Milletvekilleri mültecileri bıçaklayacak mıydı?
Suriyeli mültecilerin kaldıkları bir kampa CHP milletvekillerinin sokulmaması karşısında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun açıklaması Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına (hadi buraya uygun düşen o kelimeyi söylemeyeyim, ağır olur) mahcup edici, özrü kabahatinden büyük bir açıklama.
Neymiş efendim, o kampta Esad’ın ordusundan kaçan generaller ve diğer rütbelilerle aileleri varmış; milletvekilleri, o kişilerin can güvenliği düşünülerek malum kampa sokulmamışlar...
Ne yani, milletvekilleri kampa sokulsaydı bellerinde sakladıkları bıçakları çıkartıp Esad’dan kaçan generalleri mi bıçaklayacaklardı? Yoksa adı “özgür” amma gerçekte “Türkiye, ABD ve İsrail’e göbekten bağlı” militanlar gibi üzerlerine bağladıkları patlayıcıları infilak ettirerek kampı havaya mı uçuracaklardı? Yoksa, mültecilerin çocuklarını rehin alıp, “Suriye’yi rahat bırakmazsanız çok katlı bir postanenin çatısına çıkar hepsini teker teker aşağıya fırlatırız” tehdidi mi savuracaklardı?
Tabii ki, böyle bir şey olmayacaktı.
Milletvekilleri mültecilerle teker teker tokalaşacak, hoş geldiniz, geçmiş olsun, bir ihtiyacınız var mı, hakkınızda şöyle şöyle iddialar var, bu konuda ne diyorsunuz muhabbeti yapacaklardı? Öyleyse bu kadar masum bir istek için milletin vekilleri kendi topraklarındaki bir köye, bir çadır kente, bir konteynır yerleşim yerine niye sokulmadılar?
Niye olacak, tabii ki, AKP’nin Suriye icraatı suçüstü olmasın diye sokulmadılar. Türkiye’nin komşu bir ülkenin içişlerine kanlı bıçaklı karışmış bulunmasının ayan beyan ortaya çıkmasından korkulduğu için sokulmadılar. Zaten kampta kalanlar, biz savaşçıyız, bir gece Suriye’ye geçiyor, devlet güçlerine saldırıyor, öldürüyor, ölüyoruz; sağ kalır ve yaralanırsak buraya geri dönüyoruz diye açık seçik itiraf ediyorlar. Onlar itiraf ediyor amma Davutoğlu ve diğer yetkililer, “Yok öyle bir şey” demeyi sürdürüyorlar. Hani Habur’da da PKK’lı militanlar üniformaları ile gelmiş, ayaklarına kadar giden mahkeme heyetine, “Pişman değiliz, yaptığımızla gurur duyuyoruz” dediklerinde mahkeme hakim ve savcıları, “Yok, yok, siz ne dediğinizi bilmiyorsunuz, aslında pişmansınız” diye zapta geçip, ona göre karar vermişlerdi ya, işte malum kamptaki resim de böyle bir resim..
Bir milletvekilinin bir sığınmacı kampına sanki orası Suriye toprağı imiş gibi sokulmaması, yalnızca o milletvekiline değil, (vekilleri olduğu için) doğrudan Türk milletine de tavır almadır. Bu durum, Türkiye’yi yönetenlerin kendi milletinin ve milletvekilinin yanında değil de Türkiye’nin başını belâya sokan unsurların yanında yer almasıdır. Bizim bunu anlamamız elbette mümkün değil. Demek ki, “Büyük Orta Doğu Projesi Eş Başkanlığı” böyle bir şey.
Fakat ne yaparlarsa yapsınlar bu milleti Suriye’ye saldırma konusunda bir türlü ikna edemediler. Kendilerine oy veren insanlar bile bu konuda sağduyuyu elden bırakmadı. Bu, Erdoğan’ın partiyi kurduğu ve iktidar olduğu günden beri kamuoyu ekseriyeti karşısında aldığı en büyük mağlubiyetlerden biridir... Hem bölge halkı, hem Türkiye’nin tamamı bu işlerden ciddi şekilde rahatsız. Türkiye maddi ve manevî olarak şimdiden büyük zararlara uğradı, daha da uğrayacak. PKK bu politikalardan palazlanıyor, millet bunu görüyor. Bölge ajan kaynıyor amma millet ve vekilleri öz yurdunda yabancı muamelesi görüyor.
Ve bu hal iktidarı iyice bunaltmış
bulunuyor.
Bunaldıkça batıyor, battıkça olmadık işlere tevessül ediyorlar. Sayın Davutoğlu tutmuş, “Biz bu işin altından kalkamıyoruz, yükümüzü paylaşın” diye BM’ye çağrı üstüne çağrı yapıyor. Senin BM dediğin, Haçlı-Siyon ittifakından başka bir şey değil, Haçlı Siyon ittifakını bölgeye müdahale etmeye çağırmak, Türkiye’ye müdahale etmeye davetin ta kendisidir. BM nereye müdahale etti de orası sulh ve sükûn buldu, parçalanmaktan kurtulabildi. Sen daha şimdi mültecilerin kaldığı bir mekâna milletvekillerini sokamaz, sokturamazsan, BM güçleri bölgeye yerleşince onların yerleştikleri alana tek Türk evladı bir adım yaklaşabilir mi? Oralar CIA ve MOSSAD
cennetine dönmez mi?
Ve bu yolun sonu Arz-ı Mev’ud’da
bitmez mi?