Müflis sacayağı: Diyânet-cemaatler tarikatler
Seçim sonuçları üzerinde tebârüz eden Ankara şâibesi, seçimleri külliyen meşkuk kılmış olsa bile, iktidar partisinin, oldukça olumsuz bir sürece rağmen ülke genelinde aldığı % 45 oy, Başbakan’ın yürüttüğü ‘gerginlik stratejisi’nin seçmen üzerindeki etkisinin hâsılatı olarak yazıldı seçim tarihimize...
Başbakanın kendisine has ‘balkon konuşması’ seçim neticelerinin hülasası gibiydi...
Başbakan, ailesini ve kabinesini iki tarafına dizmiş konuşmasını yaparken, aşağıda toplanan seçmenleri harâretle ve iştiyaklı alkışlarla kendisini dinliyordu ve tabii gururla...
Balkonda seçmenleri selâmlayanlar arasında Egemen Bağış da vardı...
Bir gazeteciyle yaptığı telefon görüşmesinde Bakara Sûresi’ni mizah malzemesi olarak kullanan ve kahkahalar arasındaki “Bakara-makara” diyaloğuyla gündeme düşen Egemen Bağış...
Başbakan konuşurken yanında Egemen Bağış da vardı ve aşağıdaki kalabalık elleri patlarcasına alkışlarken aynı ânda tekbir getiriyorlardı:
“Ya Allah Bismillah Allah u Ekber...”
Seçim neticelerinden anlaşılıyor ki ‘balkon kadrosu’nda Egemen Bağış’ı yadırgamayan aşağıdaki muhafazakâr, mütedeyyin, dindar, İslâmcı seçmen kitlesi, seçim öncesindeki benzerine ender rastlanan yolsuzluk suçlamaları, kasetler, tapeler ve 17 Aralık soruşturmasından etkilenmemiş, inanmamış -inanmamış gibi yapıyordu ya da inanmışlar- fakat adına yolsuzluk dememişlerdi...
Aslında çok da yadırganacak bir durum değil bu.
Nihâyetinde o muhafazakâr, mütedeyyin, dindar, siyasal İslâmcı kitlenin dinî telâkkîleri açısından beslendiği üç ana kaynak var:
Diyânet-cemaatler-tarikatler...
Olgunlaşma Enstitüsü’nin tasarladığı gösterişli cüppeyle vakur olunamayacağı, Hadis âlimi Diyânet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in süreç içerisindeki iktidar payandası pozisyonuyla aşikâr oldu...
Yolsuzluk soruşturmalarıyla başlayan süreçte Diyânet İşleri Başkanı’nın ağzını bıçak açmazken, Egemen Bağış’ın “Bakara-makara” kepâzeliği karşısında da yine aynı şekilde “görmedim-duymadım-bilmiyorum” tavrı, Cuma hutbelerini iktidara destek metinlerine çevirmesi ve câmi minberlerini iktidarın adaylarına açması da 17 Aralık’tan bu yana olan bitenleri, balkon kadrosunda bulunan Egemen Bağış hakkında, alkışlayıp tekbir getirenlerle ‘paralel’ düşündüğünü ortaya koymuştur.
Diyânet İşleri Başkanı’nın bu kadar duyarsız kaldığı bir olguya muhafazakâr, mütedeyyin, dindar, siyasal İslamcı kitlenin hassasiyet göstermesini beklemek safdillikten öte geçmeyecekti.
Yandaş bir gazetenin köşesinde konuşlanan eski tüfek bir fıkıh âliminin yayınladığı rüşveti komisyona, yolsuzluğu hayır-hasenâta dönüştüren fetvâları, eski tüfek İslâmcı kalemşorların, yeni nesil İslâmcılarıyla birlikte sergiledikleri tribün holiganlığını aratmayan iktidar güzellemelerinden beslenen mütedeyyin, dindar, siyasal İslâmcı kitlenin sandık tepkisi sergilemesini beklemek safdillikten öte geçmeyecekti.
17 Aralık soruşturmasıyla iktidarın karşısında direkt olarak taraf olan ve bu taraflığıyla tepkisi objektif olmaktan çıkan Fethullah Gülen cemaatini istisnâ kabul edersek, Türkiye’deki hiçbir cemaatin lider veya kanaat önderi sıfatıyla olan bitene karşı cılız da olsa bir ses çıkarmaması, naif de olsa bir tavır göstermemesinin yanında bu yapılardan beslenen muhafazakâr, mütedeyyin, dindar, siyasal İslâmcı kitlenin sandık tercihinin bir ikaz ya da muhalefete dönüşmesini beklemek safdillikten öte geçmeyecekti.
Bazen mevcut durumlarını korumak, bazen de AKP iktidarında olduğu gibi büyümek adına siyâsî iktidarlar ile her dönem yakın ilişki kuran tarikatlerden, seçim öncesinde şeyh efendi sıfatıyla bir ‘nehy-i anil münker’ beyânı tebyîn edilmeyip, kibar bir ikaz vazifesi bile deruhte edilmeyince, ‘gassalın elindeki meyyit’ hükmündeki müridândan seçmen sıfatıyla bir tercih beklemek de safdillikten öte geçmeyecekti.
Geçemedi de...
Şimdi, seçim sonrası seçmeni suçlamak, seçmeni hor görmek, seçmeni tahkir etmek demokrasinin bir büyük günahıdır.
% 45 seçmen, seçim gâlibiyetinin tadını çıkarmakta ne kadar haklı ve meşrû ise seçim gâlibiyetinin ardından ‘balkon konuşması’nda seçim öncesi öfke dilini kullanmaya devam eden Başbakanın uslûbu o kadar kerihtir...
Hakikatten daha büyük bir gâlip yoktur... Kalabalıklar ne kadar büyük olursa olsun hakikatin yanında esâmisi okunmaz...
Hakikati ise ya tarih ortaya çıkarır ya da adâlet...
Bu seçimlerden geriye kalan hakikat ise, sandığın temizlenme kutusu olamayacağıdır. Aklanmak ancak adâlet önünde mümkündür...
Müflis sacayağı ‘diyânet-cemaatler-tarikatler’in zihinler üzerindeki tahakkümü kırılmadan, müflis sacayağı ‘diyânet-cemaatler-tarikatler’ siyâset dışı aslî misyonlarına dönmeden, müflis sacayağı ‘diyânet-cemaatler-tarikatler’iktidarlar ile iç içe, enseye tokat olmaktan çıkmadan muhafazakâr, mütedeyyin, dindar, siyasal islâmcı kitlenin ve benzer grupların fertlerinin, hakikat kaygısıyla sorgulayan, hak arayan tepkiler vermeleri mümkün
olmayacaktır...
Hülasa her şeye rağmen 30 Mart seçimlerin yadsınamayacak neticesi Başbakan’ın başarısıdır...
Ayrıca son bir not olarak, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazansa da kazanmasa da 30 Mart seçimlerinin bir diğer gâlibi Mansur Yavaş’tır. Verdiği hak arama mücâdelesi Mansur Yavaş’ı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığından öteye taşımıştır siyâsetin içinde. Mansur Yavaş artık Türk siyâsetinin önemli bir aktörüdür... Onu hesaba katmadan kurulacak bütün siyâsî denklemler eksik kalacaktır...