Michael Jakson'ın şifreleri
Bugün altın bir tabut içersinde toprağa verilecek olan popun kralı Michael Jackson’ın ölümü ile bir kez daha gördük ki, sihirli bir el, insanlığa, musiki deyince “Pop”u, spor deyince “Futbol”u, hürriyet deyince “müstehcenliği”, Tanrı deyince “doları” ve tabii mâbet deyince de, “Banka”yı “işte çağdaş dünya bu” diye yutturmayı başarmış.
“Banka”ya gelene kadar tırnak içindekilerin hangisini ele alırsanız alınız ortada bir “tapanlar” ve “tapılanlar” olduğunu görürsünüz.
“Tapanlar” tabii “fanatik” dediğimiz kitledir.
Bunlar varını yoğunu taptıkları şey için feda eder. Hasta annesine bir bardak suy vermeyen kız çocuk hayranı olduğu popçu için gözyaşları döker, baygınlıklar geçirir, hatta intihar eder.
Babasını ziyaret etmek için dini bayramlarda bile fırsat oluşturmayan top fanatiği tuttuğu takımın maçını izleyebilmek için şehir şehir dolaşır. Haftada bir cumaya gitmeyi aklına getirmeyen Müslüman genç konser yahut maç bileti alabilmek için bir gün önceden kuyruğa girer, geceyi gişe önünde geçirir.
“Tapanların” bu hali “tapılanların” gıdasıdır.
“Tapan ve tapılan” da “Banka”nın gıdasıdır.
“Banka” ise insanlığa işte bu düzeni “çağdaşlık” diye emziren meçhul ellerin yeryüzüne serpiştirdiği ibadethanelerdir. İşte tam burada bir teşbihe daha muhtacız. Tabiri caizse “kral” diye takdim edilen “idol”ler “çağdaş düzenin” peygamberleri, onları o makamlara ellerindeki imkânlarla taşıyıp görevlendirenler ise aynı düzenin “Tanrı”larıdır ve mümkün olduğu kadar “gayb”ta kalmak isterler.
Bu sistem ve ürettikleri fıtratın düşmanıdır.
“-Pop” nedir ki kralı olsun? “Pop” nedir ki insanlar Pop için intiharı bile göze alabilsin ve o mesleği icra edenler yüz milyon, hatta milyar dolarlar içinde yüzebilsin?
Biz bir zaman popun ne olduğunu çalıştığımız dergide (Gençlik) rahmetli Prof. Dr. Ayhan Songar’a sormuştuk ve şu cevabı almıştık:
“Bu parçalarda melodi yoktur. Birtakım canhıraş, kulak tırmalayan feryatları melodi diye vasıflandırmak ne psikoloji ne de müzikoloji bakımından mümkün değildir. Ritim, insanın kendi iç ritmi ile uygunluk gösterdiği takdirde musiki olur. İnsanoğlu ilk ritim duygusunu annesinin kalbinin sesini dinleyerek idrak eder. Böylece bir ’biyolojik saat’ meydana gelir ve biz hayatımızı o saatin tik-taklarına göre düzenleriz. Pop müziği denen gürültüde beynimize balyoz gibi inen bateri vuruşlarının insanın iç ritmi ile ne derece ilgisi olduğunu anlatmaya gerek yok. Dinleyeni çılgına döndüren, çileden çıkaran bir gürültüden ibarettir pop müziğin ’ritim section’ vuruşları. Sözlere gelince. Musiki nağmeleri üzerine bindirilmiş cinsi hayatı marazî istikamette tahrik eden, edeb ve hayâ duygularımızla bağdaştırılması mümkün olmayan sözlerdir.(..) İngiltere’de yapılan araştırmalar, yarım saat pop müziği dinleyenlerin işitme eşiklerinde önemli derecede bir düşüş olduğunu, bunun zamanla kalıcı işitme kusurlarına ve daha da önemlisi, kişilik bozukluklarına yol açtığını göstermiştir.”
Dedik ya, “Fıtrata aykırı” diye..
Hoca, “Kişilik bozukluğu” diyor.
Evet, meçhul eller, “krallar” ve “idoller” eliyle “kişilik bozukluklarından” oluşan bir “çağdaş dünya” kurmuş bulunuyor.
Kurdukları bu çağdaş dünyada servetler birkaç ailenin elinde toplanıyor. Bir milyarın üzerinde insan açlıktan ölmek üzere ve bunların umurunda değil. Kozmetikten savaş sanayiine, ilaç sanayiinden enerji kaynaklarına, madenlerden su kaynakları ve verimli tarım arazilerine kadar değerli ve olmazsa olmaz ne varsa, bu düzende, işte bu kişilerin elinde toplanıyor.
Ülkelerdeki siyasetleri şekillendiren bunlar.
Savaşlara ve barışa karar veren bunlar.
Velhasıl “Çağdaş dünya” kelimenin tam anlamıyla bir “Firavunlar” ve “Piramitler” çağı. Günümüzün Keops’u BM, Kefren’i NATO, Mikerinos’u da AB’dir desek, yeridir.
Her ülkede onların şubeleri küçük piramitler oluşturulmuş durumda.
Evet, bütün bunlar bu çağda yaşandığı için, dünya “çağdaş bir dünya” amma, insan onuruna ve fıtrata aykırı bir dünya.
Er geç yıkılmaya mahkûm bir dünya.
Çünkü galip Firavunlar değil, Allah’tır.