnişinin hakkını teslim etmek şart.
***
Tolstoy'un ölümsüz eseri "Hacı Murat" romanında Kafkas dağlarındaki "keven" anlatılır. Toprağa olağanüstü kök salan kurutulduğunda yakacak olarak saatlerce yanan kevenin hikayesi uzun. Kesilir ama kökü çıkarılamadığı için yeniden boy verir, sürgün verir keven... Ahlat, Adilcevaz, Tatvan ve Erciş gibi ilçelerimizin asil insanlarını biraz da Tolstoy'un romanındaki kevene benzettim. İyi ki varlar... Bölgenin bereketli topraklarında kan ekilse can bitiyor. Uçsuz bucaksız Muş Ovası, Konya gibi bilinçsiz sulama yapılmadığı için doğallığını koruyor. Patates üretiminde Nevşehir ve Aksaray'ın adı çıksa da Türkiye'de en fazla üretim Muş ve Ahlat yöresinde yapılıyor. Baklagiller dediğimiz, doğal sulak arazi ürünü fasulye, nohut ve mercimek üreticiye para kazandırmadığı için ne yazık ki ithal ediliyor. Oysa bir miktar teşvik ile dünyaya ihraç imkanı hazır. Sadece vaat edilen mazot fiyatları yeterli... Yüzlerce yıllık ceviz ağaçları bölgenin zengin kaynaklarından. Ahlat ve Adilcevaz'da yeni-bilinçli ceviz üretimi Türkiye'ye yetebileceği gibi ihraç kapısı da açık. Cevizin Gürcistan, Moldovya, Romanya gibi ülkelerden ithal edildiğini bilmem hatırlatmaya gerek var mı?
***
Ve kanayan yaramız pancar, tütün... Muş Ovası'nda pancar ve tütüne tüm Türkiye'de olduğu gibi kota konulduğu için durum vahim. Evet, pancar da, tütün de zahmetlidir. Dünyanın en güzel tütünüdür Muş ve Bitlis tütünü. Tekel'in özelleştirilmesinden, kotadan önce 5 bin ton tütün üretip satan köylüye bugün sadece 500 kg. kota tanınıyor. Resmen ekim yasak yani... Bir kaç dönüme ekenler ise kendi ihtiyaçlarını ancak karşılayabiliyor.
Bir önemli konu da bütün dünyada yükselen "organik tarım" gerçeği. Bölge organik tarım için son derece müsait. Devletin teşvikinden geçtik, güvenlik sağlanıp, pazar bulunması durumunda bu mükemmel havza da organik tarım ile her şey yetişebilir. Yeter ki aracılar yerine direkt satış noktalarına erişilebilsin.
Gelelim can alıcı konuya... Açılım, saçılımın, hendek çatışmalarına dönüşümünün getirdiği yıkım, bölge halkını çok etkilemiş. Sokaktaki, köydeki, tarladaki vatandaş güvenliğin şimdilik sağlanmasından, devlet otoritesinin tesis edilmesinden son derece memnun. Ancak, başta Erdoğan olmak üzere hükümet yetkililerini "yeni açılım projesi" söylemleri bölgede endişe ile karşılanıyor.
Konuya devam edeceğim...