Mümtaz’er için tedavi vakti
Nereye saldıracağını şaşıran Türköne Yeniçağ’ı “kanlı pusu”yla tehdit etti
Çukurca’daki kahpe pusuda verdiğimiz şehitlerin ardından, Yeniçağ “dokunan yanar” ikliminde olduğumuza aldırış etmeden, “anaların bağrı yanarken, yanmaktan kaçanın kalemi kırılsın” cesaretiyle haykırmıştı ya Başbakan’ın suratına: “Bu şerefsizleri önce otobüsün üzerine, sonra tepemize çıkardın; Suçlu sensin!”
Alınmış Mümtaz’er Türköne buna: “Sözüm, PKK’nın gösterdiği yolda ilerleyenlere.
Yeniçağ’ın manşeti: ’Suçlu sensin’ve bu manşetin yanında Başbakan’ın karanfillerle bezeli bir resmi duruyor. Birliğinin başında PKK’nın kurduğu pusuya doğru ilerleyen binbaşı ile bu manşeti atanların, hataları ve düştükleri tuzak aynı değil mi? Çukurca tuzağını planlayan ve talimatları veren PKK’lı örgüt şefi 12 şehit haberini aldığı zaman ve Yeniçağ’ın manşetini okurken aynı şeytanî tebessümle ’başardım’kelimesini aynı tonla tekrarlamış olamaz mı?... ”
***
Terör zatı alilerinin daha birkaç gün önce dile getirdiği “Öcalan, örgüte talimat yolladığı kuryeleriyle aracısız iletişim kursun” minvalindeki taviz önerilerinden cesaret almıyor da Yeniçağ gibi milli direnci ayakta tutan kurumlar “Hooop ne oluyor” diye diklenince cesaretleniyor ha! O zaman “aptal cesareti” var bu terörist tayfasında!
Derdin böyle akıldışı çıkarımlarla sansasyon yaratıp “vitrine çıkmak” sa kolay, al bu da sana: Suçlu sensin!
Sırf sen ve senin gibilerin “Gül dökelim Kandil’in yollarına” teranesiyle bağlanmadı mı bu ordunun eli kolu? Askeri açık, savunmasız, yalnızlaştırılmış, maddi-manevi desteksiz bırakılmış, “süngüsü düşmüş” bir hedefe dönüştürmek için son birkaç yıldır harcadığınız yoğun mesainin ödülü değil mi bu saldılar? Hadi kana kana kutla, bak havai fişek değil de kendi “kültürleri(!)” gereğince mayın patlatıyorlar!
***
Türköne’nin kurguladığı denkleme göre, “Yeniçağ, PKK’nın savaş ilan ettiği ’AKP Devleti’ne “terör” gerekçesiyle muhalefet ederek, ’siyasi irade’gösterememesini eleştirerek farkında olmadan teröristlerin biçtiği rolü oynamış, ekmeğine yağ sürmüş oluyor! Ki bu yolun onu çıkaracağı yer, tıpkı terörle müzakere yerine mücadeleye giden o askerler gibi, pusu!”
Kafasız ya bu gazeteyi yapanlar akıl veriyor abi: “Aman tuzağa düşmeyin!”
Bir: ‘AKP Devleti’ bizi ırgalamaz; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne tabiyiz biz!
İki: İnsanın kafasının bu şekilde çalışabilmesi, hele de aşağıdaki gibi “kanlı” tehditler savurabilmesi için ciddi sağlık sorunları yaşıyor olması gerekir: “AK Parti iktidarı döneminde verilen şehitlerin çetelesini tutanlar ve Yeniçağ’ın attığı manşetteki gibi güya ’asıl suçlu’yu teşhir edenler kime hizmet etmiş oluyor? PKK’nın gösterdiği yolda ilerleyenler aklını başına almalı. Onları, o yolda kanlı bir pusu bekliyor.”
Fren balataları yanmış bir araç gibi değil mi? “Sistem”in bir yerde “arıza” verdiği belli!
Cıvataları gevşemiş bir dişli düşünün;Mümtaz’er de onun gibi “infilak”a kırmış dümeni!
Ki bunu da çok görmüyoruz kendisine... Kalemini süpürge ettiği iktidar partisinin milletvekili aday adaylığından adaylığa bile terfi edemedikten sonra bir de “boşanma”, kişide insicam kaybı yaratabilecek ağır travma sebebi neticede!
Türköne her ne kadar bize “soğuk, duygudan uzak” bir dil öğütlese de, insanlığımızdan geçmedik, halden anlarız biz de... İş ki, bu nereye saldıracağını şaşırmış hal, ruhsal durumunun arazlarından ibaret olsun!
Öyleyse hoş görür, “Acil şifalar” der geçeriz!
Yok değilse... Sormak hakkımız: Önce Yeniçağ’ı “PKK’nın gösterdiği yolda ilerlemek” le suçlayıp, sonra da “PKK’nın gösterdiği yolda ilerleyenler aklını başına almalı. Onları, o yolda kanlı bir pusu bekliyor” ne demek?
Tehdit mi ediyorsun? ( Ki öyleyse PKK zaten tehdit ediyor? Ne gerek var ki Mümtaz’er’e?)
Hedef mi gösteriyorsun?
Yol mu yapıyorsun?
Zemin mi hazırlıyorsun?
Kimin taşeronusun?
Ha bir “taşeron” işi değilse, sırf “efendiler” sadakatinden şüphe etmesin diye bir ispat kaygısı içindeysen... Ne yani hoşuna gitmeyen bir manşet daha attığımızda, sırtında patlayıcı yüklü çuval, pusu mu kuracaksın gazetenin kapısına? Hayırdır, “PKK’nın açtığı yoldan” mı gidiyorsun yoksa!
Diyorsan ki, tehdit amaçlı değil durumun vehametini hissettirmek için kaleme alınmış bir ikaz benimki... O zaman sormak hem bizim hakkımız, hem de savcıların görevi:
Bildiğin birşey mi var? Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun “sonumuzdan”? Alın yazımızı sen mi yazdın? “İstihbarat” mı aldın? “Kandil bülbüllleri”nden haber mi geldi? “İnfaz” emrimizin çıktığı mı konuşuluyor “açılım kulisleri”nde?
“Kan” ve “ölüm”ü insanları sindirmek için “sopa” olarak kullanmaya kalkışacağına, bildiğin bir şey, biraz da yüreğin varsa çık açık açık, “adam gibi” söyle, vebal altına girme!
Yoksa da o zaman doğru tedaviye!
Mutluluk hapı
Milliyet Ekonomi’de Metin Münir yazıyor:
“Son altı yıl içerisinde Türkiye’de antidepresan ilaç satışları yüzde yetmiş oranında arttı. Bu, aynı dönemde toplam ilaç satışlarında meydana gelen artışın iki mislidir.”
Bahçeşehir Üniversitesi’nin yaptırdığı “Değerler Araştırması”nından çıkan ve “nasıl”ını anlamakta zorlandığımız “Türkiye’nin yüzde 77’si mutlu” sonucunun kerameti belli oldu:
Haplı toplum, mutlu toplum!
Haplan, gevşe, uyuş, uyu, unut...
Gülümse Türkiye!
Lider ülkeysen Kandil’i haritadan silersin
ABD lider ülke. Komşusu Meksika’da üslenmiş bir terör örgütü olsaydı. Şiddeti egemen kılmak ve dediğini yaptırmak için Meksika’dan ABD topraklarına girip asker öldürseydi. Meksika’yı haritadan silerdi.
Almanya lider ülke. Bir komşu ülkesinin dağını merkez haline getirmiş terör örgütü, gece sızmalar yapıp Alman askerlerini öldürseydi. Almanya, açılım yapmazdı. ABD’nin yaptığını yapardı.
Çin de lider ülke. Rusya’da lider ülke. Onlar da sınırdan sızıp 50 kiloluk bombalar koyan, mayın pusuları kuran, vali, kaymakam kaçıranların merkez üs yaptığı Kandil benzeri dağları haritandan mutlaka silerlerdi.
***
İran lider ülke değil. ABD karşısında eğilmiyor. Kandil’de üstlenip topraklarına sızma yaparak İran askerini öldürüyorlar diye Kandil’e kara operasyonları yapıyor.
Karayılan’ın yakalanıp yakalanmadığını kendi MİT’i, dış işleri bakanlığı, askeri istihbaratı, gizli ajanı ile bilemeyip, “Doğru mu? Karayılan’ı yakaladınız mı?” diye İran’a soran bir ülke bölgesinin lideri olabilir mi?
***
Ortadoğu’nun lideri isen...
Kandil’i haritadan silersin...
Dağ bombalamayı çok gördük!
Necati Doğru / Sözcü
’BDP’nin hainlikleri bir yere kadar’. Medyadaki beslemeleri, ’35 Milletvekili adayı’ndan daha etkili. Önce bunların ağzını bantlayıp, ellerini bağlamak lazım.
Burhan Ayeri / Akşam
Şehitler ölür...
Altı yaşındaydım. İhtiyar bi komşumuz vardı.
90 küsur...
Vade doldu. Vefat etti.
Yas ilan edilmişti mahallede. Televizyon açmak yasak. Radyo kısılacak. Teybe hiç dokunma...
“Duyulur, ayıp olur”
deniyordu.
Yüksek sesle bile konuşulmuyordu.
Herkes fısır fısır.
Sokağa çık ama...
Sakın top oynama.
Anneler toplanırdı, komşu evinde.
Babalar toplanırdı, kapı önünde.
Ve, cami... “İnsan”a yakışır bir vakar. Sessizlik, usul usul gözyaşı, başsağlığı dilekleri, dostlar sağ olsun temennileri, sonra hep birlikte mahalleye dönüş... Hüzün korteji.
Yatağında, eceliyle son nefesini veren 90 küsur yaşındaki komşularımızı bile böyle uğurlardık...
Hatırlarsınız.
*
E bakıyoruz bugün... Tivilerde şarkılar, türküler.
Radyolar şen şakrak. Kim kimi düdükledi, tam gaz. Maçlara devam. Hâlâ, parite marite filan.
Bıyıkları terlememiş fidanlar onar onar düşüyormuş, hikâye.
Sen bak borsa düşmesin.
Şehitlerin cenazeleri henüz toprağa verilmedi, Ankara’da Somali için yağmur duası yapıyorlar iyimi... Sinem Kobal’ı törenle Madrid’e uğurlamıştık, Nihat Doğan, Ajda, Sertab Erener ve Muazzez Ersoy’u da Başbakanımızla beraber Mogadişu’ya uğurluyoruz hayırlısıyla.
Ne diyelim... Allah içinize sindirsin kardeşim.
Yılmaz Özdil / Hürriyet
Hukukun bittiği yer: Silivri
BİR: Yapılan soruşturma bağımsız, tarafsız, adil ve insan vicdanına uygunluk kıstasına uygun değildir..
İKİ: Kitabı daha yayımlanmamış.. Buna rağmen yayımlama düşüncesinde olduğu belirtilerek bu kişiyi örgütle irtibatlandırmak hukuken mümkün değildir..
Ağır ceza reisi daha ne desin!.
Mehmet Tezkan / Milliyet
Apo, işlediği yeni suçlar
için neden yargılanmıyor?
Cumhurbaşkanı’nı, Başbakan’ı, askeri, polisi tehdit etti...
Talimat verdi, PKK sempatizanları sokaklara dökülüp içindeki yolcularla birlikte otobüs yaktı...
Bir sinyal çaktı, dağdaki teröristler karakol bastı...
Bir göz kırptı, Meclis’teki adamları yüzlerce kampanya başlattı...
Parmağını şıklattı; Güneydoğu’da binlerce kişi askeri, polisi taş ve molotof yağmuruna tuttu...
Yani... İstediği zaman akan kanı durdurdu, istediği zaman da büyük felaketler yaşanmasına neden oldu!
Sadece yakalandığı tarihten bu yana iki bine yakın güvenlik görevlimizin şehit olmasına, altı bine yakınının yaralanmasına, binlerce irili ufaklı olaya yol açtı...
Üstelik tüm bunları devletin gözünün önünde yaptı...
Bu ülkenin tüm savcılarına soruyorum:
Nasıl oluyor da bu eli kanlı terör şefinin 10 yıldır sürekli olarak yeni suç işlemesine seyirci kalıyorsunuz?
Onun bu suçları işlemesine göz yumarak “yataklık yapan” savcılar, cezaevi yöneticileri, Adalet Bakanlığı yetkilileri hakkında hiçbir işlem yapılmayacak mı?
Eğer bu ülke, gerçekten bir hukuk devletiyse...
Apo, son 10 yılda işlediği tüm suçlarla ilgili olarak hâkim önüne çıkarılıp, yargılanır...
Mustafa Mutlu / Vatan
‘Evlat acısı’ yaşayan Pulur yazdı:
Ya “şehit babası” olsaydık!
Biz oğlumuzu “menhus” hastalıktan kaybetmiştik, kurtulması için her türlü imkân kullanılmıştı, ameliyat, bakım, ilaç, tedavi...
Hiçbir şey akıbeti değiştirmedi, oğlumuz, evladımız kopup gitti...
Çaresizdik!
***
Ya “şehit babası” olsaydık?
Ya terhisine birkaç ay ya da gün kala vurulsaydı...
Mehmet Âkif’in “Bir hilal uğruna” dediği “Bir vatan uğruna” demek değil midir?
Evlat acısı başka acıya benzemiyor...
Evladın yerine kimi koyabilirsin ki!
Boşuna “Evlat acısı, ciğer yarası” dememişler, tedavisi olmayan bir yara...
Hele evladın, aslan gibi oğlun şehit olmuşsa...
Hasan Pulur / Milliyet