‘Millet-i İbrahim’ turşu kabı değildir...
İmralı’dan KCK’ya, Kandil’den tüm PKK örgütlenmelerine kadar hepsi “Barış sürecinde artık 2. aşamaya geçilmeli, geçilmezse savaş yeniden başlar...” diyerek tehdit ediyor Türkiye’yi...
Gazetelerin ve ana haber bültenlerinin bir süre önce “Güneydoğu’da çiçekler bu yıl barış açtı” şeklindeki ‘karartma’ haberlerine rağmen mızrak çuvala sığmıyor. Güneydoğu’da barış çiçeklerinin açtığı gibi bir arabesk yalan, PKK’nın yeni saldırılar için lojistik hazırlık yaptığını gizlemeye yetmiyor.
PKK bölgede yine yol kesiyor, şantiye basıyor, yayla şenlikleri adı altında dağa adam götürüyor, haraç alıyor, devletin oluşturduğu boşluğu doldurmak için mahkemeler kuruyor, psikolojik üstünlüğünü tahkim etmek için dağlarda operasyonlarda öldürülen PKK’lılar için şehitlik adı altında çukurlar açıyor, gençlik örgütlenmelerini bölgede meydanlara sürüyor...
Bütün bunlar olurken iktidar medyasında KCK Eş Başkanı sıfatıyla taltif edilen katil Cemil Bayık; “Sürecin sonuna gelindi. Ya Kürt hareketiyle derin ve anlamlı müzakereleri kabul ederler, ya da Türkiye’de iç savaş çıkar.” diyor.
İmralı’daki katil ise, “Elimden geleni yaptım, müzakerelerde 2. aşamaya geçilmezse artık yapabileceğim bir şey kalmaz” diyerek tehdit ediyor.
Türkiye Cumhuriyeti devleti artık pervâsızca, fütursuzca, küstahça tehdit ediliyor.
PKK’lı katillerin açıklamaları medyada manşetlerde yer buluyor kendisine. Üstelik psikolojik savaş devam ettirilerek, bu katillerin tehditlerine kulak asılmazsa o kanlı günlere geri dönülür mesajı verilerek, barış süreci adı altında sürdürülen teslimiyet sürecinin vites büyütmesi gerektiği de salık veriliyor.
Kendi iç güvenliğini sağlayamayan, güvenlik politikalarından rücû edip, bu politikaları terör örgütü ve onun katilleriyle pazarlık etmekle değiştiren siyâsî iktidar ise hâlâ, “silahı bıraksınlar...” diyerek vaatlerde bulunuyor PKK’ya, bizzat Başbakan’ın ağzından.
BDP Eş Başkanı Demirtaş, “Kürt sorunu çözülmezse daha büyük savaş çıkar” derken aba altından silah gösteriyor.
Aslına bakarsanız, ‘AKP Hükümeti’ ve ‘İmralı-BDP-PKK-KCK’ arasında ne düşündüğünü daha açık ifade eden taraf ‘İmralı-BDP-PKK-KCK’ tarafı. Kamuoyu, enformasyonu hükümetten değil, İmralı’dan ve Kandil’den alıyor.
Karayılan, “Daha büyük bir savaşa hazırlanıyoruz” diyor, Hükümet “Güneydoğu’da çiçekler barış açtı” diyor. İmralı, “2. aşamaya geçilmezse barış için benim yapabileceklerim de sınırlı kalır” diyor, Bülent Arınç, “Dağa çıkışlar şimdi daha nitelikli” diyor. Cemil Bayık, “Sürecin sonuna gelindi, ya derin ve anlamlı müzakereler başlar ya da Türkiye’de iç savaş çıkar” diyor. Başbakan, “Türk milleti, hepsini kavramaz. Millet hepsini kavrar. Çünkü millet kavramının içinde Türk’ü de var, Laz’ı da var, Çerkez’i de var, şu da var, bu da var. Millet kavramını incelerseniz, Millet-i İbrahim’e dayanır, işin bir de bu tarafı var...” diyor.
‘İmralı-BDP-PKK-KCK’ tarafının ‘derin ve anlamlı müzakere’den, ‘2. aşama’dan kast ettiği, aslında açıkça ifade etiği şey hükümetin ‘devletin yaptığı görüşmeler’ diye kodladığı, muhataplarının ise yapılan işe göre daha isâbetli bir şekilde ‘müzâkere’ diye adlandırdığı masada PKK’nın da yer alması gerektiğidir.
PKK ‘artık masada biz de olalım’ diyor.
Kahvelerde domino oynayan yaşlıların memleket kurtarırken lâf ola beri gele konuştuklarını, Başbakan meydanlarda konuşuyor, ‘Millet-i İbrâhim’ kavramını turşu kabı sanmış olacak ki, içine Türk’ü, Çerkez’i, Laz’ı ve diğerlerini atıyor ve bu akıl tutulmasını tâze çıkmış bir sosyal teori gibi takdim ediyor. Bahsettiği ’Millet-i İbrahim’in dilinin ne olduğu gibi temel bir soruyu bile cevaplamaktan âciz bir zihin, sosyolojik mayınlar bırakıyor ülkenin dört bir tarafına...
AKP tarafından şımartılan ‘İmralı-BDP-PKK-KCK’ tarafı bahse konu şımarıklıktan dolayı terminoloji hatası yapıyor ve ‘savaş’ ile tehdit ediyor Türkiye’yi. Dağda yuvalamış birkaç bin eşkıyanın Türkiye’ye karşı en büyük tehdidi, halk otobüslerinde insanları yakmak, dershanelerin önüne bomba koymak ve dağlarda Mehmetçiklerimize pusular kurmak olabilir.
Fakat Türkiye eğer bir gün karar verirse, Güneydoğu’da her gün iki kez değil, 24 saat ‘andımız’ okunur, hem de gönüllü olarak. Ve bugün şehitlik adı altında açtıkları o çukurları dozerlerle açmak zorunda kalırlar.
Türkiye ancak eşit şartlarda veya birden çok orduyla savaşır. Dağlarında yuvalanmış üç-beş bin eşkıyâ ile değil... Eşkıyâya ile yapacağının adı savaş değil imha etmektir.
Türk milletinin tarihi bunun örnekleri ve kahramanlarıyla doludur.