Mücahit Hasan abi TRT'nin başına geçsin

AKP’ye yakın gazeteciler ya devlet memuru oldu ya da vekil. Bir tek Vakit yazarı Hasan Karakaya, boşta kaldı. O’na da uygun koltuğu belalısı Ahmet Hakan buldu...

Zahit Akman, RTÜK’e, Akif Beki, Başbakanlık Basın Danışmanlığı’na, Ahmet Sever, Çankaya Basın Başmüşavirliği’ne, Ömer Çelik, milletvekilliğine, Fehmi Koru da TMSF televizyonunda program yapımcığına terfi etti. AKP’ye yakın olup da boşta kalan bir tek Vakit gazetesi yazarı Hasan Karakaya, namı-diğer Hasan abi oldu. O da Başbakan’ın uçağının daimi konuğu oldu ancak bu kamuoyunu “kesmedi.” Biz Hasan abiye uygun koltuk ararken, Karakaya’nın belalısı Hürriyet Yazarı Ahmet Hakan’dan çarpıcı bir teklif geldi. Karakaya’yı eleştirdiği için defalarca küfür yiyen Hakan, “Benim ’TRT Genel Müdürü’ adaylarım” başlıklı yazısıyla ’Hasan Abi’nin devletin televizyonlarının başına geçmesini istedi:
“HASAN KARAKAYA: Madem uçağa alınıyor... Madem Köşk’e çıkabiliyor... Madem yazdığı yazılarda ettiği küfürlerle “Başbakan’ın yüreğini soğutuyor”... O halde neden bu “mücahit kardeşimiz”, TRT’nin başına geçmesin ki? Hem “Kral Abdullah’ın ayağına giden Abdullah sorunu” nu ondan başka kim tevil edebilir ki? Gerçi 10 Kasım’larda Osman Yüksel Serdengeçti’yi anmak için ayıracağı zaman, Atatürk’ü anmak için ayıracağı zamandan biraz fazla olacaktır ama artık o kadar kusur kadı kızında da olur.”
Fehmi Koru, Yavuz Onursal ve Akif Beki’yi de diğer müdür adayları olarak sunan Ahmet Hakan, Koru’ya gönderme yapmadan duramadı:
FEHMİ KORU: Yedi ayrı yayın organında parçalanmaktansa sadece “devletin televizyonu” nda görev alarak, hem hayatının karmaşasından kurtulmuş olur, hem de geriden gelen genç yeteneklere yer açmış olur... Onun genel müdürlüğünde TRT, tıpkı eski günlerinde olduğu gibi, Cumhurbaşkanı’nın temas ve demeçlerini “birinci haber” olarak vermeye başlar. ...

Bunların soyu sopu faizci
Milli Görüş saflarındayken faizci düzeni yıkmaya yemin eden AKP’lilerin, Türkiye’yi en yüksek faiz veren ülke konumuna getirmesi dün bir çok köşe yazarının ana gündemi oldu. Ancak AKP’lilere en sert tepkiyi Cumhuriyet yazarı İlhan Selçuk gösterdi:
Faizcilikte Dünya Şampiyonu AKP... Gazetelerin tümünde bir haber bangır bangır bağırıyor... Nedir o?.. Faiz haberi.. Ne olmuş?.. “Faizde dünya şampiyonuyuz!..”
Yeryüzünde en yüksek
faizcilik, “Ilımlı İslamcı Devlet” Türkiye’de, AKP iktidarında, türban modasıyla birlikte tezgâhlanıyor... Peki, neden faiz folluğuna dönüşen bu ülkede, türban, devletin ve hükümetin en yüksek katlarına
tırmanıyor?.. Sorunun kısa yanıtı: Göz boyamak için!..
(...)Allah faizi haram kalmış; ama, türbancılık yaparak iktidara oturmuş sözüm ona Müslümalar faizcilikle ceplerini dolduruyorlar; bunların soyu, sopu, akraba ve taallukatı faizcilerden oluşuyor...


O fotograf üzmedi kahretti
Suudi Arabistan Kralı Abdullah’ın Türkiye ziyaretinde yaşanan ’protokol skandalı’na gösterilen tepkilere üzülen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, Hürriyet yazarı Tufan Türenç’ten sert bir uyarı geldi: Cumhurbaşkanı Gül, medyanın ve muhalefetin gösterdiği tepkilere çok üzülmüş. Cumhurbaşkanı şunu iyi bilsin ki, o fotoğraf milyonlarca insanı üzmekle kalmadı, kahretti. Abdullah Gül şunu unutmasın ki o koltuk Atatürk’ün koltuğudur. O koltukta oturmanın sorumluluğu ağırdır...


Verdiği akıl bu kadar!
TRT’yi dolandırmaktan hüküm giyen Mehmet Ali Birand’ın yine 301 alerjisi depreşti. Birand, Posta gazetesindeki köşesinde tarihi bir tespit yaparak(!), gerçek milliyetçiliğin, Türk’e küfürün cezalandırılmasını öngören 301. maddenin kaldırılmasına destek vermekle olacağını öne sürdü. Ne diyelim dolandırıcı gazetecinin verdiği akıl bu kadar olur.


Akşam konuşuyor sabah yalanlıyor
Vatan gazetisi yazarı Mustafa Mutlu, Başbakan Erdoğan’ın PKK terör örgütü ve sınır ötesi operasyon konusundaki iniş-çıkışlarına tepki gösterdi. “Diplomaside böyle bir üslup var mı bilmiyorum” sözleriye Erdoğan’ı eleştiren Mutlu, özetle şunları yazdı: Başbakan’ın, 21 Ekim’deki Dağlıca baskınından sonra söylediği sözleri alt alta yazın ve ruh halini anlamaya çalışın: Kimi zaman şahin, kimi zaman barış güvercini! Kimi zaman Kasımpaşalı, kimi zaman Teşvikiyeli! Sürekli bir gel-git içinde, sabah söylediğini akşam yalanlıyor. Ertesi sabah uyanıyor, bu kez akşam söylediğini yalanlıyor. Önce “Sınır ötesi harekât kaçınılmazdır” diyor, hemen arkasından “silahların susması” ndan söz ediyor! İnce bir taktik olsa gerek bu; bizim gibi “sıradan vatandaşlar” ın asla anlayamayacağı... Diplomaside böyle bir üslup var mı, bilmiyorum. Bugüne kadar hangi devlet adamı böyle “racon kesti”, hangi siyasetçi böylesine “çelişkili” demeçler verdi; anımsamıyorum. Ama; koca Başbakan bu... Hem de Kasımpaşalı! Bir bildiği vardır elbette böyle “gidip gidip gelmelerinin...” Yazın bir kenara, yakında... Hem de çok yakında, hepimizi şaşırtan işler yapacak! Çünkü bir insanın bu kadar “çok karakterli” olabilmesini başka türlü açıklayamıyorum da ondan! Bekleyin, göreceksiniz!
* Mustafa Mutlu / Vatan


Erdoğan’ın ABD’den ne aldığı ortaya çıktı!
Başbakan Erdoğan’ın Bush ile yaptığı görüşmenin ardından telâffuz ettiği “Hamdolsun istediğimizi aldık” sözleri hâlâ tartışılıyor. Erdoğan’ın “neyi aldığı” pek anlaşılamasa da ortalarda alayla karışık birçok rivayet dolaşıyor. İşte Melih Aşık’ın kaleminden Erdoğan-Bush
görüşmesi:
Rivayet o ki, Tayyip Erdoğan’ı kabul eden Başkan Bush konuğuna önce “Ne içersiniz?” diye sormuş... Erdoğan, “Çay tazeyse çay içerim” deyince garson koşa koşa gidip çay getirmiş. Erdoğan isteğinin yerine getirildiğini görünce çok mutlu olmuş. Görüşme sonunda gazeteciler Erdoğan’a :
- İstediğinizi aldınız mı? diye sorunca Erdoğan bu olayı hatırlamış:
- Hamdolsun, istediğimizi aldık, diyerek çay ikramından mutlu olduğunu söylemek istemiş!
Onun dışında alınan bir şey yok... Tam tersine, Bush’a “Sınır ötesi operasyon yapmayacağız” diye verilen bir söz var... Göründüğü kadarıyla istihbarat paylaşımı adı altında ABD bazı boş köy veya binaları gösterecek... Uçaklarımız o binaları vurarak nokta operasyonu yapmış olacak... Kamuoyu uyutulacak. Boşuna harcanan cephane de cabası olacak... Bundan sonra yapılacak sınır ötesi operasyonun yararı var mı? Bizce yok... Fırsatı kaçırdık... TBMM’den karar daha önce çıkarılmalı, TSK’ya askeri talimat verilmeli, bu süreç iyi yönetilerek caydırıcı etkisinden yararlanılmalıydı... Ne var ki, karar TBMM’den çıktığı andan itibaren “İnşallah kullanmayız” türünden geri adımlarla sulandırıldı...
* Melih Aşık / Milliyet


GÜNÜN TESPİTİ
Demokrasi ve Cumhuriyeti savunan güçlerin her ortamda ABD ve AB faktörlerine karşı bir duruş göstermeleri gerekir.
* Erol Manisalı /Cumhuriyet

Yazarın Diğer Yazıları