Mısır ihtilali ve Türkiye!
Mısır’da 3 Temmuz gecesi gerçekleştirilen askeri darbenin; özelikle Orta Doğu’da hatta Türkiye’de sanıldığından da daha fazla etkilerinin ve iz düşümlerinin olacağı bekleniyor.
Her şeyden önce; Orta Doğu’da bütün dengelerin değişeceği özellikle Arap ülkelerinde bir hareketlilik yaşanacağı öne sürülüyor.
Türkiye’ye gelince, bambaşka bir davranışın sergilendiği hatta lüzumsuz bir tedirginliğin yaşandığı görülüyor.
Özellikle; 3 Temmuz gecesi harcanan çaba ve verilen demeçler gayri resmi olsa da yapılan bazı konuşmalar Türkiye ile Mısır’ın yeni yönetimi arasındaki bağları koparmasından endişe ediliyor.
Oysa; İran, Irak, Suriye ile arası açık olan Türkiye’nin Mısır’la ilişkilerini bozması, aslında Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri hatta Ürdün ile “dostluk” ilişkilerden uzaklaşma anlamına geliyor.
Kaldı ki; Türk’lerin Mısır’la olan ilişkileri çok eski tarihlere dayanıyor.
Gerçekten de, Tayyar Arı’nın Orta Doğu eserinde bu bağlantı “derin” bir şekilde ele alınıyor:
“Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme döneminde devlet uzak eyaletlerdeki denetimini de kaybetmeye başlayınca, bu bölgelerde devletin gönderdiği valilerden ziyade yerel otoritelerin sözü geçmeye başlamıştı.
Osmanlı İmparatorluğu, Mısır’a vali göndermekle beraber gerçek güç Memlüklerin elinde bulunmakta ve resmen olmasa da pratikte Memlükler yeniden Mısır’da denetimi ele geçirmiş görünmekteydi.
Fransız işgaline karşı Osmanlı ordusunun komutanı olarak 1801’de Mısır’a gönderilen, Arnavut asıllı Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Fransa’nın çekilmesinden sonra ortaya çıkan güç boşluğundan yararlanarak Mısır’da otoriteyi sağlamış ve 1805’te Osmanlı Devleti tarafından Mısır Valisi olarak tanınmıştı.
1830’lara gelindiğinde merkezi bir bürokrasi ve ordu oluşturan Mehmet Ali, Sudan’ın kuzeyini, Batı Arabistan’ı, Suriye’nin tamamını ve Anadolu’nun doğrudan ekonomik ve diplomatik ilişkilerle de Mısır’ın Batı’ya açılmasını sağlamıştı.
Güçlü bir ordu oluşturmaya yönelen Mehmet Ali, kaynak sağlamak amacıyla feodal beylerin arazilerini istimlâk ederek iltizam sistemine son verdi ve tüm vergilerin doğrudan devlet tarafından toplanması yoluna gitti.
Böylece hem ulema sınıfının hem de ülkedeki Memlük beylerinin otoritesini de sona erdirmiş oldu.
1830’lara gelindiğinde Mısır, silah üreten ve yaklaşık 40 bin kişinin sanayide çalıştığı bir ülke haline geldi. Çoğunluğu savaş malzemeleri üreten sanayi dallarının büyük çoğunluğu ordunun 1840’da 18,000 ile sınırlanması üzerine kayboldu.
Başta oğulları olmak üzere yakın çevresini kritik noktalara yerleştiren Mehmet Ali, önemli kararları da bizzat kendisi almaktaydı. Başka bir deyişle Mısır, Mısırlılar tarafından değil; bir hanedanlık tarafından yönetilmekteydi.
Mehmet Ali’den sonra işbaşına geçen oğlu 1. Abbas (1848-1845) ve ondan sonra görevi devralan Said (1854-1863) Mehmet Ali kadar becerikli değillerdi. Bununla beraber Mehmet Ali zamanında başlayan reformlara devam edildi ve devletin artan işlevlerine paralel olarak merkezi yapısı daha da genişletildi.
1872’de yaklaşık 80 bin dolayında olduğu tahmin edilen yabancıların çoğunluğunu Yunanlılar ve İtalyanlar oluşturmaktaydı.
Mısır 13 Eylül 1882’de Arabi’nin ordusunu Tel el Kebir’de yenilgiye uğratan İngiltere tarafından işgal edildi.
Böylelikle 1952’ye kadar sürecek olan İngiltere’nin fiili denetimi de başlamış oldu.
Son olarak da Kral Faruk 1952’de devrilinceye kadar işbaşında kalmıştır.”
Nasır’lı dönemlerde Türkiye’nin Mısır’la ilişkilerinin “donması” hatta bozulması, her iki ülkeye de zarar vermenin ötesinde seyir takip ettiği acı acı hatırlanıyor.
Tayyar Arı’nın açıklamalarından; ta Kavalalı Mehmet Ali Paşa zamanında, “ulema sınıfı”nın otoritesinin kabul edilmediği ve tasfiye edildiği anlaşılıyor.
Osmanlı İmparatorluğunun tayin ettiği Vali, bir bakıma “Müslüman Kardeşler”i andıran “ulema sınıfı”na aman vermiyor.
Bu tarihi süzgeçten geçip günümüze gelindiğinde, her türlü dış ilişkilerde ve damarjlarda çok dikkatli ve acil davranmamak gerçeği karşımıza çıkıyor.