Mucize aparat “Balyoz” ile kasaptaki et terbiye edilir mi!
Bir tomar Hasdal mektubu birikti masamda. Bir yandan bu köşeyi tekrara düşürmemeye (çünkü hepsinin isyanları aynı temelde) ama bir yandan da Hasdal, Silivri ve Maltepe’de “esaret” altında olduklarını savunan Türk subaylarının seslerini duyurabilecekleri yegane aracın bu mektuplar olduğunun idrakiyle, birkaç gün arayla aktarmaya çalışıyorum yazdıklarını sizlere. Bugün, Deniz Piyade Kurmay Albay Yusuf Afat’ın, 29 Ekim günü Hasdal’da kaleme aldığı satırlar var sırada:
“Yakın geçmişte, “Zırhlı kurşun geçirmez camlarla donatılmış ve yürüyen modern kale haşmetinde görünen makam arabasının içinde mahsur kalan devlet büyüğümüzün, mahalle hırdavatçısında bile bulunabilecek sıradanlıkta bir “BALYOZ”un “DARBESİ” marifetiyle, mucize kurtarılışı”nın trajikomik anekdotu haberde gözümüze çarpmıştı. Sonrasında kurtuluşun mucize sembolü olan “balyoz”un yüksek bedeller ödenerek müzelik hale getirilmesi süreci yaşanmıştı...
O gün haberleri seyrederken bu balyozun bir gün kafama indirilmeye çalışılacağını ve “ne oldu”derken esir alınarak hayatımın alt üst olacağını hiç mi hiç düşünmemiştim. Anlaşılan, diğer meslektaşlarım da, benim gibi hiç düşünmemişler. Demek ki, bu “balyoz”un kerametini başa gelmeden anlamak mümkün değilmiş. Meğer biz neler yapmışız neler de hiç haberimiz yokmuş. İşin garibi hâlâ da yok...
Meğer biz;
- 2002-2003 yıllarında olmayan bilgisayarlarımız ile sözde “Balyoz” ile ilgili gerçek ad, rütbe ve unvanlarımızı kullanarak yazı yazmışız. Üstelik teröristlerin bile akıl ettiği kod adı kullanımını biz akıl edememişiz. Üstüne üstlük, bu yazıların hiç birini, ıslak veya elektronik imza ile imzalamadığımız gibi numunelik de olsa, ilaç niyetine, bir tanesinin bile kağıda çıktısını almamışız. Neden “ilaç niyetine bile çıktısını dahi almadığımız ve imzalamadığımız halde, bu dijital yazıların üstüne kendi isim ve rütbemizi olduğu gibi yazmışız”?!
- İBBB tarafından 2006 ve 2007 yıllarından sonra değiştirilen sokak isimlerini, 2003 yılında sözde “Balyoz” yazışmalarında kullanarak, güya cami eylem planı hazırlamışız. Neden 2012 yılında projelendirilen “Ağaoğlu Maslak 1453’ü proaktif davranarak öngörmemişiz”?!
- 2002-2003 yıllarından çok önce vefat eden emekli amirallere sözde “Balyoz”da görev vermişiz. Neden “Akdenizi Türk gölü haline getiren, Barbaros Hayreddin Paşa’yı unutmuşuz”?!
- 2009 yılında üniversiteye kaydını yaptıran ortaokul öğrencisinin adını, güya 2003 yılında üniversitede okuyor diye sözde “Balyoz” belgelerine yazmışız. Neden “ana karnındaki bir bebeği yazmayı unutmuşuz”?!
- Türkiyede ilk kez 2008 yılında kullanılmaya başlanan “Emniyetli Cep Telefonlarını”, güya 2003 yılında hazırlanan sözde “Balyoz” yazışmalarında kullanacağımızı yazmışız. Neden “5 yıl önceden ülkemize teknolojiyi getirmişiz”?!
- Microsoft tarafından 2006 yılında üretilerek piyasaya sürülen ve ilk kez 2007 yılı başında kullanılmaya başlanan CALİBRİ ve CAMBRİA yazı tiplerini, Mart 2003’de sözde “Balyoz” yazışmalarında kullanmışız. Neden “2020’li yıllarda ilk kez kullanılacak olan “serial...” yazı tipini kullanmamışız”?!
- 19 Mayıs 2006 tarihinde kurulan Türkiye Gençlik Birliği adını Aralık 2002’de sözde “Balyoz” yazışmalarında kullanmışız. Neden “TGB’nin de tertip komitesinde olduğu, 29 Ekim 2012 Cumhuriyet Bayramı nedeniyle organize edilen Ulus-Ankara’daki Seferberlik Yürüyüşünü yazmamışız”?!
- TRT’nin su altına dalışta görüntüleri alındığı tarih ve saatte bir deniz subayımız sözde “Balyoz” yazışmalarına yönelik dijital bir belge oluşturmuş. Neden “sözde darbe planlarını suyun altında bilgisayar kullanarak hazırlamışız?! Acaba kamera gibi balıkların da şahitliği kabul edilmediğinden m”?!
- 2003’de İzmir plakalı olan aracı, güya 2003 yılındaki sözde “Balyoz” yazışmalarında 2006 yılında değiştirildiği 16 BEB 33 yeni plakasıyla yazmışız. Neden “bu kadar müneccimlik yapmışız”?!
2000’e yakın bu örnekleri bitirmek mümkün değil. Düşünüyorum da;
- Her türlü zorluğun üstesinden gelmeye yardımcı olan mucize aparat “Balyoz” ile “kasaptaki et” terbiye edilebilir mi? Mesela soğan doğramak için?!
Balyoz’un doğru kullanımı için, tanıklar huzurunda, bilirkişi marifetiyle, Balyoz’un fayda ve mahzurları ortaya dökülebilir mi? Maazallah, yanlış kullanıp da bir yerimizi incitebiliriz.
(...)
Arabanın camını kıran Balyoz müzelik oldu. Acaba kafamıza vurulmaya çalışılan Balyoz da bir gün “Yüzyılın İftirası Balyoz Davası Müzesi” oluşturularak oraya konur mu?
Demirin ateşte kızartıldıktan sonra suya sokulduğunda çelikleşmesi gibi, suçsuz ve haklı olmaktan aldığımız güçle komplo ve ürünü iddialara karşı irademiz daha da çelikleşmiştir. Gerçeği saklayabilirsiniz ancak yok edemezsiniz. Yüzyılın iftirası Balyoz Davası’nda bir gün bütün gerçeklerin tüm ihtişamıyla ortaya döküleceği ve bu iftirayı atanların da yanına kar kalmayacağına canı gönülden inanıyorum.
“Güneş bulut altına girebilir fakat hakikat güneşi uzun müddet bulut altında kalmaz.” (Ziya Gökalp)