Kimseyi mezarından kaldırmaya gerek yok
Ön not:
2021 yılında "İnsan, doğuştan sahip olduğu vazgeçilmez haklarıyla yaşar, devletin görevi de bu hakları korumak ve geliştirmektir. İnsan onuru, bütün hakların özü olarak hukukun etkin koruması altındadır. Dil, din, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, mezhep ve benzeri sebepler temelinde hiçbir ayrımcılık söz konusu olmaksızın, herkes hukuk önünde eşittir" diye, 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ndeki dili benimsemeyi "reform" olarak tanımlamanın, kötü ötesi bir şaka olması yolundaki umudumu koruyorum...
***
Eğer maruz kaldığımız şey bir şaka değilse...
***
Herkes, kişi hürriyetine ve güvenliğine sahiptir. (Madde19)
Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (Madde 20)
Hiç kimsenin konutuna dokunulamaz. (Madde 21)
Herkes haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır. (Madde 22 )
Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. (Madde 24)
Herkes düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebeple olursa olsun düşünce kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz. (Madde 25)
Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermemek serbestliğini de kapsar. (Madde 26)
Basın hürdür. Sansür edilemez. (Madde 28)
Herkes önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. (Madde 34)
Herkes, meşru araç ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma hakkına ve adil yargılama hakkına sahiptir (Madde 36)
Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz. (Madde 38)
Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. (Madde 40)
Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. (Madde 42)
Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz. (Madde 50)
Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar. (Madde 60)
Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir. Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım gözetilemez. (Madde 70)
***
Rastgele seçtiğim bu maddeler;
- Toplumun bütün kesimlerinin taleplerini değerlendiren "uzmanlar" eliyle yürütülen uzuuuuun araştırmalar, incelemeler, çalıştaylar, raporlamalar neticesinde ve "Daha güçlü bir insan hakları koruma sistemi, yargı bağımsızlığı, adil yargılanma hakkı, hukuki öngörülebilirlik, ifade, örgütlenme ve dini özgürlüklerin korunması, kişi özgürlüğü ve güvenliğinin güçlendirmesi, özel hayatın güvence altına alınması, mülkiyet hakkının, kırılgan kesimlerin korunması, toplumsal refahın güçlendirilmesi" amacıyla hazırlanan,
- Büyük gürültü patırtıyla sunulan,
- Ekranları parselleyen ne kadar gazeteci, yazar, hukukçu, akademisyen, kanaat önderi, siyasi vesair varsa tamamına yakınının, neredeyse küçük dillerini yutacakmış gibi, "Bu ne muhteşem...", "Bu ne muazzam...", "Bu ne harika...", "Bu ne kusursuz...", "Bu ne mükemmel...", "Bu ne kusursuz...", "Bu ne eksiksiz..." nidalarıyla karşıladığı,
- Ve fakat, fare doğuran bir devi andıran,
"İnsan Hakları Eylem Planı"dan değil...
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, demokratiklik, laiklik, sosyallik, eşitlik, insan haklarına saygılılık, kuvvetler ayrılığı ve hukuk temelleri üzerine inşa edildiği ve İnsan Hakları Eylem Planı karşısında adeta büyülenenlerin "Darbe Anayasası" diyerek burun kıvırdığı, ve dahi çöpe atmaya kalkıştığı "1982 Anayasası"ndan!
Hangisi, önceki gün ilan edilen planın ilkelerinden daha geri?
Hangisi, önceki gün ilan edilen planın hayata geçirilmesine mani?
***
Önceki gün ekrandan dinlerken de, dün bir internet sitesinde okurken de katıla katıla güldüğüm, "Üç büyük özgürlük ve insan hakları filozofu John Locke, David Hume ve John Stuart Mill hep birlikte mezardan çıksalar ve Türkiye için bir insan hakları eylem planı hazırlamak için kafa kafaya verseler ancak bu kadar iyi bir metin yazabilirlerdi" iddiası karşısında hatırlatma ihtiyacı duydum...
Mevzu bir metin oluşturmak ise kimseyi mezarından çıkarmaya gerek yok; yazılmışı var; var olmayan, yazılı metinlere saygı ve riayet.
Ki zaten bu yönüyle de, büyük oranda teorik doğruları içeren bu metin, iktidarın pratikteki yanlışlarının itirafından/belgesinden ibaret!
Liberal olmak zorunda mıyım?
Muhalefet, İnsan Hakları Eylem Planı'na tam destek vermeliymiş.
Neden?
Çünkü bundan daha liberal ve özgürlükçü bir plan yapılamazmış.
Sözde savundukları "Temel hak ve özgürlükler"i, özde zerre içselleştirmediklerinin, iki gündür ısrarla sürdürülen bu tavırdan daha net bir kanıtı olabilir mi?
Belki, devletin, imza attığı uluslararası sözleşmeler, benimsediği ilkeler ve verdiği hukuki taahhütlerin gereği olarak "temel hak ve özgürlükler"in garantörü olmasını savunmakla birlikte; "devletçi" olarak tanımlıyor muhalefet kendini!
Belki, "muhafazakâr" olarak tanımlıyor!
Liberal olmadan adil olunamıyor mu?
Neden, meşruiyetini "liberalliğinden" alması umulan bir metni kayıtsız şartsız desteklemek zorunda olsun ki?
Bizatihi bu dayatma bile iddia olunan "reformun ruhu"yla tezat değil mi?
Şantaj...
Teoman Sancar'ın, CHP'den istifasına yol açan şantaj olayıyla ilgili olarak ilk andan itibaren aynı şeyleri düşünüyorum:
BİR: Şantajla mücadelenin tek yolu şantaja boyun eğmemektir. Sırf bu nedenle dahi, "her şey ortaya çıksın" deyip bizatihi yargıya başvuran Sancar'ın duruşunu desteklemek gerekir.
İKİ: Bu alçak, aşağılık, kirli, rezil tezgahçılığın yerleşik bir dizayn metoduna dönüşmemesi için, siyasetin kasetle kuklalaştırılmaya, kasetle dizayna karşı dik ve topyekûn direniş içinde olması gerekir.
ÜÇ: Bu olayın içeriğine dair iddialardan bağımsız, bir genel ilke olarak, asıl "ayıplanması" gereken, kişinin özel hayatı sınırları içinde kalan, teşhir etmediği, teşvik etmediği, kendisi veya başka herhangi biri için tehdit-tehlike arz etmeyen, kendisi ve ailesi dışında kimseyi ilgilendirmeyen, ailesi dışında kimseye hesap vermesini gerektirmeyen, en önemlisi "suç olmayan" söylem ve eylemleri değil, onların "illegal yollarla" edinilmesi ve servisidir.