Misyonunu tamamladın mı?
’Ermenistan Fahri Konsolosluğu’ gibi çalışan Radikal, Sarkisyan ile Gül arasına ektiklerini biçmenin zafer sarhoşluğunu yaşıyor. Biri Yetkin ve arkadaşlarını uyarsın: Piyasa kötü, ‘ekin’leri heba olabilir...
Radikal Ankara Temsilcisi Murat Yetkin arabuluculuğun püf noktalarını çözdü. Bakın Sarkisyan ile Gül’ü iki yazıda nasıl ’can ciğer kuzu sarması’na dönüştürdü:
1. Sarkisyan’ın “soykırım görüşmelerde önkoşulumuz değil” sözlerini, Ermenistan tarafı sözde soykırım iddialarından vazgeçmiş gibi sundu. Halbuki Sarkisyan “yeryüzünde soykırım olduğuna inanmayan bir tek Ermeni bulamazsınız” demişti ve sözde “soykırım” konusunun görüşmeler ilerlediğinde masaya yatırılmak üzere, başka deyişle Ermenistan ile iyice ’al takke ver külah’ olup, geri dönülmez yola girdikten sonra dayatılacağının sinyalini vermişti.
2. Sarkisyan, devletler arasında sorunların “tarih komisyonu” ile çözüldüğünün “görülmemiş” olduğunu ifade etmiş ve bunu kabul etmediklerini belirtmişti. Oysa gazetelerde ’tarih komisyonu’ kuruldu kurulacak gibi bir hava estirildi.
3. Karabağ kökenli olan Sarkisyan bu konuda tek bir yorum yapmayıp “Azerbaycan seçimleri bitsin zamanı gelince konuşuruz” mesajı verse de, ’işgalci Ermenistan’ın uluslararası yükümlülüklerini yerine getiren ülke imajı şişirildi.
Sonuç:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Yetkin’e cevap verirken söze “Aynı toprağın çocuklarıyız” diye girdiği anda, ’bekle beni Erivan geliyorum’ ilanı yapılmıştı.
Gül “ortak acılarımız” ve “ortak mutluluklarımız” olduğunu söylerken, Hocalı’da Azerbaycan Türklerine uygulanan soykırımı da, ASALA terörünün şehit ettiği diplomatlarımızı da aklına getirmedi.
Yetkin’in iki ülke Cumhurbaşkanları ile görüşmelerini izlerken Radikal’in ’Ermenistan Fahri Konsolosluğu’ gibi çalıştığına dikkat çekmiştik. İddiamız oydu ki, Cengiz Çandar’la da desteklenen Radikal, milli maçta ’Ermenistan adına’ iyi bir takım oyunu sergileyecekti.
Aynen öyle oldu. Gül’ün Erivan ziyareti için Ankara’da yeşil ışık yanınca ’konsolosluk personeli’ topyekün kaleme sarıldı. Ve bakın ortaya nasıl bir tablo çıktı:
İleri bir adım
“Türkiye’nin Ermenistan sınırlarının açılmasını en çok ABD ve Avrupa Birliği istiyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ermenistan’a milli futbol maçını gerekçe göstererek gitmesi, dış siyaset açısından önemli ve ileri bir adımdır. Bu adımın zaman içinde birçok etkisi olacaktır.”
* Oral Çalışlar
İlişki zorunlu
“Türkiye hem NATO üyesi ve AB’ye tam üyelik müzakereleri yürüten bir ülke olup, aynı zamanda NATO ve AB’yi dışlayacak ’bölgesel düzenlemeler’in başını çekemez.
’Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu’, Türkiye’nin ’Batılı kimliği’ni tereddüde sokacak, ’olmayacak duaya amin demek’ gibi bir girişime benziyor.
Bununla birlikte bir olumlu yan ürünü olabilir: Ermenistan ile doğrudan ilişkiler kurulmasının zorunlu hale gelmesi.”
* Cengiz Çandar
Normalleşme
“Ben, Türkiye’nin, bir yandan Ermenistan ile ilişkilerini normalleştirmesinden, diğer yandan Ermeni meselesini serinkanlı biçimde tartışmasından yanayım.”
* Nuray Mert
++++++
Ortada ulusalcılar var yandan geç Hasan Amca!
Dinci komünist(!)
“Saakaşvili’yi Gürcistan’ın başına “Yahudi asıllı spekülatör Soros”un getirdiğini, karısının, “Hollandalı bir Yahudi” olduğunu, bakanlarının “Yahudi” ve çift pasaportlu olduğunu “ABD’yi İran’a saldırtmak” isteyenlerin de hem İsrail, hem ABD pasaportları olduğunu” yazmış Hasan Karakaya... ‘Bayram değil seyran değil’ diyesi geliyor insanın. Hele finali Vakit’te bomba etkisi yaratacak cinsten: “Bu ayrıntılardan sonra “oyun” ortaya çıktı!... Rusya, işte bu oyunu bozdu!...” Dikkat et Hasan amca okurlarının “dinciden komünist mi olurmuş” diye kapıya dayanması an meselesidir!
++++++
Koru “büyük ödül”e aday
Amberin Zaman Cumhurbaşkanı Gül’e yazdığı açık mektupta, “Türkiye Erivan’daki maçı kazanacaktır ama orada çok daha büyük bir ödül, Ermenistan halkının gönlü kazanılmayı bekliyor” demişti.
Cevap Fehmi Koru’dan geldi:
Maçı da gönülleri de kazanmalıyız!
İki ihtimal var;
Ya “ödül” kelimesinin cazibesine kapıldı ve ’bir ödül alınacaksa eski dostum Gül’den başkasına yar olamaz’ diye ortaya atıldı.
Ya da, gizlisi saklısı olmayan dostluklarına güvenerek, Gül’e yazılan mektubu O’nun adına cevaplamakta sakınca görmedi...
Hangisi olduğu ne fark eder ki?
Nasıl olsa her yol Erivan değil mi?
++++++
Orhan Pamuk yine Der Spiegel’e konuŞtu
Kadrolu iftiracı
Orhan Pamuk’un PR ekibi, danışmanı veya bu iş için kullandığı her neyse oldukça istikrarlı... Her kitap arifesinde birkaç gazeteye çengel atıp, sayfalarını ‘tiraj çalışmasında hedef yakalanana kadar’ rezerve eden Pamuk, dış basında Der Spiegel’den vazgeçemiyor. Bu derginin Pamuk’un hayatındaki yerini bilemeyiz ama bizim dünyamızda nobel yolculuğunun “Türkler 1.5 milyon Ermeni’yi katletti. 30 bin Kürt’ü kesti” kilometresini oluşturuyor Der Spiegel.
Masumiyet Müzesi’ndeki detaylı cinsel tasvirleri ile ‘toplumsal tabuları’ yıkan Pamuk, Der Spiegel’den Türkiye’ye ve Türkiye’deki milliyetçilere saldırarak ‘kendi tabuları’nın nasıl yıkılmaz olduğunu gösteriyor.
Kendini hedefe dönüştürme stratejisinin yeni adımını şu sözlerle atıyor:
“Atatürk, Türkiye’nin AB üyeliğinden gurur duyardı. Ve şimdi kendisinin sözde yandaşları bu konuda ona ihanet ediyorlar!”
Orhan Pamuk’un iki eksiği var.
İlki, dil ve anlatım bozukluğu (milli eğitim müfredatına girmesine rağmen).
İkincisi de Türk tarihini yöneten ruhu tanımaması... Atatürk ‘egemenlik’ uğruna ömrünü cephelerde savaşarak geçirdi. ‘Kayıtsız şartsız milletindir’ dedi. Pamuk’un toplumu, böyle bir liderin egemenliği AB’ye devredebileceğine inandırabileceğini düşünmesinin izahı başka ne olabilir?
++++++
SAYGISIZLIK
Ordu savaşmıyor
Eşi AKP milletvekili olan Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne, Orgeneral İlker Başbuğ’un devir teslim töreninde yaptığı konuşma ile ilgili bir tahlil yayımladı.
O yazıda şöyle bir cümle dikkatimi çekti:
“86 yıldır savaşmayan ve sadece tören yapan bir ordunun 1774 kadar uzak bir tarihe göre kendisini yeniden gözden geçirmesi lazım.”
Türköne’nin “86 yıldır savaşmayan ordudan” söz ettiği gün Bingöl’de 4 askerimiz şehit düştü, 4 askerimiz yaralandı. Terörle mücadeledeki düşük yoğunluklu savaşta şehit düşenleri bu vesileyle anmış olalım.
Kore Savaşı ve Kıbrıs Barış Harekátı demek ki savaştan sayılmıyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Birleşmiş Milletler ve NATO misyonu ile Bosna, Kosova, Afganistan, Lübnan, Somali operasyonları da belli ki “deneyim” sınıfına bile sokulmamış.
“86 yıldır sadece tören yapan bir ordudan” söz etmek, bence biraz saygısızlık oluyor!
* Mehmet Yılmaz/Hürriyet
++++++
Ramazan üçlemesi:
Medya-Siyaset-Evliya
Ve her gün gazetelerin tepesinde yer alan bikiniler, bacaklar, kalçalar, g-stringler yok olur, onların yerinde ramazan kampanyaları başlar: “Herkese dua kitabı...”, “Ayetler ve manaları...”, “Renkli namaz rehberi...”, “Açıklamalı hadis...”, “Peygamber Efendimizin hayatı...”, “Herkese Kuran-ı Kerim ve meali...”
Bana sanki editörler yedi kat göklere uçtular da, ramazanın birinci günü yazı işleri masasına birer evliya olarak iniverdiler gibi gelir. Bizim medyayı, gerektiğinde külah takıp boynunu bükerek mevlit okuyan bar şarkıcısına benzetirim.
Siyasetçilerin, bürokratların, işadamlarının dünyasındaki Ramazan’ı bir bilseniz... Herkesin en iyi duyacağı şekilde “İftar davetleri” başlar. Büyük otellerin salonlarında görkemli iftar sofraları kurulur.
Oruç tutmayanların bu davetlere koşup, ezanın okunmasını huşu içinde bekleyişleri... Ve zeytinle bir oruçlarını açışları vardır ki... Bir de “Allah kabul etsin” diyenlere utanmadan “Cümlemizinkini...” deyişleri...
Ben ramazan etkinliklerine bakıp, bu kadar inançlı bir toplumda işlerin daha iyi gitmesi gerektiğini düşünürüm.
Misal; bu kadar çok rüşvet olmaması gerekir... Bu kadar çok hırsızlık-avanta-gasp da olmamalı... Yalan... Dolan... Sahtekárlık... Bozuk-hileli gıda maddelerinden, fahiş kárlarla yoksulların dolandırılmasına... Demiri-çimentosu çalınmış binalardan, yağmalanan kentlere... 300 liraya çalıştırılan gençlerden, ecnebi ülkelerdekinin beş katı yüz kızartıcı suçlara kadar...
Olsun... Bu ramazan günlerinde, tertemiz yüreğiyle görkemsiz iftar sofrasına oturan, alnının teri ile kazandığı ekmeğini bölen, aklı ile inancını yoğurmuş, vicdanı rahat insanlarımıza seslenmek istedim sadece: Allah kabul etsin...
* Bekir Coşkun/Hürriyet
++++++
MİNİ YORUM
İstifa etmiş olmak için...
‘Flaş haber’miş! Şaban Dişli istifa etmiş!
Nerden? AKP yönetimindeki görevinden! Genel Başkan yardımcılığından!
AKP’den etmiş mi? Hayır.
Milletvekilliğinden etmiş mi? Hayır.
Aklanıp görevine dönecekmiş! Dokunulmazlık zırhını çıkarmadan nasıl göreceğiz ki Dişli ’ak’landı mı ’pak’landı mı?
‘Millet işte görsün’ diye danışıklıklı istifa kokusu geliyor. ‘Erdemli tavır’ diye ayakta alkışlamamızı mı bekliyorlar acaba?
* Selcan TAŞÇI