Milli güvenliğin altına mayın döşemek!
Suriye sınırında 510 kilometre uzunluğundaki arazinin mayından temizlenmesi karşılığında 44 yıllığına organik tarım için ihale açılması yönündeki süreç devam ediyor. Sınırdaki mayınları temizleme işlemlerinin İsrailli şirketlere verileceği yolundaki iddialar da büyük tartışmalara neden oluyor. Başbakan Erdoğan “Şu anda kimseye verilmiş bir söz yok. İsrail’e verilecek diye sözler çıkıyor, bunlar nereden çıkıyor, böyle bir şey yok. Küresel bütün aktörler ihaleye katılabilir” diyor. Başbakan bu sözlerinin hemen ardından yaptığı bir konuşmada da tam aksi görüşler ileri sürüyor. İhaleyi İsrail’e vermeye niyetliymiş gibi konuşuyor. Başbakan şunları söylüyor: “Ülkede küresel sermaye yatırım yapmak istiyor. Birileri ’Yahudi sermayesi’diyor. Olmaz, Adam yatırım yapacak. İşsizlik diyorsun. Buyur yatırım. Burada kim çalışacak. İzak çalışmayacak. Hasan, Mehmet çalışacak...Bırak gelsin. Bu bağnaz zihniyetlerle, aydınlık yarınların Türkiye’sine bunlarla yürünemez. Biz bunları dinlemeyiz” . Bütün bu sözler “One Minute” sonrası gerilen ilişkilerin ardından söyleniyor. Bu sözler bir yerlere zeytin dalı uzatmak değilse bir çeşit günah çıkartma seansı olarak algılanabilir.
Başbakan yukarıdaki konuşmayı Türkiye-Suriye sınırındaki mayınlı arazinin 44 yıllığına İsrail’e verileceği yolundaki şayiaların ardından yapıyor. Başbakan, yabancı sermaye ile Suriye sınırındaki mayınlı arazinin 44 yıllığına bir başka ülkeye şu veya bunun karşılığında tahsis edilmesini birbirine karıştırıyor. Konu yabancı sermayenin Türkiye’ye gelmesi değildir. Zaten Türkiye’de yabancılaşmayan ne banka ne de sigorta şirketi kaldı. Aklı başındaki hiç kimsenin sermayenin dini, rengi ve etnisitesiyle ilgilendiği yoktur. Sorunu, yatırım adı altında sınır bölgesinde Türkiye’nin inisiyatifi kaybetmek tehlikesiyle karşı karşıya kalması ya da yabancıların bölgeye nüfuz aktarma ihtimali üretiyor. Bu durum, bölgede bölücü akımların kontrolden çıkmasına neden olabilir. Diğer yandan sözü edilen sınır 510 kilometrelik Türkiye-Suriye sınırıdır. Bu sınırı hem de İsrailli şirketlere tahsis etmek demek, Suriye’nin hem güneyden hem de kuzeyden İsrail tarafından kuşatmaya alınması demektir. Bu aynı zamanda Türkiye’nin en sorunlu bölgesini, teknisyen kılıklı MOSSAD ve CIA ajanlarıyla doldurmak demektir. Türkiye-Suriye sınırının bir anlamda kontrolünü, para karşılığı yabancılara devretmek demektir.
Bölge ajan ve misyoner kaynıyor!
Türkiye’de eski bir Genelkurmay Başkanı bile görevi başındayken “dinlendiğimden eminim” diyor. Türkiye, çok kısa bir süre önce Genelkurmay’ın bilgisayarlarına sızıldığı, ABD’deki sitelerden bu sızıntı bilgilerin sonradan Türkiye’ye servis edildiği gerçeğini yaşadı. Güneydoğu, kum gibi ajan, kışkırtıcı ve misyoner kaynıyor. Bu şartlar altında Türkiye-Suriye sınırını mayın temizleme adı altında yabancı şirketlere tahsis etmenin ne anlama geldiğini iyi düşünmek gerekir. Bu arada geçen yıl bu bölgede İsrail uçaklarının İran’a yönelik olarak tatbikat yaptıklarını ve dönüşte de boş yakıt tanklarını bölgeye bıraktıklarını hatırlamak gerekir.
Kısacası olgu, ekonomik değil stratejiktir. Bu durum eskiden Bab-ı Âli’ye has dillere destan olan vurdumduymazlığın yeni iktidara yansıdığını göstermektedir.
Türkiye-Suriye sınırı herhangi bir sınır değildir. ABD ve İsrail ile Suriye ilişkilerinin jeopolitik merkezidir. Sorun “İzak çalışmayacak, Hasan çalışacak” sorunu hiç değildir. Türkiye’nin tarihi belleğinde Arap Lawrence’lerin oynadığı roller ise olduğu gibi duruyor. Onlar da bölgeye “arkeolog” olarak gelmiş, bilimsel (!) çalışmalar yapmışlardı.
Türkiye-Suriye sınırındaki mayınları İsrailli şirketlere temizletmek demek, oradaki mayınlardan daha tehlikelerini Türkiye’nin milli güvenliğinin altına döşemek demektir.