Muhalefetle değil, terörle mücadele!
Bugün terör, milletin başına musallat olmuş bir beladır. Terörle ülkenin ve milletin geleceği doğrudan tehdit altına alınmıştır. İnsanların bugünkü Türkiye’de yaşama hakkı dahil hiçbir şey teröre karşı sigortalı değildir. Her an, herkesin başına, her şeyin gelebileceği duygusu, her yanı sarmış durumdadır. İnsanlarda güven duygusu yok edilmiştir. Halktaki güven duygusu sarsılmışsa devlet duygusu da sarsılmış, demektir.
Terörün amacına hizmet!
PKK terörünün amacı, yaygın bir biçimde ‘kuralsız şiddet’ göstererek her şeyi yapmaya kadir olduğu duygusunu yaygınlaştırmaktır. Böylece teröristler halkta bezginlik, bıkkınlık, yılgınlık, önlenemezlik ve yenilmişlik duygusu yaratarak taleplerinin devlet tarafından kabul edilmesini sağlamaya çalışıyor. İşin garip tarafı da ülkede teröristlerin amacına doğrudan ya da dolaylı olarak hizmet etmeyen kimse de kalmamış gibidir. Terörle canı pahasına mücadele etmiş olan bir çok deneyimli askeri personel suçlanarak tutuklanmıştır. Böylece PKK’yla mücadele edenlerin motivasyonu ve mücadele azmi kırılmışken, teröristler Habur’dan kahraman edalarıyla ülkeye sokulmuştur.
Fotoğraf dikkatle okunursa, Türkiye’de terörle mücadele edilmediğini ancak ediliyor gibi yapıldığını görmek mümkün olur. Kaldı ki terörle etkin mücadele için mevcut şartlarda hiç kimse teröre ve terörizme karşı risk almak istemiyor.
İktidar terörle idare ediyor!
Terörle mücadele ettiğini söyleyen yetkililer ise uygulamalarıyla teröre çanak tutuyor. Bu yüzden teröristleri besleyen, örgütleyen, teçhiz eden, yönlendiren, teşvik eden ve emir verenler orta yerde iken, olanı biteni malum yetkililer görmezlikten gelmektedir. İmralı’daki hükümlünün oradan PKK’yı yönetmesine izin veriliyor. İmralı, devlete “31 Mayıs’a kadar süre” verecek cüreti kendinde görebiliyor. BDP adlı siyasi kimlik edinmiş terörist mahfil, “devlete diz çöktürmekten”, “kentleri cehenneme çevirmekten” söz ediyor. Sonra da söylediklerini yapıyor ya da yapmaya çalışıyor, ilgililer ise susuyor. Bu ülkenin evlatlarının, ülkenin hemen her kentine, hemen her gün al bayraklara sarılı tabutları geliyor. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Manzara böyleyse birilerinin terörle mücadele ettiğinden değil, ancak terörle idare ettiğinden söz etmek mümkün olur.
Teröre değil, muhalefete saldırmak!
BDP’liler hem terörizmin lojistiğini sağlıyor hem de resmen insanların ölmesini ve öldürülmesini savunuyor. Bütün olanı biteni de “Kürt Sorunu”na bağlıyor. Medyanın büyük bir kısmı da buna çanak tutuyor. Terör sorununu özgürlük, demokrasi ve kimlik sorununa bağlayan diğer bir kesim ise PKK terörizmini dolaylı yollardan ancak böyle savunabiliyor. İktidarın PKK terörü karşısındaki tutumu ise tam bir felakettir. İktidar, terörle mücadele mi yoksa müzakere mi etmek gerektiği konusunda henüz karar vermiş değildir. Asker ise canla başla dağı, tepeyi, kışlayı, karakolu korumaya çalışıyor.
Siyasi iktidar, terörü ve teröristleri değil her terörist saldırıdan sonra muhalefeti suçluyor. Siyasi iktidar terörle mücadele edecek yerde “şehit cenazelerinin istismar” edilmesinden şikâyet ediyor. Gencecik vatan evlatları, alınmayan tedbirler, siyasi zafiyet ve terörle mücadele etmekte gösterilen iradesizlik ve tereddütler yüzünden toprağa düşüyor. Başbakan Erdoğan ise “CHP, MHP, terör örgütü, İmralı... Bizim karşımıza dikilenler bunlar, onların karşısında olan kim? AK Parti iktidarı...” Başbakanın ülkedeki muhalefet partilerini terör örgütü ile aynı kategori içerisinde sayması, terörden ne anladığını göstermesi bakımından ilginçtir. AKP iktidarı, terörle mücadele yerine muhalefetle mücadeleyi esas almaştır. İktidarın iradesizliği, basiretsizliği ve idraksizliğinin bedelini millet şehitlerle ödüyor. Terör de AKP de Türkiye’nin kaderi değildir. Birinden kurtulmadan diğerinden kurtulmak ise hiç mümkün değildir.